26. Bölüm

438 63 36
                                    

Bölümü yazarken medyadaki şarkıyı dinliyordum. Sizde okurken dinleyebilirsiniz. Bölüme yakışacağını düşünüyorum. Keyifli okumalar...

Kapının sesini duyduğumda başımı yasladığım dolaptan kaldırdım. Oturduğum yerden kalkmak için hareket ettiğimde belime saplanan ağrıyla geri oturmak zorunda kaldım. Kapının arkasında ağlarken uyuyakalmış olmalıydım. Başım hala felaket ağrıyordu. Çok fazla uyumamış olmalıydım ki odayı hala yıldızlar aydınlatıyordu.

"Sehun?" Jongin'nin sesi kapının öteki tarafından kırık geliyordu. Dün gece saatlerce bana bağırdığı için kısılmış olmalıydı.

"Efendim?" bütün gücümü toparlamak zorunda kalmıştım tek bir kelimeyi söyleyebilmek için. Elimin tersiyle alnımda birikmiş soğuk terleri sildim bir şey söylemesini beklerken.

"Sana ilaç ve yiyecek bir şey getirdim. Lütfen kapıyı açar mısın?"

"Eğer kapıyı açarsam asla çıkmazsın." Bunun böyle olacağını ikimiz de biliyorduk. Bu yüzden kapıyı ona açmak gibi bir düşüncem asla olmayacaktı. 

"Aç mı kalacaksın yani? İlaçlarını almazsan düzelemezsin." 

Sessiz kaldım. Buna söyleyebileceğim bir şey yoktu zaten. Kendimi zorlayarak yattığım yerden kalktım. Ağrıyan bütün kemiklerimi görmezden gelerek kendimi yatağa doğru sürükledim. Bedenim bir un çuvalı gibi yatağa yığıldı. Kapıyı kitlediğim zamana kıyasla çok daha güçsüzdüm. Giderek kötüye gidiyor olamalıydım.

"Bana Baekhyun'u çağır Jongin."

"Ne?'!"

Beni duymadığını düşünerek biraz daha yüksek sesle konuşmaya çalıştım. "Baekhyun'u çağır, lütfen."

Kapının arkasına bir sessizlik çöktü. Ne bir cevap vermişti bana ne de uzaklaşan ayak seslerini duymuştum. Onun için zor olduğunu biliyordum. Benim için de kolay değildi. Hiçbirimiz için kabullenmek kolay olmayacaktı ama o yanımda huzurla uyurken dönüşürsem ve ona zarar verecek olursam ne olacaktı? Bunu yapamazdım. 

Biraz sonra ayakkabıların eskimiş parkelerde çıkardığı gıcırtılı sesini duydum. Başka bir uyku dalgası beni ele geçirmemesi için gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum. Baekhyun geldiğinde onunla konuşabilmeliydim. Gözlerim benimle verdiği savaşta ne kadar inatçı olursa olsun benim inatçılığımla boy ölçüşemezdi asla.

"Sehun?" Baekhyun'u duyduğumda başımı kapıya doğru çevirdim yattığım yerden. Onunla yüz yüze konuşamıyor olsak da kapıya bakmak zorunda hissediyordum.

"Baekhyun lafı çok uzatacak enerjim yok. Bu yüzden iyi dinlemelisin. Anahtarı sana vereceğim. Jongin'nin içeri girmesine izin veremezsin. Sen de girmeyeceksin. Yalnızca yemeği kapının önüne bırakıp kirlileri alacaksın ve kapıyı tekrardan üzerime kapatacaksın. Anladın mı?"

"Anladım."

"Bu Jongin'nin ve geri kalanınızın iyiliği için Baek. Sana güvenebilir miyim?"

Baekhyun'nun hiçbir şey söylemediği birkaç saniyenin sonunda sesi çok daha kısık bir şekilde bana ulaştı. "Ne olursa olsun Jongin'nin içeri girmesine izin vermeyeceğim."

"Jongin'nin şuan yanında olduğunu biliyorum. Sana anahtarı pencereden vereceğim. Onun yanındayken kapıyı açma." 

Kapının arkasından birisi konuştuğunda bu sefer sesin sahibi Baekhyun değildi. "Beni bu kadar çok mu istemiyorsun yanında." Sesindeki hüzün boğazımın düğümlenmesine sebep olmuştu. Göz yaşlarım gözlerimde birikmeye başlarken kapının görüntüsü bulanıklaştı. Dudaklarım en çok sana ihtiyacım var şimdi, bana sarılmana ihtiyacım var diye bağırmak istiyordu. Bunun ikimize de bir yararı olmadığı için dilimi ısırdım. Ama dudaklarımdan kaçan hıçkırığı engelleyememiştim.

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now