13. Bölüm - Sehun

497 73 20
                                    

"Sehun!" çevremize ne kadar zombi çektiğimizi umursamadan bütün gücümle bağırdım. Sesimi duyan beden şaşkın gözleriyle bana döndüğünde vücudum aynı anda hem hava kararmadan kampa döndüğü için rahatlamıştı hem de beni yani herkesi bu kadar endişelendirdiği için ona kızgındı.

Luhan yanımdan hızla geçerek kampın girişinde bulunan Sehun'a doğru koşmaya başladı. Sehun'nun gözleriyse henüz benimle temasını kesmemişti. Gözlerimden aklımı okuyabiliyor mu merak etmiştim. Çünkü tıpkı okuyabiliyormuş gibi bakıyordu. Yüzündeki şaşkınlık yerini suçluluğa bırakmıştı.

"Senin için çok endişelendik" Luhan'nın sözleri sonunda bakışmamızı böldüğünde ufaklığı ne ara kucağına aldığını bile fark etmeyecek kadar dalmıştım.

"Özür dilerim ufaklık. Hiçbirinizi endişelendirmek istememiştim."

Ama endişelendirdin Sehun. Hem de devriyede olması gereken askerleri peşinden yollayacak kadar endişelendirdin. Bunu sana söyleyerek canını sıkacak değilim yine de. 

Gözlerin beni aramak için küçük Luhan'dan tekrar olduğum yöne doğru dönüyor. Ama ben çoktan arkamı dönüp gidiyorum.

#Sehun

"Senin için çok endişelendik"

"Özür dilerim ufaklık. Hiçbirinizi endişelendirmek istememiştim."  açıkçası Jongin'nin gözlerinde gördüğüm üzüntüyü telafi eder miydi bu sözlerim hiç bilmiyordum. Yine de söyleyecek pek fazla bir şey de gelmiyordu aklıma.

Jongin'den tekrar özür dilemek için başımı kaldırmıştım ki o anda esmerin arkasını dönüp çoktan uzaklaştığını gördüm. Vücudum anında alarma geçerken kalbim onu sonsuza kadar kaybetmiş olmanın ihtimaliyle sıkışıyordu.

Dizlerimin üzerine çökerek Luhan'ı yavaşça yere indirdim. "Şimdi gidip Jongin Hyung ile konuşmalıyım Lu. Bana kızgın görünüyor."

Küçük çocuk kafasını hızla olumsuz anlamda salladı. Hafiften uzamaya başlamış saçları iki yana savrulurken onu iki kat daha sevimli bir hale getirmişti. "Hayır Sehun. Jongin hyung sana kızgın değil. Hepimiz gibi o da korktu senin için." 

"O zaman gidip ondan da özür dilemeliyim." 

Luhan bana sevimli gülümsemelerinden biriyle bakarken burnuna küçük bir öpücük bırakıp ayağa kalktım. Jongin'nin en son gittiğini düşündüğüm yöne doğru hızlı adımlarla ilerlerken kimsenin beni durdurmadığı için de minnettardım. Sanırım evrende onunla artık konuşmam gerektiği konusunda benimle hemfikirdi.

Esmeri yeni evimizin verandasında otururken bulduğumda olduğum yerde öylece kaldım. Başını elleri arasına alıp oturan bedeni gördüğüm anda kanım donmuştu. Ona doğru bir adım atmıştım ki kahverengi irisler beni hissetmiş gibi gözlerimle buluştu. 

"Hyu-"

"Sehun lütfen. Şuan hiç sırası değil." Jongin ayağa kalkıp evin içine girmek üzereydi ki aramızdaki birkaç adımlık farkı da hızla kapatarak kolundan tuttum.

"Şimdi konuşmazsak bir daha asla konuşamayız."

"O zaman bu konuyu burada kapatırız." Esmerin sesi oldukça sakin geliyordu. Bir o kadar da yorgundu. En azından onu azarlamasını beklemiştim. Düşüncesiz olduğumu ve kimseye haber vermeden öylece gittiğim için ona kızmasını ama Jongin sesini bile yükseltmemişti.

"NEDEN BANA KIZMIYORSUN?!" Bu sefer ben sesimi yükselttim onun yerine de. Jongin kolunu tutuşumdan kurtarıp tamamen bana döndü.

"Benden ne duymak istiyorsun?! Deli gibi meraklandım Sehun! SENİN KAMP DIŞINA ÇIKTIĞINI DUYUNCA KAFAYI YİYORDUM! NE DİYE KİMSEYE HABER VERMEDEN GİDİYORSUN?!!!!" 

"Herkes kendi halindeydi. Sadece dolaşıp gelecektim. Birinin fark edeceğini düşünmedim."

"Fark edeceğini düşünmedin mi? Sehun sınırlar 7/24 izleniyor farkındasın değil mi? Sen bundan daha zeki bir insansın. Ya sana bir şey olsaydı?"

"Kendi başımın çaresine bakabilirim. BEN PEŞİNE BİRİNİ TAKMAN GEREKEN KÜÇÜK BİR ÇOCUK DEĞİLİM." 

"Anlamamak için özellikle mi uğraşıyorsun? Kaç yaşında olduğun ya da kendini ne kadar iyi koruduğunun hiçbir önemi yok Sehun! Ben seni her şekilde merak ediyor olacağım."

Jongin'nin sesinin birden yumuşaması söylemek üzere olduğum her şeyi yutmama sebep olmuştu. Bakışlarım suçlu bir çocuk gibi önüme eğildi. Yerdeki hayali taşı tekmeleyen ayaklarımı izliyordum. 

"Abim sana minnetar olurdu beni kampa sapa sağlim getirdiğin için. Dediğin gibi artık sorumluluğunda değilim. Bu yüzden endişelenmene gerek yok." Sesimdeki üzüntüyü ve hayalkırıklığını saklama gereği duymadım. Jongin için her zaman en iyi arkadaşının küçük kardeşi olarak kalacaktım.

"Bunların hiçbirinin Suho ile alakası yok. Sen kendi başına da kampı bulabilirdin. Ama ben seni bir kere bulmuşken bir daha bırakacak özveriye sahip değildim." 

Gözümden akan sıcak damla yanağımın üzerinden yavaşça akarak ayaklarımın önüne düştü. Dudaklarımdan kaçacak herhangi bir hıçkırığı engellemek için dudaklarımı öyle çok sıkıyordum ki birazdan kanamaya başlayabilirdi.

Jongin'nin parmakları çenemi tuttuğunda nefesimi tuttum. Esmerin gözlerine bakmaya kendimi hazır hissetmiyordum kendimi. Yine de kafamı kaldıran eline karşı gelmedim. Ağladığım için buğulu bakan gözlerimle Jongin'nin yüz hatlarını algılamaya çalıştım. Diğerinin de benim gibi gözlerinin dolduğunu gördüğümde titrek bir nefes bıraktım. İşte o anda kaçmıştı bir hıçkırık dudaklarımdan. Ve kaçağın yerini Jongin'nin dudakları aldı.

Esmerin kalın dudaklarını dudaklarımda hissettiğimde şaşkınlıkla ne yapacağımı bilememiştim. Hala birkaç damla göz yaşı yanaklarımdan süzülerek birleşmiş olan dudaklarımıza akıyor, öpücüğe tuzlu bir tat veriyordu. 

Jongin beni öpüyordu. Hem de gerçekten öpüyordu. Bu son zamanlarda sıklıkla gördüğüm rüyalardan değildi. Beni gerçekten öpüyordu. O anda anlam kazanmıştı Jongin'nin son cümleleri. Farkındalık beni birden kendime getirirken ayrılmak üzere olan bedenin boynuna kollarımı sararak daha fazla dudaklarıma bastırdım. 

Dudakları ona karşılık vermeye başladığım anda yukarı doğru kıvrıldı öpücüğün ortasında. Kalbim o gülümsemeye teslim etti kendini. Şimdi birden çalışmayı bırakıp dursa beynim, dudaklarım en son Jongin'e dokunduğu için umrumda bile olmazdı.

Jongin'nin elleri belimden biraz daha aşağıya doğru kaydığında ellerimi kalçalarına doğru bastırdım. Dudaklarımdan kaçak küçük inilti Jongin'nin dudakları arasında kaybolmuştu. Boynundaki ellerimden biri saçlarının arasına daldı usulca. Sertçe kavradı esmerin saçlarını. Bu sefer acıyla karışık bir inleme Jongin'den yükselmişti.

Göğsüm göğsüne öyle sıkı sıkıya yaslanmıştı ki delicesine atan kalbimi hissediyor olmalıydı Jongin'de. Vücudumun ona verdiği tepkilerin farkında olduğunu bilmek karnımdaki sancıları sıklaştırmıştı. Esmerin dili alt dudağımı yaladıktan sonra dudaklarım arasından yavaşça içeri sızarken karnımdaki fil ordusu tepişmeye başladı. 

Kan alt taraflarıma doğru pompalanırken sertleşmemek için dikkatimi başka şeylere yönlendirmeye çalıştım. Ancak esmerin ağzımın içinde dilimle sarmaş dolaş olan dili bunu imkansız kılıyordu. Açık havada olmamıza rağmen yanıyormuş gibi hissediyordum. Açık hava demişken verandada sanki yarın yokmuşcasına öpüşüyor olmamız ikimizinde umrunda değildi. Uzun zaman sonra hayalini kurduğum dudaklara kavuştuğumda kapının önünden geçecek birkaç insanı umursamamaya başlıyordunuz.

Jongin kalçalarımdaki baskıyı arttırdığında ben de bacaklarımı beline sararak beni kucağına çekmesine izin verdim. Dudaklarımız birbirinden bir saniye bile uzaklaşmak istemediği için birbirimizin nefesini soluyorduk. Jongin'nin kucağında ona yukardan bakarken dudaklarımın üzerinde dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Kahvrengi irislere batmakta olan güneşin son ışıkları değiyordu. Umarım bu bir rüya değildir...

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now