19. Bölüm

459 64 51
                                    

#Kai

Sehun ve Baekhyun derin uykudaydılar. Bir şekilde buradan çıkmamız gerektiğinin farkındaydım. Ama şuan yapabileceğimiz pek bir şey yoktu. Dışardan gelen sesler buraya ilk girdiğimize göre artmıştı. Havanın karadığını düşünüyordum. Zombiler hava karardığı zamanlar gündüzleri olduklarından daha güçlü hale geliyordu.

Babamın bir keresinde bana virüslerin UV ışınlarına karşı hassas olduklarını hatta üzerlerinde öldürücü etkisi olduğundan bahsetmişti. Bu salgının altında da bir çeşit virüs mutasyonu olduğu için gündüzleri gecelere kıyasla daha zayıf olmalarını buna bağlıyordum. Tabiki güneşin zararlı ışınları olan morötesi ışınlar atmosferimize girdiği andan itibaren bünyemize zarar vermeyecek ölçekte kırıldığı için zombileri de öldürmüyordu. Ancak onlara yavaşlatacak kadar zarar veriyordu.

Malesef şuan sabahı beklemekten ve gece dağılmalarını ummaktan başka çaremiz yoktu. Odayı aydınlanttığım el fenerinin pili bitmemişti henüz ama bitmek üzere olduğundan emindim.

Kyungsoo da benimle birlikte uyku tutmayan tayfanın içindeydi. O da buradan çıkmak için bir şeyler düşünüyordu eminim. Küçücük odanın içinde 20 tur atmıştı belki de. Pek yapacak bir şey olmadığın için onu da suçlayamıyordum.

"Kai?"

"Efendim Soo."

Kyungsoo birkaç adımda yanıma yaklaşarak kalçalarını oturduğum sandalyenin masasına yasladı. Kollarını göğsünde bağlayarak loş odada karşısındaki duvara doğru bakıyordu şimdi.

"Madem burada sıkıştık seninle konuşmak istediğim bir şey var."

Bakışlarım Sehun'nun uyurken ikiye kıvrılmış bedeninden diğerine çıktı. Hemen yanımda olmasına rağmen ayakta olan adama bakmak için çenemi biraz kaldırdım. Benimle ne konuşmak istiyor olabilirdi ki?

"Tabi kötü bir şey mi var?" Şuan kanserim dese daha çok gülerdim. Yani sen bu salgında ayakta kal sonra git kanser ol.

"Sehun'u sevdiğini biliyorum. Bunu gözlerinden bile okuyabiliyordum ilk günden beri."

Bakışlarım birden tekrar uyuyan bedene döndü. Loş ışıkta çok iyi algılayamadığım yüz hatlarında dolaştı gözlerim. Omuzlarım birden rahatlayarak çökmüştü. Kyungsoo birden konuşmak istediğim bir şey var diyince bütün kaslarım stresle kasılmış olmalıydı.

Diğerinin konuşmadığını fark ettiğimde tekrar ona döndüm. Bir şey söylememi mi bekliyordu anlamamıştım. Belki onaylamamı istiyordu. Ben de başımı olumlu anlamda salladım. Gözlerimin içi parlıyordu ondan bahsedince ama sanırım ışık loş olduğundan göremiyordu.

"Kimi sevip sevemeyeceğine ben karar veremem Kai. Beni bir abi gibi gördüğünü ve ne dersem yapacağını bilsem bile seni zorlamam. Ama abin olarak sana söylemem gerekiyor ki Baekhyun'u kırdığını düşünmüyor musun?"

Kaşlarım yavaşça çatıldı. Sehun'dan bahsederken nasıl birden konu Baekhyun'a gelmişti anlamıyordum. Neden Baekhyun'u kırıyor olayım ki?

"Anlamıyorum Soo. Baek'i neden kırıyorum?"

Kyungsoo başını hafifçe yere sererek iki yana salladı. "Kim Jongin, düşündüğümden aptal çıktın." Durdu ve başını kaldırarak Baekhyun ve Sehun'nun uyuduğu kanepeye çevirdi bakışlarını. Yani aptal değildim neyi kast ettiğini anlamıştım ama kabul etmek istemiyordum sanırım.

Baekhyun ve ben ayrılalı çok uzun zaman olmuştu. Tamam belki sadece 3-4 ay olmuştu. Ama bu ertesi günü yaşayıp yaşamayacağımızı bilmediğimiz bu hayatta oldukça uzun bir süreydi. Ve en önemlisi de benden ayrılmak isteyen oydu. Onu asla hiçbir şeye zorlamamıştım ve ayrılmak istediğini söylediğinde yine zorlamadım.

Arkadaş kalmak istediğini söylediği zaman aynı anda onun en iyi arkadaşı olarak bu isteğini kabul ettim. Eğer o gün ona ayrılmamamız gerektiğini söyleseydim belki de bu gün biz hala birlikte olacaktık. Ve ben ne kadar Sehun'u seversem seveyim asla onu üzecek bir şey yapmazdım. Bu benim canımı ne kadar acıtırsa acıtsın. Ona bir teşekkür borçlu olduğumu şimdi fark ediyordum.

"Ama Soo..." kafamın içinde söyleyeceklerimi toparlamaya çalıştım. "Benden ayrılmak isteyen kişi Baek'ti. Arkadaş kalmak istediğini söylemişti. Bu gün Sehun'la birlikteysem bunu ona borçluyum belki de."

"Madem ona borçlu hissediyorsun. O zaman bunu onun yanında fazla vıcık vıcık olmayarak öde." Kyungsoo'nun sesi gittikçe sertleşiyordu. Ama nedeni anlamıyordum. Baekhyun'nun beni hala sevdiğini düşünmüyordum.

"Benden hoşlandığını sanmıyorum." Bunu ona mı söylüyordum yoksa kendimi mi ikna etmeye çalışıyordum emin değildim.

"Lanet olsun Kai!" Kyungsoo birden yüksek çıkan sesini fark ettiğinde durdu. Az ışıkta bile gözlerinden alevler çıktığını görebiliyordum. Göğsüne kavuşturduğu kollarını açarak iki yanına bıraktı. "Pes doğrusu."

Konuşmanın başındaki gerginlik tekrar üzerime çökmüştü şimdi. Bütün vücudumda tehlike çanları çalıyordu. Onu daha önce böyle görmediğim içinde büyük ihtimalle bu kadar alarma geçmiştim. Aramızdaki gerginlik ikimizden biri konuşmazsa iyice büyüyüp çığ gibi aramıza girecekti biliyorum.

"Siz iki muhabbet kuşu burada oturmuş  vıcık vıcık öpüşürken Baekhyun orada kanepede neden ağlıyordu o zaman? Sizi neden böldüm sanıyorsun?"

Ağzımı açtım kendimi savunmak için Kyungsoo bir şey söylememe izin vermedi bile. "Nolur bana tekrardan Baekhyun benden ayrıldı beni sevmiyor deme." Sesinde ufak da olsa bir alay vardı. Bu sefer karşılık vermek yerine suçlu bir çocuk gibi bakışlarımı ayaklarıma çevirdim.

"Baekhyun çoğu zaman gürültülü ve sinir bozucu olabiliyor kabul ediyorum. Ama onu da seni sevdiğim kadar seviyorum. Sehun'a birlikte olmana bir şey diyemem bu senin kararın ama Baekhyun'nun duygularına saygı göstermelisin."

Başımı olumlu anlamda salladım sadece sessizliğimi koruyarak. Baekhyun'nun beni hala seviyor olmasına hiç ihtimal vermemiştim. Ve doğruyu söylemek gerekirse Sehun'a o kadar çok odaklanmıştım ki büyük ihtimalle kırıldığını fark etmemiştim bile. Kim bilir kaç kere canı yanmıştı bizi gördüğünde. Öyle sarhoştum ki Sehun'nun sevgisiyle hiçbir zaman düşünmemiştim.

Bu benim suçumdu. Tamamen bir şerefsiz gibi davranmıştım ve Baekhyun buna rağmen hala bana gülümseyebiliyordu. Beni en çok da bu üzüyordu şuanda. Belki içi yanıyordu ama bana gülümsemeye devam etmişti. Bunun için kendini zorlamıştı.  Oysa biz söz vermiştik birbirimize ne olursa olsun birbirimizin her zaman yanında olacağız. Bütün acılarımızı birlikte yaşayacağız diye. Şimdi kendimi ona ihanet etmiş gibi hissediyordum.

Ona karşı o tarz bir duygusal hislere sahip değildim. Ama bu yaptıklarımı kesinlikle açıklayacak bir şey değildi. Biz bir sevgiliden çok farklıydık. Biz kardeştik. Ve suçluluk duygusu şuan içimi kemiren küçük elma kurdu gibi beni bitiriyordu.

Kyungsoo'ya biraz uyuması için oturduğum sandalyeyi vereli yarım saat falan oluyordu. Başını monitörlerin olduğu masaya kollarının üzerine yaslamıştı. Çoktan uyuduğunu tahmin ediyordum. Ben de Sehun'nun yanına kıvrılacağımı söylemiştim ama Baek ve Hun'nun arasına oturduğumdan beri bana en yaratıcı küfürleri sıralayab iç sesim beni uyutmamıştı.

Bakışlarım Baekhyun'nun huzurla uyuyan bedenine kaydı karanlık odanın küflü duvarlarından. Salgından beri daha kötü koşullarda da uyumak zorunda kalmıştık o yüzden vücudumuz iki büklüm uyumaya alışmıştı. Göğsü ağır ritimlerle inip kalkarken uyuduğundan da emindim. Bu yüzden alnındaki saçları geriye iterken iki kere düşünmedim. Dudaklarımı onu uyandırmamaya özen göstererek alnına yasladım.

"Özür dilerim Baekhyun. Ben seni böyle kırdığımı fark edemeyecek kadar aptalım." Kulağına doğru fısıldadım.

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now