4) Yüzleşme.

10.2K 630 1.2K
                                    




Küçük bir hamam benzeri inşa edilmiş, lekesiz, beyaz mermerle kaplanmış ferah banyoda iki kurna da sonuna kadar açıktı. Kurnaların altında yer alan, mermerden oyulmuş, dekoratif, küçük havuzu dolduran sular, hızla taşarak zemine yayılıyordu. Zühre, yataktan çıkarken, yarı çıplak bedenine, bel hizasından doladığı çarşafa aldırmadan, mermerden yapılmış oturma alanına ilişmişti.

Etrafa taşan sular ısrarlı dalgalar halinde altına sızıyor, bedenini saran çarşafı ağır ağır beyazdan griye çalan bir renge boyuyordu. Kadın bilinçsizce elini uzatıp, küçük havuzda yüzen hamam tasını hırsla aldı. Suyun soğuk yada sıcak olduğunun farkında değildi. Ardı ardına suya daldırıp, içinde yanan ateşi söndürmek istercesine tepesinden döküyordu.

Zühre'nin tası tutan elleri tir tir titriyordu ama gene de aynı şeyi bilinçsizce tekrarlamaya devam etti. Saçları yüzüne yapışmış, hala üzerinde olan pembe, askılı geceliğinin ince kumaşı ıslanarak şeffaf hale gelmişti. Geceliğinin ve çamaşırının ıslanmasıyla, iyiden iyiye titremeye başlamış, çok geçmeden de gözünden akmaya başlayan damlalar suya karışmıştı.

Göğsünden kopan kesik hıçkırıklar banyonun duvarlarında yankılanırken, elindeki bakır tası yere fırlatıp iki büklüm oldu. Bedeninde büyük bir acı hissi yoktu ancak ruhunun acıyla sarmalandığını en derinlerinde hissediyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmak, yaşadıklarını haykırarak birine anlatmak istiyordu. Kimse yoktu, onu dinleyecek, başını göğsüne yaslayıp saçlarını okşayacak, ona bu hassas anında şefkatle sarılacak hiç kimse yoktu.

Kuma olmak bunu mu gerektirirdi, sadece etten, kemikten ibaret bir beden miydi Zühre? Her kadının hakkı olan özeni, bir kaç güzel sözü, ufacık bir sarılmayı hak etmeyecek kadar değersiz miydi? O adam onun nikahlı kocasıydı! Bu kadar duyarsız, umarsız bir insanla mı geçirecekti tüm ömrünü? Karısını seven, evli bir adama kuma gelmekle nasıl ölümcül bir hata yapmıştı böyle.

Düşünceleri ışık hızıyla akıyor, beyninde çılgınca cirit atıyordu, kimsesiz miydi Zühre?
Ailesi vardı elbette ama annesine gidip tüm olanı biteni anlatmaya kalksa, en fazla ona sarılıp aynı çaresizlikle ağlardı. Bir kadın olarak arkasında duracak olsa dahi kimseye sözü geçmez, gücü yetmezdi.

Annesinin ona vereceği teselli, öğütlerle bezenmiş bir söylevden öte gitmezdi, alacağı cevap belliydi. "Artık evli bir kadınsın, kocanla birlikte olman, kadınlık vazifeni yerine getirmen çok normal. Hoşuna gidip gitmemesi önemli değil, vazifeni yapacaksın, kocanı memnun etmeye bak. Ona tez zamanda bir bebek doğur."

Bir kadın, sadece bir misyona hizmet etmek için mi gelirdi dünyaya? Bir bebek doğurmak, kocasına hizmet etmek, onu memnun etmek. "Hayır! Hayır.. olmaz.. böyle değil!" diye hıçkırdı.

Hiç bir yere odaklanamayan düşünceleri bu kez Ayşe'ye gelip düğümlendi, o nasıl yaşamıştı bu adamla yıllarca? "Onu seviyor.." diye mırıldandı kendi kendine. "Onu seviyor.. sevgisiyle sarıp sarmalamış, özen göstermiştir muhakkak.. sana göstermediği aşık yüzünü de o görmüştür. Aptal Zühre! Git dedi sana git dedi!" Kalmıştı, bile bile gidememişti, gidemezdi ki, baştan gelmeyecekti, "Artık çok geç!" diye hayıflandı çaresizce.

Soruları kendi soruyor, cevapları kendi veriyordu gene, hep böyle olmamış mıydı?

Ayşe'yi sevmesine rağmen üstüne kuma gelmesine göz yummuş bir adamdı Berat Ağa. Peki sevmediği karısı neler yaşayacaktı. "Bittin sen Zühre, ömrünü heder ettin! Git dediğinde çekip gitmeliydin!" Kulaklarında adamın sesi yankılanınca, hala yanındaymış gibi irkildi. "Aptal! Çok pişman olacaksın!" Pişman etmişti, bu eve geldiğine, hatta doğduğuna bile pişmandı ve bu henüz başlangıçtı. Adam canını değil, ruhunu acıtmıştı.

KÜL VE KORWhere stories live. Discover now