19) Kevser Bebek

10.3K 668 1.5K
                                    


Merhaba,
Ben geldim, sizi beklettim kusuruma bakmayın lütfen. Dün akşam ancak dönebildim kendi evime ve elimden geldiğince bölümü toparlayıp size kavuşmak için acele ettim.
Dar zamanda hızlıca yazdığım, uzun bir bölüm oldu. Hatalarım varsa affola.
Geçen bölüm yorumlarınızı okumak nasip olmadı henüz. Fırsat bulur bulmaz yeni bölümün derdine düştüm.
Yorumlarınızı okuyup cevaplamak için elimden geleni yapacağım.
İlginizi, sevginizi, yorumlarınızı, oylarınızı esirgemezseniz çok mutlu olurum.
Geçen bölüm neredeyse beş yüz oy olacakmışız, ramak kalmış yani. Unutanlar, önemsemeyenler, yıldıza dokunun lütfen. Fikirlerinizi de merakla bekliyorum.
Seviyorum sizi ❤️❤️❤️❤️


🍀🍀🍀

Kucağına verilen bebeğe bakarken bir an için kalbi tekledi, nefesi kesildi. Başında bir tutam simsiyah saç yumağı, güçlükle açmaya çalıştığı kapkara gözler. "Ayşe.." diye inleyerek tuttuğu nefesi bıraktı. Berat'ın gözlerine hücum eden damlalar, yanağına süzüldü, yüzüne yaklaştırdığı minik bedenin boynuna yasladı burnunu. Cennet kokusunu derin bir solukla içine çekerken kulağına fısıldadı yavaşça.

"Tıpkı ona benziyorsun.. Kızım..cennet kokulu kızım.."

Minik bebek, narin tenine değen sakallardan rahatsız olmuş gibi, başını sağa sola çevirerek yumruklarını sıktı. Babasının kulaklarına dolan ufak çığlığıyla onu altüst etti.

Berat, başını hafifçe uzaklaştırarak hemen arkasındaki koltuğa çöktü. Bebek istediği olmuş gibi bir anda susuvermişti. Gene gözlerini merakla açarak babasının kahverengi gözlerine odaklanmaya çalıştı. Yüzleri birbirine çok yakındı, adamın duyguları ise harman olmuştu.

Kızı, Ayşe'nin küçük bir minyatürü gibiydi adeta. Minik burnu, simsiyah saç tutamı, hele de varsa yoksa o kapkara gözleri.

Ayşe'nin bembeyaz teni, boyu, posu, endamı, mahzun bakışları, kıvırcık saçları, rahmetli anasından hediyeydi ona. Adını aldığı kadının, babaannesinin kara gözlerini, ufak burnunu, simsiyah saç rengini de taşıyordu, hoş anası da kara gözlüydü ya. Ona bakanlar, şimdi hayatta olmayan iki kadını da görür gibi olurdu.

Aziz Ağa, anasının adını koymuştu kızına. Şimdi kollarında tuttuğu bebek ona kaderin bir cilvesi gibiydi. Berat'ı vuran da buydu işte minik kızı Ayşe'yi andırıyordu. Yüreğine koskoca bir ateş düştü; yavrusunu kucağına almanın mutluluğu, karısının yüreğine yeni bir yara eklemenin pişmanlığıyla gölgelendi.

Nasıl da zordu; minik bebeği bağrına basarken sevincinin kursağında kalması, yutkunamamak, neşeyle "baba oldum!" diye haykıramamak. Neredeydi o büyük coşku?

Biraz ilerideki yatakta yorgun argın yatan kadına kaydı gözleri. Çektiği sancıların yorgunuydu, bebek odaya gelmeden biraz evvel sızmıştı. Doğumhanede çıplak tenine bırakılan bebeğinin sağlıklı çığlıklarıyla her şeyi unutmuş hüngür hüngür ağlamıştı Zühre.

Berat, onun solgun yüzüne bakarken bambaşka bir alemde kayboldu. Kollarında tuttuğu minik kızının anasıydı Zühre. İmam nikahlı kuma karısı, sevdiği kadının gönül yarasıydı. Hayatının neresine koyacağını bilemediği kadın.

Yarın sabah kucağında bebeğiyle konağa adımını atacak ve Ayşe'yi bir kez daha yerle bir edecekti. Kızının ufak çığlıkları onun yüreğini paramparça ederken Berat'ın hissesine sadece çaresizlik düşecekti.

KÜL VE KORWhere stories live. Discover now