22) Dağılan Petunya mıydı?

10.5K 695 1.7K
                                    


Ben geldim, erken bölüm sözümü tutmak için çabaladım, çok erken olmasa da oldu sanırım.
Yeni bölüme odaklanınca, geçen bölümün yorumlarına geri dönemedim affedin.
Oylarınız ve güzel yorumlarınız için hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Beni çok mutlu ettiniz.
Seviyorum hepinizi. ❤️❤️❤️🥰


Bir kez insanın içine kurt düşmeye görsün. Acabalar, keşkeler, nasıllar, nedenler birbirine karışır gider. Berat, çoktan o kargaşaya düşmüştü bile ama kabul etmesi zaman aldı gene de. İlk zamanlar O odadan uzak durmanın sorunu çözeceğini düşündü. Kızını kucağına alıp çıktı ya da onu salonda, avluda sevdi, ilgilendi. Hep bir şeyler gözden kaçardı, ne kadar dikkat ettiyse de Ayşe'nin şahit olduğu aile tablolarının önüne geçemedi. Nihayetinde bebek neredeyse anası da bir şekilde yakınındaydı.

Kaş yapayım derken göz çıkardı Berat, uzak durayım derken verdiği resim bambaşkaydı. Her davranışına derin manalar yükledi Ayşe. Gözünün önünde yaşanan bir hayat vardı; Anne, baba ve çocuktan oluşan bir aile. Oysa Berat, sevdiği kadına yakın, kumasına uzak bir yerde durduğunu zannediyordu.

İnsanoğlu alışırdı; acıya, kaybına, zorluğa, varlığa, yokluğa, sevdiğine, sevmediğine hasılı kelam her şeye alışırdı. Berat alışıyordu; bir zamanlar imkansız olan şimdilerde "acaba" sınıfına girmişti.

Sorular değişmiyor ama cevaplar sanki biraz değişmiş gibiydi. Tabii onu destekleyenler, sırtını sıvazlayanlar, takdir dolu bakışlar, sözler de etkiliyordu onu. Berat Ağa, işleri yoluna koymuştu sonunda; çoluk çocuğa karışmış, iki karısıyla birlikte kavgasız gürültüsüz yaşayıp gidiyordu. Allah'ın izniyle bir erkek evladı da olurdu yakında. Bu söylentiler onun kulağına da çalındı defalarca.

Bahar geçti mevsim yaza döndü, sıcak havalar bastırdı. Ayşe, arada nefeslenmek için çiftliğe kaçar olmuştu gene. Can yoldaşı Melek Hanım'dı, fırsat buldukça onlara katılan Gülhan vardı bir de. Dilek yaz tatili için memleketine gitmişti. Ayşe son sınavlarına da girip okulunu bitirmiş, vakit geçirmesine vesile olan bir meşguliyet daha sona ermişti. İktisat mezunuydu artık, işine yarar mıydı bilinmez ama bir diploması daha vardı şimdi.

Her şey değişirdi zamanla; yavaş yavaş olunca insanlar değişime daha kolay adapte olurdu. Berat da bazı değişimler yaşadı aylar içinde, tabii Ayşe de. Dışardan bakanlar için "olması gerekenler oluyor" tabirine sığacak cinstendi, öyle de oldu. Ayşe'nin sessiz hallerini kabullenmeye yormak herkesin işine geldi.

Berat Ağa, zamanla kanıksamaya başladı bazı şeyleri; önceleri daha zordu ama alıştı. Sebepler de yok değildi hani. Minik kızı büyüyüp serpilmişti, beş aylık olmuştu artık. Doktor kontrolleri sonrası yapılan alışverişler, yol üstündeki bir restoranda yenilen bir yemek eklendi geçirdikleri zamanlara. Konağa döndüklerinde Ayşe'yle karşılaşmak Berat'ın vicdanına yeni bir çentik daha atmıştı.

Kızın bakışlarındaki manayı çözemiyordu; başını önüne eğip susmak, gerçeklerden kaçmak en kolayıydı. Ellerindeki poşetler, Zühre'nin "Biz yemeği dışarıda yedik, odaya çıkayım, çocukla dolanırken yorulduk." Sözleri her şeyi apaçık ortaya koyuyor, Berat'a diyecek söz bırakmıyordu.

Zühre ile geçirdiği zamanlara bir anlam yüklemiyordu Berat; kızının ihtiyaçlarını karşılamak babalık vazifesiydi.
Önceleri bebeğin başında bekleyen anne babaydılar sadece; dertleri aynıydı nihayetinde. Endişeleri, yorgunlukları, gülümseyen kızlarına bakarken tebessümleri ortaktı. Aralarında gözle görülür, elle tutulur bir bağ vardı, aynı varlığa duydukları sevgi vardı.

Eskisi kadar, üstüne gelmiyordu Zühre, alttan alıyor, Berat'ın suyuna gidiyordu. Adamın bazı davranışlarına içerlemiyor değildi ama sabrediyor ses çıkarmıyordu. Bazen sadece bebeği sever çeker giderdi ya da tam yatma saatinde soluğu üst katta alırdı. Kevser'e rağmen hala asıl odası Ayşe'nin yanıydı.

KÜL VE KORWhere stories live. Discover now