Bölüm 66

54.9K 3.2K 697
                                    

Feci bir diş ağrısıyla yazılmış, fazla uzun sayılmayan bir bölümdü. Lütfen kusura bakmayın. Bir sonraki bölümün bu bölüme kıyasla bir hayli uzun olacağının garantisini verebilirim. Çok çok seviliyorsunuz!! Keyifli okumalaaar!

♤♤

Yaklaşık üç haftadır hamile oluşumu anlamadığımdan ötürü çalışmadığını düşündüğüm beynim tam şu anda, Devran ile gözlerimizin buluştuğu anda çalışmaya başlasa da yaptığım tek şey testlerin olduğu elimi arkama doğru götürmek oldu. Devran, tam olarak gözlerime baktığı için görmemiş olmasını diledim.

Belki de kendimi kandırdım.

"Devran," dedim titrek bir sesle. Sesime yansıyan soru işaretleriyle birlikte derin bir ihtiyaç duygusuyla doldu tüm damarlarım. Ona o kadar çok ihtiyacım vardı ve kollarımı güven kokan bedenine dolamamak için kendimi o kadar zor tutuyordum ki... bu duygu karmaşası insana aklını kaçırtırdı. Hani filmlerde, dizilerde ya da kitaplarda anlatıldığı kadarıyla hamilelik çok keyifliydi? Tanışmamız şimdilik keyifsiz olsa da sonrasının tıpkı ekranların ardındaki gibi olmasını dilemekten başka bir çarem yoktu.

Şaşırmış olduğum ses tonumdan bariz bir şekilde belli oluyordu. Elimdeki testlerin gözükmüyor oluşunu temenni ederek Aycan'ın kolundan çıktım ve ilk geldiğimde Devran'ın hemen çaprazına fırlattığım çantama ilerledim. O sırada sertçe yutkunup yarım ağız "Hoşgeldin," diye mırıldandım ki duyduğundan pek de emin değildim. Sebebi ise kurtarıcım olan Aycan'ın Devran'ın önüne kadar gidip "Hoşgeldin enişte," diye cıvıldamasıydı.

Devran'ın bakışları Aycan'a kaydığı an elimdekileri çantama sıkıştırdım ve aceleyle doğruldum. Aycan, Devran'ın görüş açısını kapattığı için yüksek ihtimalle baksa dahi çantaya ne koyduğumu göremeyecekti. Devran Aycan'ı mahalleden tanıyor olsa da mesafeli bir şekilde gülümseyip uzattığı elini sıktı, ardından göz ucuyla titrek adımlarla yanına adımlayan bana baktı. "Hoşbuldum," dedi tok bir sesle. Bir adım yana kayıp büyük elini belime yerleştirmesi de hemen ardından gerçekleşti.

Devran dudaklarını şakaklarıma bastırdı. Dudakları birkaç saniye temasımızı kesmedi, beni hissetmek için değil de daha çok vücut sıcaklığımı ölçmek için kesmemiş gibiydi. O sırada Aycan ile göz göze geldik. Beni yatıştırmak amacıyla göz kırpmış olsa da pek yardımcı olmadı. Resmen ayazda kalmış gibiydim. Ellerim buz kesmişti ve bir an önce bu haberi Devran ile paylaşmazsam da kalpten gidecektim.

Dudakları tenimden ayrıldıktan hemen sonra başımı kaldırıp gözlerine baktım. Gözlerine çektiği perde, düşüncelerine tam olarak erişebilmeme engel oluyordu. Bu da konuşmamızı duyup duymadığı konusundaki şüphelerimi güçlendirdi. Sonuçta lavabonun kapısını açmıştım ve henüz açılış olmadığı için etraf bir hayli sessizdi. "Ne zaman geldin?" diye sordum daha fazla merak çukuruna batmamak için. Belimdeki elinin baş parmağı kalın elbisenin üzerinden tenimi dairesel hareketlerle okşarken gözlerinden geçen parıltıya şahit oldum. Bu an o kadar kısa bir andı ki gerçekliğinden şüphe etmem gayet normaldi.

"Biraz önce," dedi düz ve benim aksime pürüzsüz bir sesle. Başımı aşağı yukarı sallarken hâlâ bir şey anlamış sayılmazdım. Gerçi, duymuş olsaydı sevinmez miydi? Ya da bir şekilde belli etmez miydi? Duymamıştı herhalde.

"Ee..." Aycan'ın mırıldanmasıyla mıhlanmış gözlerimizi ayırdım. Yine de keskin gözlerin benden ayrılmadığını biliyordum. "İşe geç kaldım da ben, gitsem iyi olacak." Ona beni kurtarması için yalvaran gözlerle bakıyor olmam ne yazık ki etkili olmadı. Belli ki o da Devran'ın duyup duymadığını kestirememiş, bizi baş başa bırakmak istiyordu.

Başımı istemeye istemeye olumlu anlamda salladım. Zaten bana yeterince yardımcı olmuştu, gerisini kendim halletmeliydim. Aycan ışık hızında kabanını üzerine geçirdi, gitmeye hazır bir hale geldi. Bu, benim için bir fırsattı ki elbette ayağıma kadar gelen fırsatı kullandım. "Ben seni geçireyim," diye mırıldandıktan hemen sonra Aycan'ın ya da Devran'ın konuşmasına fırsat vermeden Devran'ı bekleme salonunda yalnız bırakarak çıkışa yürüdük. Daha doğrusu ben yürüdüm, Aycan da peşimden koşturdu.

Başı Yok Sonu ÇokWhere stories live. Discover now