Bölüm 4

126K 6.1K 1.4K
                                    

Bölümü kontrol etmeye fırsatım olmadı, bir pürüzle karşılaşırsanız ya da seyirle alakalı bir problem varsa lütfen benimle paylaşmayı ihmal etmeyin♡

Çok çok seviliyorsunuz!!!

Keyifli okumalaaaaaar♡♡♡♡♡♡

♤♤

En sonunda ramazan şehri terk etmiş, bizi bayramla baş başa bırakmıştı. Sabahın ilk ışıklarında İzmir'den Doğan abim ve Yeliz abla gelmişlerdi. Enes bebek evimize bayramı getirdiği gibi bayramın neşesini de getirmişti.

Babam ve annemin sülalede yaşça büyük olmalarından gelen giden çok oluyordu. Tüm gün gelene gidene hizmet etmekten, ayakkabıları çevirmekten bir hal olmuştum ama yüzümdeki tebessümü asla bozmamaya çalışıyordum.

Son gelenleri de uğurladıktan sonra kendimi mutfağa attım yorgun argın. Akşam olmuştu artık, umarım daha kimse gelmezdi. Bulaşıkları makineye dizerken bugün kaçıncı defa bu makineyi çalıştıracağımı hesaplıyordum. Son tabağı da koyarken mutfağa kucağındaki Enes ile Yeliz abla girdi.

"Kusura bakma Betül, hiç yardım edemedim bugün sana." Mahçup çıkan sesiyle elimi aman dercesine salladım havada. "Ne olacak abla, sorun yok. Tatlı yorgunluklar bunlar," desem de tatlı olduğu falan yoktu doğrusu. Bayramları pek de sevmezdim. Zaten öyle akraba ziyaretlerine gitmezdim lâkin sevmek... bu konuda uçuk bir kalıp oluyordu benim için. Yine de içimden Yeliz ablaya görümcelik yapmak hiç gelmiyordu. Zaten ufak bir çocukla baş etmek pek de kolay bir iş değildi.

Ilıman çıkardığım sesimle gülümsedi. "O zaman sen Enes'i tut, dinlen biraz. Ben de çay koyayım." Aslında bu teklifi red edememem lazımdı ama yeni doğmuş çocukları kucağıma alamama gibi bir sorunum vardı. Çocukları çok sevmeme rağmen bu sorunu aşamıyordum. Efe iki yaşından büyüktü diye rahat rahat kucağıma alabiliyordum ama Enes daha küçücüktü, alamazdım yani.

Henüz lise birinci sınıfa gidiyorken arkadaşımın birinin kardeşi olmuştu. Sevdigimiz bir arkadaşımız olduğu için sınıftaki kızlarla birlikte toplanıp hayırlı olsuna gitmiştik. Herkes sırayla kucağına alırken bebeği arkadaşlardan biri -kim olduğunu hala bilmiyordum- ayağıma sertçe çarparak dengemin bozulmasına sebep olmuştu. O zamanlar doğru nasıl tutacağımı bilmediğim bebek elimden kaymasıyla hemen önünde durduğumuz koltuğa düşmüştü, şükür ki sırt üstü düşmüştü ve ağlamamıştı bile. Ama o zaman yaşadığım korku bana yetmişti. Zaten o zamanlar çocukları hiç sevmezdim, arkadaşların zoruyla kucağıma almıştım.

Bu olaydan sonra küçük bebekleri kucağıma alınca sanki düşecekmiş gibi hissediyordum.

"Yok," dedim içim acıya acıya. Bu huyumu en kısa sürede çözmeyi de aklımın bir köşesine yazmayı ihmal etmedim. "Ben koyarım iki dakikada." Ocağın üstündeki çaydanlığa damacanadan su doldururken Yeliz abla arkamdan cık cık diye ses çıkarıyordu. "Hala kucağına alamıyor musun?" Başımı salladım. "Alamıyorum ama hatırlat, pratik yapalım," dedim gülümserken. Zaten bir kere alsam gerisi sorun olmaz gibi hissediyordum, çok da mühim bir mevzu değildi yani.

Bu sırada mutfağa oğlundan ve karısından uzak kalamayan Doğan abim girdi. Bir seneyi aşkın bir şüredir evli olmalarına rağmen güzel bir birliktelikleri vardı. Birbirlerine aşık olmaları olumsuzluklar varsa dahi benim görmememi sağliyordu doğrusu. Abim bana göz kırptıktan sonra ayakta dikilen Yeliz ablanın arkasında durdu, bir kolunu beline sardı karısının. Koyu kahve saçlarının ahenkle dağıldığı başının üstüne öpücük bırakırken ikisinin de gözleri kısa süreli kapanmıştı. Tam fotoğraf çekmelikti.

Yalandan öksürdüm. "Aile var burda abicim. Ayıp olmuyor mu?" Mahalle abisi kıvamında söylediğim kelimelerle ayrıldılar birbirlerinden. Yeliz ablanın kızaran yanaklarına aynı benim gibi keyifle baktı abim. Oğlunu kendi kucağına çekerken "Sus kız," dedi. "Köşeden kıskanç kıskanç bakıyorsun, nazar mazar değerse oyarım gözlerini." Abim Enes'in yanağına kocaman bir öpücük bırakırken gülüyordum.

Başı Yok Sonu ÇokWhere stories live. Discover now