Bölüm 46

82.5K 3.7K 1.1K
                                    

"Sikerim senin gelirken yürüdüğün yolları." Emre daha önce duymadığına emin olduğum küfürü duyunca duraksadı. Gözleri daha da açıldı ve hayretle hâla kollarında olduğum adama baktı. İçeri girerken ki endişeli halinden eser yoktu şimdi, dikkati dağılmıştı. "İki dakika önce gelseydin sorardım sana yatağı," diye homurdandı Devran. Küfürlü konuşmasından pek haz etmesem de ses etmedim.

"Ne yapıyordunuz ki iki dakila önce?" Emre gözlerini hızlı hızlı kırpıştırırken boştaki elini hayret dolu bir nida dökülen dudaklarının üzerine kapadı. "Aklıma bir neden geliyor ama o kadarını da yapmazsınız yani." Kısık bakan gözlerindeki imayı görmemle istemsizce Devran'a daha fazla sokulmam bir oldu.

Salak, hâla yerde duran hastahane elbisesini fark etmemişti. Ya da etmişti ama Devran'ı sinirlendirmek hoşuna gidiyordu, bilmiyorum. "Emre," dedim uyarı dolu bir sesle. Utandığım için onu uyarmak istedim ama uyarmam gözlerindeki bakışın değişmesi için yeterli olmadı. Aksine onu daha da keyiflendirdi.

Devran burnundan bir nefes verirken gözlerini ters ters baktığı Emre'den kopardı ve göğsüne sokulan bana baktı. Emre'nin üzerindeyken ateş eden gözleri benimle temas ettiği an yumuşadı ama yine de tamamen yumuşamadı. "Hadi yatıralım seni güzelim," dedi dişlerinin arasından. Beni kaldıracağını anlayınca ona daha sıkı tutundum. Allah biliyor ya, şu anda burada Emre ve Gülnur teyze olmasaydı yanıma uzanması için elimden ne geliyorsa yapardım.

Onun varlığının bana verdiği güvenle, kollarının arasındayken ve kokusu beni sarmışken doyasıya uyumak istiyordum.

Elinin tekini belime diğerini de bacaklarımın arkasına sararken yeniden konuştu. "Çünkü benim yan odayı biri için boşaltmam lâzım." Üstü kapalı da olsa Emre'yi tehdit ediyordu ama Emre anlamadı. "Aa," dedi uzatarak. Hâla kapının önündeydi ve elindekileri unutmuş gibiydi. Sahi, ona hasta ziyaretine gelirken bunları almasını kim söylemişti?

Devran beni yavaş olmaya çalışarak yatağa yatırdı ve daha ne olduğunu anlayamadan çarşafı belime kadar çekti. Tişörtün yukarı sıyrılmasıyla büyük bölümünü açıkta bıraktığı bacaklarımı kapamak için bu kadar aceleci olduğunu biliyordum.

"Başka kim yaralandı?" Kıkırdamadan yapamadım. Sorsanız dünyanın en uyanık adamıydı ama arada tutukluğu oluyordu. Şimdi de o anların birindeydik. Devran doğrulmadan önce kıkırdayan bana baktı ve Emre'yi önemsemeden dudaklarıma sert ve beni sarhoş eden bir öpücük bıraktı. Bu hareketi kalbimin teklemesi için yeterliydi. "Doktorlar birazdan tıpta daha önce karşılaşılmayan bir vaka ile karşı karşıya kalacaklar," dedi yine aynı düz sesiyle. "Bir sürahinin hazin sonu."

Emre sonunda Devran'ın ne demeye çalıştığını anladı ve yüzünü buruşturdu. "Hem en yakın arkadaşımı bu yaralı haliyle baştan çıkar, hem de sürahi yine ben olayım." Devran'a kınar gibi bakarken dilini damağına vurarak ard arda "Cık cık," diye sesler çıkarmaya başladı.

Devran seslice ofladı ve yerde olan kıyafete eğilip onu aldı. Baş ucumdaki çekmecelerden birini açarak içinden şeffaf bir torba çıkardı ve elindekini rast gele içine yerleştirdi. Emre Devran'a son defa bakıp hızla yatağın etrafından dolandı ve diğer tarafıma geldi. Devran'ın boşluğundan yararlanarak üstüme eğildi ve her iki yanağımdan da "Şak," diye bir ses çıkararak öptü. İçli içli "Çok geçmiş olsun hayatım," derken doğruldu. "Verilmiş sadakan varmış."

Ellerindekileri ayak ucumdaki masaya bırakırken Devran'ın üzerinde olan ölümcül bakışları umurunda değil gibiydi. "Hayatın?" Emre Devran'ın daha fazla sinirlendiğini görünce gözleri ışıldadı. Cidden, Devran ile uğraşmak neden bu kadar hoşuna gidiyordu? Oysa sinirlendiğinde oldukça ürkütücü bir yanı ortaya çıkıyordu, hoş değildi yani.

Başı Yok Sonu ÇokWhere stories live. Discover now