Bölüm 44

78.4K 3.7K 807
                                    

Devran derin bir nefes alıp tıpkı saniyeler önce yaptığı gibi yeniden yerinde rahatsızca kıpırdandı. Betül yanından kalkıp gittiğinden beri peşinden ilerlememek için kendini çok zor tutmuştu. Gitmemesinin tek sebebi onu fazla sık boğaz etmemekti, rahatsız olmasını istemiyordu. Belki de ondan bıkmasından korkuyordu.

Doğan'ın "Abicim yeter kıpırdandın ha," diye homurdanmasıyla gözlerini Betül'ün giderken izlediği yoldan çekti. Betül'e olan bağlılığını fazlaca belli ettiğinin farkında olduğu için "İşine baksana kardeşim," diye homurdanarak karşılık verdi. İkilinin ufak atışması masadakilerin gülümsemesine sebep oldu. Yine de bu Devran'ın içindeki sıkıntının geçmesi için yeterli olmadı. Tam tersine içine henüz yeni ekilen tohum git gide büyüyordu. Doğan "Hayır yani bir de peşinden git tam olsun," diye homurdandı. Can dostum dediği adamın kardeşiyle olan ilişkisini sindireli çok olmuştu ama yine de Devran'a takılmak hoşuna gidiyordu. Birbirlerine olan sevgileri içten içe de olsa onu o kadar çok mutlu ediyordu ki... İkisine baktıkça içi huzurla doluyordu. Eh, biraz da olsa kıskanıyordu da.

Ne de olsa Betül onun biriciğiydi.

"Doğru söylüyorsun." Devran, Doğan'ın lafını bitirmesiyle ayağı kalktı, sanki tam olarak bu cümlenin kurulmasını bekliyor gibiydi. "Yok daha neler." Doğan'ın homurdanmalarını ya da masadaki gözleri önemsemedi. Tam masanın yanından ayrılıyordu ki telefonu gözüne çarptı. Son anda onu da cebine attı ve masadan ayrıldı. Arkaya doğru ilerlerken ardından Doğan'ın kılıbık diye söylendiğini duydu. Umursamadı.

Köşeyi dönerken gözleri de bahsi geçen tuvaletin tabelasını arıyordu. Soğuk değildi ama sanki bir ürperti vücudunda dolaşıyordu. Bulması pek bi' zamanını almadı. Bir adım daha attı ve o anda bahçenin yetersiz gelen ışıklandırmasının aydınlatabildiği bedeni fark etti. Yerde yatan bedenin üstündeki kıyafetin beyaz olması da cabasıydı. O anda belki de hayatında ilk defa kalbi acıdı, göğüs kafesi darlandı ve kendi bir anda koşarken buldu. Teninde varlığını sürdüren ürperdi kalbine kadar imdi ve o anda ruhu buz tuttu.

Her adımında sırtı ona dönük olan beden netleşti ve farkında olmadan kendini "Hayır, hayır, hayır..." diye sayıklarken buldu. Yüzüne bakabilecek şekilde bir konum almasıyla dizlerinin üstüne çökmesi aynı saniyede gerçekleşti. O sırada ellerini sevdiği kadının beyazlamaya başlamış yüzünde gezdirdi, teni soğuktu. Betül'ün teni her zaman soğuktu ama bu defa sahip olduğu soğukluk bambaşkaydı. Elini canını yakmaktan korkacak şekilde yanağına ufak ufak vururken adını sayıklıyordu. Tam ona "Uyan," diye seslenecekti ki kıpkırmızı kesilmiş elbisesini fark etti.

Giderken bembeyaz olan lakin şimdi kendi kanıyla kırmızıya boyanmış olan elbiseyi.

O an yanaklarında olan elleri durdu, kalbi durdu, zaman durdu, dünya durdu. Kendi kanı da çekildi ve yüzü en az Betül'ün kanı çekilmiş yüzü kadar beyazladı. "Siktir," diye hırladı. Lanet gözleri de tam bu sırada doldu ve bir damlanın gözünden firarını engelleyemedi. Nasıl engellesindi, ruhuna sahip olan kadın yerde kanlar içerisinde yatıyordu. Oysa babası kalp krizi geçirdiği zamanlarda cansız bedenini kalp masajıyla geri getirirken bile bir damla olsun gözünden düşmemişti.

Ufak olduğu belli olan bir çakı, sevdiği kadının tenine gömülü haldeydi. Bu görüntü kalbine ard arda bıçak saplanıyormuş gibi canını yaktı. Şokla elini bıçağa götürecekti ki bunun doğru olmayacağını idrak etti. Kısa süreli donan aklı o anda çalışmaya başladı, sevdiği kadının nabzını kontrol etti. Nabzının zayıf atışıyla canından can kopuyormuş şekilde kardeşi bildiği adamın adını haykırdı. "Doğan."

Başı Yok Sonu ÇokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin