Bölüm 72

52.3K 2.8K 543
                                    

Devran evden karpuz aramak için çıkalı tam olarak ne kadar geçmişti bilmiyorum ama azımsanamayacak kadar çok olduğunun da farkındaydım. Gitmeden evvel "Bulamazsan boşver," dememe rağmen gelmediğine göre bulmakta kararlı olmalıydı. Az biraz vicdan azabı çekiyor olsam da olağan üstü mükemmellikte bir anne olduğum için suçu çocukların üzerine yıkıyordum.

Bu süre zarfında karpuza olan isteğim biraz olsun azalır sanıyordum ama hayır, aksine artmıştı sanki. Bu istekle içli bir nefes alarak dirseğimden destek alıp doğruldum. Kendimi bir hayli yorgun hissediyordum lâkin uyuyamıyordum da. Bu bir ilkti. Hamileliğim boyunca uyumak için an kollayan benim gözüme ufak bir kırıntı bile girmiyordu. Sanırım bu normal karşılanabilirdi, üzerinde durmaya değmezdi.

Devran'ı arayıp aramama arasında gidip gelirken nihayetinde çıktım yataktan. Buldu mu diye çok merak ediyordum ama, eğer bulamadıysa aramam onu zorunda hissettirebilirdi. Bunu istemedim. Neticede karpuz mevsiminde değildik, bulamazsa şaşırmazdım. Eh, biraz üzülebilirdim belki...

İç çamaşırlarımı üzerime geçirdikten sonra üzerime siyah renk bir büstiyer ve aynı renk eşorfman altı geçirdim. Henüz hâlâ gece sayılabilecek saatlerde olsak da Devran geldikten sonra uyuyabileceğimi sanmıyordum. Uyusam dahi üzerimdekilerle gayet de uyunurdu. Nemli saçlarımı ise tepede dağınık bir topuz yaptıktan sonra indim aşağı. Şu anda bakımlı olmakmış, kendine dikkat etmekmiş... zerre umurumda değildi. Tek bir isteğim vardı. Kocaman sulu bir karpuz.

Salona girdim ve dizi izlerken atıştırmak için hazırladığım, lâkin kanımıza sızan arzu sebebiyle yemeye firsat bulamadığım atıştırmalıkları mutfağa kaldırdım. Eğer şanslıysam Devran geldiğinde cips konusunu unutmuş olurdu, aksi taktirde zor bela sakladığım ganimetim büyük tehdit altına girecekti. Mutfağın ardından Devran'ın çalışma odasına girdim. Lambayı açmamla alt dudağımı dişlerim arasına almam aynı saniyeler içerisinde gerçekleşti. Fark etmeden biraz dağıtmıştık. Tamam belki çok da, fark etmeden, diyemezdik ama neyse konumuz bu değildi.

Yetmezmiş gibi Devran için hazırladığım kahve dökülmüş birkaç kağıt parçasını lekelemişti. Önemli olma ihtimalini göz önünde bulundurarak atmadım ama pek kullanılabilir durum da da değillerdi. Kahvenin geldiği noktalardaki yazılar okunamıyordu. Oysa kesinlikle döküldüğünün farkında değildim, belli ki Devran da değildi. O an, başka şeylerle meşguldük, ikimiz de...

Çalışma odasının düzenini tam bilmediğim için üstün körü düzeltip mutfağa girdim. Bugün Şükran teyze gelmeyecekti ama yarın gelecekti. O yüzden mutfağı da evi de toparlama görevi tamamen bana aitti. Öyle de yaptım, bulaşıkları makineye attım, salonu toparladım. Aylar önce şu anda yaptıklarımın kat ve kat fazlasını yapıyor olsam da itiraf etmek gerekirse şimdi biraz üşeniyordum. Devran'ın bana sağlamış olduğu konfor beni belli bir miktar tembelleştirmişti evet ama içimden bir ses çocuklar olduktan sonra bol bol uyuduğum bu günleri arayacağımı söylüyordu.

Göğün rengi henüz yeni kırılmaya başlamıştı ki dış kapıdan gelen tıkırtılarla elimdeki yastığı rast gele bırakıp kapının önüne gittim. Gelen tabii ki Devran'ın ta kendisiydi. Kendi için araladığı boşluktan yüzünü gördüğüm an "Devran," dedim sesime yansıyan çocuksu heyecanla. Aylar önce karpuz yüzünden bu denli heyecanlanacağımı ve yollarını dört gözle bekleyeceğimi söyleseler onlara kesinlikle gülerdim ama gel gör ki şu an yaptığım da tam olarak bunlardan ibaretti.

Hamilelik, o kadar da kolay değildi. Mide bulantıları, gereğinden fazla uyumak, halsizlik, yetmezmiş gibi açılan iştah ve bedenimdeki farklılıklar. Bunların hepsi üst üste gelince doğal olarak duygusal boşluklar, uçukluklar... Çocuklarımızı sağlıkla kucağımıza alabilmek için bunların onlarca kat fazlasına bile gıkım çıkmazdı. Kendime itiraf ediyordum, Devran da tüm bunların farkındaydı ama dönüp de ona şikayet etmemiştim. Etmezdim de.

Başı Yok Sonu ÇokМесто, где живут истории. Откройте их для себя