Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14

84.5K 3.2K 265
                                    


ATAKAN

Sabaha kadar Eflal'i düşünmekten uykum kaçmıştı ama sonunda uyumayı başarmıştım. Bu sefer de saatler boyu incelediğimiz sınav kağıtları kabusum olmuştu. Uyandığımda pencereden süzülen gün ışığı yatak odasını epey aydınlatmıştı. Saatin kaç olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu ama bir şeyi biliyordum.
Bugün cumartesiydi ve ben hafta sonumu kardeşimle geçireceğime söz vermiştim. El yordamıyla başucundaki telefonumu aradım. Uzun bir uğraştan sonra nihayet saatin kaç olduğunu öğrenebilmiştim. Neredeyse günün yarısını yediğimi fark ettim. Eminim ki Pera sabahtan beri hazır bir şekilde benim onu almamı bekliyordu. Gururlu küçüğüm. Tek bir mesaj bile atmamıştı üstelik.
Hızla annemin numarasını tuşladım. Çaldı, çaldı, çaldı. Esnerken heyecanlı bir ses kulaklarıma doldu.
''Abiciğim.''
Tam da düşündüğüm gibi...
''Küçücüğüm.''
''Neredesin abi?''
''Yeni uyandım güzelim,'' dediğinde ''Ha,'' gibi bir şey söyleyen kızın hayal kırıklığı sesinden anlaşılıyordu. ''Unuttun değil mi?'' Annemin arkadan bir şeyler söylediğini duyuyordum ama konuşmasının içeriğini anlayamıyordum.
''Seni almayı mı? Asla,'' dediğimde gülümsediğini hissettim. ''Eğer işin varsa başka-''
''Senden daha önemli işim olamaz Pera. Sadece dün yoğun bir gündü, uyuyakalmışım.''
Sabırsızlandığını hissediyordum. ''O zaman,'' dediğindeki ses tonundaki heyecan gülümsememe neden olurken ''Hemen banyo yapıp, seni almaya geliyorum. Sende bu sırada ne yapmak istediğini düşün,'' dedim.
Çocuksu bir heyecanla ''Yaşasın!'' diye bağırdı. Anneme geldiğimi haber verirken telefonu kapatmayı unutmuştu. Telefonun ucundaki neşeli sesi sanki benim yatak odamda çınlıyordu. Gülümseyerek başımı iki yana salladım ve telefonu kapatıp yataktan doğruldum. Sanki baş ağrım bu hareketimle iki katına çıktı. Bağdaş kurup başımı ellerimin arasına aldım. Bir süre sessizce oturdum. Bu şekilde ağrının geçmeyeceğini anladığımda soğuk bir duş almanın iyi olacağını düşündüm. Ayağa kalktım. Kıyafetlerimi çıkararak banyoya doğru ilerledim. Soğuk suyla hızlı bir duş aldıktan sonra havlumu belime doladım. Aynanın karşısında elimdeki küçük havluyla saçlarımın nemini alırken telefonumun çaldığını duydum. Odaya dönmemle sesin kesilmesi bir oldu. Yatağın üzerindeki telefonumu elime aldım. Asrın'ın aradığını gördüm. Kesin cumartesi gecesinin boş geçmemesi için dışarı çıkmayı teklif edecekti. Geri arayıp telefonu kulağıma götürürken bir yandan da hazırlanmaya başladım.
''Oo Atakan Bey, hele şükür telefonlarıma cevap verme tenezzülünde bulundunuz.''
Serkan Hoca'yla yanından ayrıldığımdan beri ara ve mesajlarına cevap vermediğim için trip atacağını biliyordum. Boxerımı yukarı çekerken ''Asrın. Başım çatlıyor ve inan seninle uğraşacak enerjim yok,'' dedim.
''Sakın bana bu gece de bu bahanenin arkasına sığınarak beni ekeceğini söyleme.''
Gardolabımdaki kıyafetlere göz gezdirirken ''Bunun arkasına sığınmayacağım,'' deyip rastgele bir kotu elime aldım. Nefesini sertçe telefona verdiğini duyduğum arkadaşım ''Yani yine bir bahanen var,'' deyince ''Hıhı,'' deyip pantolonu giymeye başladım. ''Randevum var.''
Birkaç saniye sessizlikten sonra ''Siktir lan!'' diye tepki verdi. Uzun zamandır kimseyle buluşmuyordum. Ki buluşma ihtimalim olan birini günler öncesinden çocuklara anlatırdım. Tabi ki böyle bir şey yemeyecekti ama böyle bir tepki vermesi benim içinde sürpriz olmuştu. Kotumun düğmelerini iliklerken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
''Hayırdır. Ali Amca artık buluşmalarını son dakika mı haber veriyor?''
Zekice bir çıkarımdı. Damağımı şaklatırken beyaz bir tişörtü elime aldım. ''Buluşmayı ben teklif ettim,'' deyip hızlıca tişörtü üzerime geçirdim.
''Ya oğlum. Dalga geçmeden adam gibi anlatsana.''
''Kızı görsen, neden böyle bir şey yaptığımı anlarsın. O kadar güzel ki...''
''Ulan çocukluk arkadaşım olmasan bu dediklerini yerim de, sen ve güzel diye birine çıkma teklifi etmek... Peh!''
Kot gömleklerimden birini elime alırken ''İster inan, ister inanma ama pazartesiye kadar beni rahatsız etme bro,'' dedim. Önce yuh sesi geldi. Daha sonra onu takip eden bir sessizlik. Gömleği üzerime geçirirken ''Lan!'' diye bir ses yükseldi. ''Senin iki gün boyunca katlanacağın tek kız Pera. Onunla buluşacaksın değil mi?''
Çarpık bir gülümsemeyle aynada kendime baktım.Spor ve şık.Sanırım Pera Hanım'ın isteyeceği şekilde giyinmiştim. Çoraplardan birini ayağıma geçirirken ''Kabul et, güzel kız,'' dedim. Asrın telefonun ucundan ebemin kulaklarını çınlatmaya başladı. Diğer çorabı da giyip ayağa kalktım. Aynanın önünde üzerimi düzelttikten sonra komedinin üzerindeki kol saatimi elime aldım. En yakın arkadaşım hala hem inanmadığı şakam, hem de bu gece yanında olmayacağım için söylenmeye devam ediyordu.
''Asrın kapatmak zorundayım. Randevuma yeterince geç kaldım. Haberleşiriz.''
Cevap vermesini beklemeden telefonu yüzüne kapattım. Cüzdanımı cebime sokarken tek elimle saçlarımı karıştırdım.Hala nemliydiler ama bir de onlara şekil vererek daha fazla küçüğümü bekletemezdim. Ev içindeki son kontrollerimi yaptım ve anahtarları aldığım gibi elimden gelen en hızlı şekilde evden ayrıldım.
* *
Kasvet kokan evin otoparkına girmemle Pera'nın kapıda belirmesi bir oldu. Belli ki heyecandan kapıda bekliyordu. Pembe dantelli elbisesi ve beyaz kilotlu çorabıyla arabaya doğru koşmaya başladı. Sırtındaki çantası at kuyruğu saçıyla beraber bir sağa bir sola sallanıyordu. Hızla arabadan inip ''Koşma!'' diye uyardıktan sonra ona doğru yürümeye başladım. O da adımlarını yavaşlatmıştı ama hala hafif bir tempoda koşar gibiydi. Aramızda az bir mesafe kaldığında rahatça sarılabilmek için çömeldim. Birkaç saniye sonra kardeşim kollarımın arasındaydı. Derin bir nefes alıp saçlarından öptüm. Onun kokusu bana huzur veren tek şeydi, güvende hissettiren.. Yalnız olmadığımı hatırlatan...
''Çok özledim seni abiciğim.''
Gülümseyerek sırtını sıvazladım. ''Kavuştuk işte.'' Yüzümü görmek istercesine benden uzaklaştı ama ellerini omzumdan çekmemişti. ''Ama geç kaldın.'' Minicik suratındaki biçimli kaşları çatmıştı.
''Geç olsun güç olmasın değil mi?''
Gülümseyerek burnunu sıktım. Bu hareketime her zaman gıcıkolurdu. Yüzü şekilden şekle girerken ''Abi ya!'' deyip burnunu tuttu. Kahkaha atarak ona tekrar sarıldım. Pera benim yaşayamadığım çocukluğumdu. Neşesi de, hüznü de, benim geçmişime dokunuyordu. Yavaşça ondan uzaklaşıp kollarını sıvazladım.
''Gidelim mi?''
Başını olur anlamında sallayınca ayağa kalktım. Elimi tutması için uzattım. Ufacık parmakları avucumun içine yerleştiğinde gülümseyerek yürümeye başladım. Arabanın önüne geldiğimizde kapısını açıp "Matmazel" deyip reverans yaptım. Kıkırdayan kardeşim eteklerini tutup iki yana açtı ve hafifçe dizlerini kırıp selamlamama karşılık verdi. Yolcu koltuğuna oturduktan sonra kapısını kapattım ve kendi tarafıma yöneldim. Koltuğa oturmamla ''Kemerler,'' diyen bir uyarı yükseldi. Pera'ya baktığımda kendininkini çoktan taktığını gördüm. Kemerimi takıp kardeşimden onay aldıktan sonra belli belirsiz gülümseyerek arabayı çalıştırdım.
Yola koyulduk. Her zamanki gibi yanında getirdiği flashı yerine taktı ve saniyeler içinde klasik müzik arabanın içini doldurdu. Diğer çocuklara göre farklı bir karaktere sahipti. Yaşıtları saçma sapan pop şarkıları dinlerken Pera klasik müzik aşığı ve iyi bir piyanistti. Sanırım bu aşkın nedeni bale ile fazla içli dışlı olmasındandı.
''Ee nereye gidiyoruz küçük hanım. Yapıldı mı planlar?''
Müziğin sesini hafifçe kıstı. ''Yeni uyandım demiştin. Eminim ki dünden beri hiçbir şey yemedin. Yemek yiyeceğimiz bir yere gidelim.'' Peraya baktım. Düşünceli yapısı aynı annemi anımsatıyordu. ''Hay hay,'' deyip tekrar gözlerimi yola çevirdim. ''Peki ne yemek istersin?'' diye sorduğumda düşünür gibi ses çıkardı.
''Yeni uyandığın için ağır şeyler yememelisin. Bu nedenle kahvaltı edeceğimiz bir yer olsun.'' Dudaklarımın kenarı keyifle kıvrılırken ''Tamam,'' dedim. Pera koltuğa dayanıp klasik müzik eşliğinde yolu izlemeye başladı. Bense kahvaltı deyince aklında beliren tek yere doğru arabayı sürmeye başladım.
* *
Kafenin önünde boş bulduğum yere arabayı park ettim. ''Buraya seni daha önce getirmemiştim değil mi?'' Başını hayır anlamında sallayan kardeşim etrafı incelerken kemerini çözdü. ''Güzel bir yere benziyor.''
''Öyledir,'' deyip arabadan indim. Pera'nın tarafına dolaşıp kapıyı açtım. Teşekkür eden kardeşim dikkatli bir şekilde arabadan indi. O üzerini düzeltirken ben çantasını alıp kapıyı kapattım. Bu sefer ben uzatmadan elimi tuttu.
''Çantanı takmayacak mısın?''
Dudaklarını büzüp başını hayır anlamında salladı. Elimdeki köpekli çantaya bir de kardeşime baktım. Kızların çantalarını taşıyan erkeklere ayar olurdum ama şu andaki durum daha çok çocuğunun çantasını taşıyan bir baba moduydu. ''Gidelim mi?'' diyerek önden yürümeye, ufacık bedeniyle beni çekiştirmeye başladı. Başımı iki yana sallarken gülümsedim. Kafeye girdiğimizde gözlerimin Eflal'i aradığını ilerdeki bir masaya hizmet ettiğini gördüğümde anladım. Garip bir şekilde rahatlamıştım. Sanki burada olmasını beklemiyordum. Hoş neden burada olmasını istediğimi de bilmiyordum.
Pera'yla beraber her zamanki masama doğru ilerledim. Sandalyesini çekip oturması için yardım ettim. ''Teşekkürler,'' diyerek ellerini nazik bir şekilde masanın üzerinde birleştirdi. Karşısına geçip oturdum. Pera manzarayı seyrederken derin bir nefes aldı.
''Fikrimi değiştiriyorum. Güzel değil çok güzel bir yer burası.''
İnce eleyip sık dokuyan, bir şeyi çok zor beğenen birinden bunu duymak onurdu. ''Bende çok seviyorum. Kahvaltısı da bir o kadar güzeldir. Hele menemeni...''
''Hoş geldiniz.''
Eflal'in yanımıza geldiğini fark etmemiştim. Yüzünde daha önce nadir olarak gördüğüm, gamzelerini derinleştiren bir gülümseme vardı. Bunun Pera'nın şerefine olduğuna emindim. Çünkü bana baktığında hafifte olsa gülümsemesi azalıyordu. Menüyü küçüğüme uzatıp yanımızdan ayrıldı. Pera'nınEflal'i dikkatle izlediğini o anda fark ettim. ''Pişt!'' diyerek kardeşimin dikkatini çektikten sonra ''Ne yapıyorsun?'' diye sordum.
''Sana neden vermedi?''
''Çünkü ne sipariş edeceğimi biliyor.''
Ciddi misin? Der gibi kaşları havalandı. Tekrar arkasını dönüp Eflal'in Serkan'la konuştuğu yere baktı. ''Pera'' diye uyardığımda bana doğru döndü. ''Gülümsemesi gerçekti.'' Anlamadığımı belli edercesine kaşlarımı çattım. ''Bu yaşıma kadar hiçbir garsonun, müşteriye bu şekilde gülümsediğini görmedim.'' Daha sekiz yaşındaydı ve sanki hayatın cilvesini yemiş seksen yaşında biri gibi mi konuşmuştu o. ''Demek seni tanıdığı için. Yine de garip. Çevrendeki hiçbir kız bana bu şekilde gülüm- Ya! Gülmese abi,'' Pera söyleyene kadar gülümsediğimi fark etmemiştim. Ciddi bir yüz ifadesi takınmaya çalıştım. Haklıydı. Bu zamana kadar yanımda olan tüm kızlar, bana yaranmak için kardeşime yakın davranırdı. Tüm laflarını yutmaya çalışırlar, en sonunda dayanamayıp cevap verdiklerinde kendilerini kapıda bulurlardı.
''Hadi bakalım. Garson kızların nasıl güldüğüne değil, menüye bak. Ne yiyeceksin?''
Pera neredeyse tamamını kaplayacak olan menüyü eline aldı. Bir süre sonra Eflal yanımıza geldi.
''Karar verdiniz mi?''
Menüyü kapatıp Eflal'e uzatan küçüğüm ''Hayır,'' dedi. ''Sizin bir öneriniz var mı?'' Yine karşımda annemi görür gibi olmuştum. Neyse ki çoğu konuda babam yerine anneme benziyordu. Eflal'in bu cevap karşısında şaşırdığını yüz ifadesinden anlayabiliyordum. ''Hım... Ne önerebilirim...''
Eflal düşünürken Pera seçenekleri azaltmak adına ''Tatlı olsun lütfen,'' dedi. Gülümseyen kız ''Tamam,'' deyip elindeki menüyle oynamaya başladı. ''Çikolata sever misin?'' Pera başını evet anlamında sallarken ''Kim sevmez ki... Ama sağlıklı bir şey de olmasını istiyorum'' dedi. Bu bilmiş tavırları gülümsememe neden oldu. Bu histe yalnız olmadığımı Eflal'inde gülümsemesiyle anladım.
''Tatlı ve sağlıklı. Çikolata da seviliyor. O zaman bence föndüyü bir denemelisin.''
''Lütfen.''
Eflal'in gülümsemesi daha da derinleşirken başıyla anladığını belli edercesine salladı. Bana dönüp ''Aynısından değil mi?'' diye sordu. Başımı evet anlamında salladım. Hala bana bakıyordu ama işin garibi gülümsemesinde en ufak bir azalma olmamıştı ve kendimi onu izlemekten alıkoyamıyordum.
''Hemen getiriyorum.''
Eflal yanımızdan ayrılırken ardından baktım. Tıpkı benim gibi ''Pişt!'' diyen kardeşime bakışlarımı çevirdim. Göz kırpıp ne yaptığımı sordu. Yüzündeki gülümseme hiç hoşuma gitmemişti.
''Kimseye bir şey yaptığım yok.''
Gözlerini kısan Pera başını 'Seni gidi seni' der gibi salladı. Uzanıp burnunu sıktım. Anında suratı asılan kardeşim ''Abi!'' deyip burnunu tuttu. ''Topluluk içinde olduğumuzu fark eder misin?''
''O zaman sende o fındık burnunu her yere sokma.''
Kaşlarını çattı. Ne kadar sinirli gibi gözükmeye çalışsa da sevimlilikten öte gidemiyordu. Kısa bir süre sonraEflal elinde bizim siparişlerimiz ile masaya geldi. Servisi yaparken yüzünde hala sıcak bir tebessüm vardı. Teşekkür eden Pera iştahla fondüsünü izledi. Daha sonra bir tane muzu çatala takıp çikolataya bandırdı ve ağzının batmasını umursamadan yedi. Çıkardığı zevk sesleri dün akşamki Eflal'i gözlerimin önüne getirirken gülümsedim.
''Başka bir arzunuz var mı?''
Pera başını evet anlamında sallarken ''Otursana,'' dedi yanımdaki boş yeri göstererek. Bir anda kafamdaki düşünceler bir tarafa dağıldı. Kaşlarımı çatarak kardeşime 'Ne yapıyorsun sen?' gibi baktım.
''Anlamadım.''
Eflal'e bakışlarımı çevirdim. O da en az benim kadar afallamıştı. ''Bizimle oturur musun diyorum.'' Eflal bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını araladı ama hiçbir şey söylemeden kapattı. Bana baktı. Bakışlarındaki sorgulayıcı ifadeye karşı omuz silktim. Hafifçe kaşları çatıldı. Tekrar Pera'ya bakarken ''Teşekkür ederim ama bunun hoş karşılanacağını sanmam,'' diye cevap verdi. Küçüğüm kocaman bir çileği ağzına attıktan sonra ''Bir sorun olursa patronunla bizzat ben konuşacağım,'' dedi. Uyaran bakışlarla ''Pera, Eflal'i zorlama,'' dedim. Şaşkınlıkla kaşları havalanan kardeşim gözlerini bana çevirdi.
''Adını biliyorsun.''
Allah'ım bu çocuk ne zamandan beri bu kadar bilmişti. Ya da neden bu sefer bu özelliği beni rahatsız etmişti. ''Çünkü Eflal okuldan arkadaşım,'' dediğimde yüzünde az önceki imalı gülümseme tekrar belirdi. 'Sakın' der gibi baktım ama o belli belirsiz omuz silkerek kıza döndü.
''Şimdi kesinlikle bizle oturuyorsun.''
Eflal ne yapacağını bilmez halde bana baktı. Benden de bir iş çıkmayacağını anladığında tekrar kardeşime döndü. ''Çok teşekkür ederim ama-''
''Lütfen,'' diyerek sözünü kesen kardeşim yanımdaki boşluğu işaret etti. ''Yalnızca beş dakika. Abimin arkadaşıyla tanışmak istiyorum.''
''Biz arkadaş değiliz.''
İki kızında bakışları bana çevrildi. ''Az önce öyle söylemedin,'' diyen kardeşime ''Aynı okulda okumamız arkadaş olacağımız anlamına gelmez,'' diye cevap verdim. Meydan okuyan bakışlarla cevabımı alıp, bana döndürdü. ''Okuldaki herkesin adını biliyor musun abi?'' Cevap vermek için ağzımı açtım ama ne söyleyeceğimle ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Pera bir süre daha bana baktı. Sonra yavaşça gülümsedi ve tekrar Eflal'e döndü.
''Lütfen.''
Eflal tedirgin bir şekilde yanımdaki sandalyedeki yerini aldı. Sandalyenin o kadar ucunda oturuyordu ki birazdan yere düşerse şaşırmazdım. Pera tokalaşmak için elini uzattı.
''Ben Pera. Atakan'ın kardeşiyim.''
Eflal uzanıp elini sıktı. ''Bende Eflal. Memnun oldum.'' Sıcak bir şekilde gülümseyen kardeşim ''Adın çok güzel. Cennetteki bir ağacın adı değil mi?'' deyince ''E-evet'' diye kekeledi. ''Genelde kimse bilmez anlamını.''
''Çok kitap okurum. Okuduğum bir kitapta geçiyordu. Oradan aklımda kalmış,'' Pera bir muz parçasını daha mideye indirdi. ''Abimin senin gibi insanlarla arkadaş olduğunu görmek çok güzel.''
Eflal bana doğru kaçamak bir bakış attıktan sonra ''Benim gibi?'' diye sordu. Pera, kivileri kenara ayırırken ''Senin gibi,'' dedi. ''Genelde o ego yığını Asrın ve kendini beğenmiş Efsa bize gelir de. Sen de Arel gibi doğalsın. Demek ki abim arada da olsa arkadaş seçiminde doğru yolu buluyor.'' Bir an kardeşimin ağzına tüm o kivileri sokup alerjisini tetiklemeyi düşündüm. Başka türlü susacak gibi durmuyordu çünkü.
''Pera!''
Uyarıma omuz silken kardeşimden gözlerimi Eflal'eçevirdim. ''Pera biraz açık sözlüdür,'' derken ''Abimin aksine kaçak dövüşmeyi sevmem,'' diye sözümü kesti. Gözlerimi belerterek kardeşime bakarken ''Ve birazda bilmiştir,'' dedim dişlerimi sıkarak. Keyifle ufak dudağının kenarları kıvrıldı.
''Aynı bölümde misiniz?''
''E-evet.''
''Bu kadar şaşırmana neden olan şey, ufak bir çocuğun büyük sorular sorması mı?''
Dudaklar bir şey söyleyecekmiş gibi aralayan Eflal ''Şey,'' diyerek bana baktı. ''Aslında,'' deyip kardeşime döndükten sonra ''Senin gibi bir çocuk daha önce görmemiştim. Hani tüm çocuklar bilmiştir ama sen oturuşundan, konuşma üslubuna kadar tamamen büyümüşte küçülmüş gibisin. Bir ara karşımda yetimhanedeki öğretmenlerinden birinin durduğunu sandım,'' dedi. Bu sefer şaşırma sırası Peradaydı.
''Ailen yok mu?''
''Pera!''
''Sorun değil,'' diyen Eflal bana doğru gülümsedi ama bu seferki buruktu. ''Ben çok küçükken annem vefat etti. Babamı da hiç tanımadım.'' Pera'nın dudakları ince bir çizgi halini aldı. Üzülmüştü. Üzülmeliydi de...
''Başın sağ olsun.''
Burukluğu daha da artan Eflal teşekkür ettik. İri gözlerinin kızardığını görebiliyordum. ''Benim annem ve babam var ama yok gibiler. Sanırım sen daha şanslısın.''
''Emin ol, dünyanın en iğrenç insanı bile olsa annenin ve babanın hayatta olması için her şeyini verirsin.''
''Belki baban hayattadır.''
''Pera!'' Artık sabrımın kalmadığını sesim ayan beyan ortaya çıkarmıştı. Burnunu sıkacağımı işaret ederken ''Seninle bir konuda anlaştığımızı düşünüyordum,'' dedim. Anında mesajı alan kardeşim dudaklarını birbirine bastırdı. ''Fondünü ye,'' deyip Eflal'e döndüm. ''Kusura bakma.'' Gözleri daha da kızarmıştı. Ağlayacak gibi durmuyordu ama acı çektiği ayan beyan ortadaydı. ''Ben artık kalksam iyi olur,'' dediğinde başımı tamam anlamında salladım. ''Size afiyet olsun,'' deyip buruk bir şekilde gülümsedi. Yanımızdan ayrılmasıyla bakışlarımı çikolatalı bir çileği ağzına atan kardeşime çevirdim.
''Yaptığın çok ayıp Pera.''
''Sadece muhabbet etmeye çalışıyordum.''
''Bu senin yaşını aşan bir konu ufaklık,'' dediğimde kaşlarını çattı. Ona küçük gibi davranılmasından hoşlanmadığını biliyordum ama hak etmişti. ''Bir daha bu şekilde davrandığını görürsem, külahları değişiriz. Şimdi tatlını ye.''

* *

AREL

Aşk, eksik bacağı tam görme sanatıdır. Bir insanı kusurlarıyla sevmektir. Tamamlanmaktır.
Aşk adamı olmama rağmen, bu kadar kısa sürede böyle birine aşık olacağımı tahmin edemezdim.
Hayal...
Benim sessiz prensesim.
Gözlerindeki her dem kırgınlık, yüzündeki buruk ama samimi gülümseme, güneş çarptığında daha da belirginleşen çilleri, dudağının kenarındaki ufak beyaz leke, cam gibi bakan mavi gözleri...
Farklı kızlar her zaman dikkatimi çekerdi. İlk görüşte Hayal'de çekmişti ama onda farklı bir ışık olduğunu gözlerimden önce kalbim görmüştü. Görmezden gelmek zordu. Uzak durmak imkansız... Tanımak istedim. Bir insana kusurları ancak bu kadar yakışabilirdi. Tanıdıkça, eksiklerini tamamlamak istedim. Onun yerine duymak, onun için konuşmak... Baktığım her yerde onu görmenin huzurunu ve mutluluğunu iliklerime kadar hissettiğimi fark ettiğimde, aşık olduğumu anladım ve şu anda bilinmez bir çıkmazdayım.
Beni tanımasını istiyorum ama yanlış tanımasından korkuyorum. Arkadaşlığımızı aşka dönüştüreyim derken onu tamamen kaybetmekten korkuyorum. Onu korkutmaktan korkuyorum... Kısacası konu Hayal'ken ben korkmadığım şeylerden bile korkuyorum. Onsuz da nefes alamayacak gibi hissediyorum. Allah'ım bir çıkış yolu göster...
Parmağımın ucunda döndürdüğüm basketbol topunu iki elimle tuttum ve yatağımdan doğruldum. Bana yardım edebilecek tek kişiyi aramak için telefonumu elime aldım. Numarasını çevirip, Asrın'la gecelere akmamış olması için dua ederek kulağıma götürdüm. Telefon çaldı, çaldı, çaldı. Her çalış, dışarıda olma ihtimalini arttırıyordu. Tam pes edip aramaktan vazgeçeceğim vakit telefon açıldı. İnce, naif bir ses ''Alo Arel abi?'' dediğinde gülümsedim. Pera... Doğa'nın bir değişik versiyonu olan güzellik...
''İnanmıyorum. Telefonun ucunda bir kazma beklerken bir premsesle mi karşılaştım?''
Kıkırdayan kızın şen sesi kulaklarımda çınlarken ''Ne yapıyorsunuz bakalım? Abin nerede?'' diye sordum. ''Yeni geldik. Abim üzerini değiştirmek için odaya gitti.''
''Sizde misiniz?''
Damağını şaklatan kız ''Abimin evindeyiz,'' deyince ''Ooo...'' dedim. ''Abi kardeş gecesi ha?''
''Hıhı.''
Doğa'yla yaptığımız abi kardeş gecelerinde kimsenin bizi rahatsız etmesini istemezdim. Çünkü o anlar sadece kardeşime ait olmalıydı ama şu anda beni yiyip bitiren bir sorun vardı ve bir çıkış yolu bulamadığım sürece beni tüketecekti. Bir anda derinlerden gelen sesle Pera ''Arel Abi'yle,'' dedi. Sanırım lordumuz salona teşrif etmiş, sorgulamalara başlamıştı. Telefonun ucundaki birkaç haşırtıdan sonra ''Arel,'' diyen ses fazlasıyla ciddiydi. ''Ne oldu?''
Şimdi gel de bu adama bana fikir ver de...
''Hiç abi. Müsaitsen buluşalım mı diye soracaktım. Biraz yardıma ihtiyacım varda.''
''Hayal'le ilgili mi?'' Bıkmıştı. Bu sesinden fazlasıyla belli oluyordu. Sanırım günlerdir ağzımdan düşürmediğim konuyu en yakınlarım bile çekmiyordu.
''Evet ama müsait olmadığının farkındayım.''
''Bilirsin abi-kardeş gecesi.''
''Bilirim,'' deyip gülümsedim. Pera'nın arkadan ne olduğunu sorduğunu duyuyordum. Atakan ona cevap verdikçe sesi yükselmeye başladı. En sonunda pes eden arkadaşım, bir sorunum olduğunu ve konuşmak istediğini ama beraber vakit geçireceğimiz için sonraya ertelediğimizi söyledi. Pera birden gelsin diye bağırmaya başladı. Hatta sanırım tezahürat yapıyordu. Bu durum hoşuma gitse de, Atakan gibi kardeşini kimseyle paylaşmak istemeyen birini sinir edeceği belliydi.
''Neyse abi ben kapatayım.''
''Gel istersen Arel. Baksana gizli bir hayranın gün yüzüne çıktı.''
''Arel abi gel!''
Gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Fırsat ayağıma gelmişti ama oraya gidersem Atakan kıskançlıktan benim konuma tam olarak aklını veremeyecekti. ''Başka zaman gelirim bro.'' Bir anda telefonun el değiştirdiğini hissettim.
''Arel abi gel. Sonuçta bende bir kızım. Yardımım dokunabilir.''
Ufak bir kahkaha attım. ''Keşke yaşında, boyun bir karış fazla olsaydı be fıstık,'' dediğimde ''Beynim sizden yaşlı yetmez mi?'' diye cevap verdi. Tekrar, daha güçlü bir kahkaha patlattım. ''Bakalım pizzacıdan önce gelebilecek misin? Bekliyoruz.'' Bir anda ses kesildi. Telefon yüzüme kapanmıştı. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp şaşkınca ekrana baktım. Belli kj itiraz etme ve gitmeme gibi bir şansım yoktu. O zaman bir an önce hazırlanıp pizzacıdan önce eve varsam iyi olacaktı.
* *
Benden beklenmeyecek bir hızla soluğu Atakan'ın dairesinde aldım. Pizzalar gelmişti ama belli ki çok zaman geçmemişti. Çünkü hala dumanları üzerinde duruyordu. Ellerimi yıkayıp Pera'nın yanındaki yerimi aldım. Bir dilim pizzaya uzanırken Atakan'ın tepkisiz bir şekilde gözlerini televizyona diktiğini gördüm. Salak saçma bir çizgi filmi bu kadar dikkatle izlemeyeceğini bildiğim için ''Bro,'' diye seslendim. Hafifçe irkilip bakışlarını bana çevirdi. Fiziken yanımızda olsa da ruhen başka bir yerde olduğunu gösterinden fark etmiştim.
''Hayırdır?'' diye sorup göz kırptığımda 'Ne hayırdır?' gibi başını salladı. ''Buz devrinin içindeki subliminal mesajı mı arıyorsun?''
Bakışlarını televizyona çevirdi. Sanki az önce baktığı şeyin ne olduğunun farkında bile değildi. ''Saçmalama,'' deyip ayağa kalktı. Mutfağa doğru yürümeye başladı. Pera'ya baktım. Gözlerini televizyondan ayırmadan boyundan büyük pizzayı yemeye çalışıyordu. Bizi umursamadığını anlayınca pizzamdan bir ısırık alıp ayağa kalktım. Çiğneye çiğneye Atakan'ın yanına gittiğimde kettle a su doldurduğunu gördüm.
''Aç değil misin?''
Başını hayır anlamında salladı. Üzerinde garip bir enerji vardı. Yağlı olmayan elimle yavaşça omzuna dokundum. Bakışını bana değil, omzundaki elime çevirince ''Temiz korkma,'' deyip pizzalı elimi salladım. ''Pizzayı diğer elimle yiyorum.'' Bu kadar temizlik takıntısı olan bir arkadaşım olduğu için kendimi şanslı saymalıydım. Yani sanırım...
''Neyin var senin?''
''Bir şeyim yok.'' Kettle yerine koydu. Suyun kaynamasını beklerken kendine en değerli kupalarından birini çıkardı. ''İçer misin?'' diye sorduğunda ''Belki sonra,'' deyip pizzamdan bir ısırık aldım. Sen bilirsin der gibi omzunu silkti. ''Bir şeyi olmayan bir insan için fazla düşüncelisin.''
''Her zaman öyleyim.''
''Düşün artık dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğünü. Her zamankinden farklı olduğunu ayırt ettiğime göre...''
Derin bir nefes alan Atakan nescafe kavanozunu eline aldı. Aklıma gelen delice düşünceyi dillendirerek ''Eflal'le ilgili mi?'' diye sordum. Elinde kaşıkla donakaldı. Sadece birkaç saniyeydi ama bana yeterli cevabı verecek kadar uzundu. Bir hışımla bana doğru döndü. ''Ne alakası var?'' diye sorduğunda çarpık bir şekilde gülümsedim. Ne sorarsam sorayım, inkar edecek bir cevap vereceğini bildiğim için ''Hiç,'' dedim. Gözlerimin içine baktı. Delici bakışlarının beni korkutmasını istediğini biliyordum ama aşık adam, aşık olmak üzere olan bir adamın halinden anlardı.
Tekrar önüne döndü ve kavanozdan iki kaşık kahveyi kupasının içine koydu. Kettle'ın atmasıyla suyu alıp bardağına boca etti. Kahveyi karıştırırken ağzımı bıçak açmadım. Belki o acı şey, sinirlerini yatıştırmaya yarardı. Kahvesinden bir yudum aldı. O kadar sıcak şeyi nasıl tepkisiz içebiliyordu. Sonra tekrar bana doğru dönüp tezgaha yaslandı.
''Anlat.''
Henüz sakinleştiğini sanmıyordum ama daha sonra böyle bir fırsatta yakalayamayabilirdim. Bende tüm hislerimi nefes bile alma gereği duymadan anlattım. Atakan hem kahvesini içti, hem de benden milyon kez duyduğu şeyleri tekrar tekrar dinledi. Çok konuşmayı sevmese de iyi bir dinleyiciydi. Onun bu sabrını seviyordum.
''Ne yapacağım ben lan?''
Kupasını nazikçe tezgaha koyan Atakan tekrar kettleın düğmesine bastı. Bu çocuk bir gün kafeinden mezara girecek, toprak olup bize kahve çekirdeği olarak geri dönecekti. Hiçbir şey söylememesi düşündüğüne işaretti ama ben o kadar sabırlı değildim.
''Seviyorsan git konuş bence esprisi yapmayacak mısın?''
''Sence,'' diyen Atakan kupasına tekrar kahve doldurdu. ''Desen fena olmazdı sanki. Buralarda ufak bir gaza ihtiyacı olan bir Arel vardır belki...''
''Korkularını da gazlamamı ister misin?''
Gözlerim kısıldı. Atakan'ın ise alaycı bir ifadeyle dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Bence kalbinin sesini dinle.'' Pera konuşmasaydı büyük ihtimal varlığını bile unutacaktım. Hafif bir irkilmeden sonra arkamı döndüm. ''Asla pişman olmazsın.''
''Sen çizgi filmini izlemiyor muydun?''
Bilmiş bir şekilde gülümsedi ve başını iki yana salladı. Yemin ederim bu çocuklar şeytana bile pabucunu ters giydirirdi. ''Sen bu işe karışma Pera,'' Bakışlarını abisine çeviren kızın yüzündeki gülümseme yavaşça soldu. Atakan'a baktım. Isınan suyu bardağına koyarken ters ters kardeşine bakıyordu.
''Ama abi-''
''Öğlen konuştuğumuz konuyu bu kadar çabuk unutmuş olamazsın.''
Abi kardeş arasında bakışlarımla mekik dokumaya başladım. Belli ki ben yanlarında değilken bir şeyler olmuştu. ''Kıza karışmasana, senin yapmadığını yapar belki. Bir yol gösterir.''
Atakan sert bakışlarını bana çevirdi. ''Ufacık çocuktan mı medet umuyorsun?''
''Valla senden benden akıllı.''
Tıslar gibi gülümseyen Atakan, ''Kardeşimi aşk hayatına karıştırma,'' dedi. ''O aşkı hala şu televizyonda izlediği çizgi filmlerdekiler gibi sanıyor.''
''Hiç de bile!''
''Tek kelime daha etme Pera Soylu!''
Kaşlarını çatarak koltuğa yaslanan Pera, kollarını sinirle göğsünün üzerinde bağladı. Bakışları televizyondaki hayvanları öldürmek ister gibiydi. Eminim ki onları Atakan olarak düşünüyordu. Tekrar arkadaşıma döndüğümde onunda kardeşini izlediğini fark ettim. Bu konudan rahatsız olmuştu. Demek ki öğlenki mesele ciddiydi. Onu sormayı sonraya erteleyip konu değişmemesi için ''Kalbimin sesi, hislerimi anlatmam gerektiğini söylüyor,'' dedim. Bakışlarını çeviren Atakan hala öfkeliydi. Belki de kardeşinin aklına uyduğum için bana da sinirlenmişti. ''Ne yaparsan yap,'' deyince ''Aşk ile yapayım değil mi?'' diye devam ettim. Sabır diler gibi derin bir nefes aldı. Bardağını eline alıp yanımdan geçti.
''En azından onun bana karşı bir hissi olup olmadığını öğrenmiş olurum,'' diyerek peşinden ilerledim. Atakan kendini koltuğa bırakıp ayaklarını sehpaya uzattı. Ben de eski yerime oturdum. ''Sonuçta korkunun ecele faydası yok.'' Pera'ya baktım. Hık demiş abisinin burnundan düşmüş gibiydi. İki kardeş aynı ifadeyle televizyona bakıyordu.
''Kendi kendime gelin güvey olup, daha sonra hislerimin karşılıksız çıkmasından daha az yara verir en azından.''
Salonda benim dışımda kimse konuşmuyordu. Arkama dayandım ve kafamda söyleyeceklerimi toparlamaya çalıştım. O sırada aklıma asıl önemli olan şey geldi. Ben Hayal'e karşı olan hislerimi nerede açıklayacaktım. Okulda karşısına çıkıp sana aşık oldum diyecek halim yoktu. Özel bir şey olmalıydı ama ne?
''Lunapark.''
Pera'nın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Anlamadığımı belli edercesine kaşlarımı çatarken ''Herkes lunaparkı sever. Bence duygularını orada dile getirebilirsin.'' Sesli mi düşünmüştüm ben ya? Atakan'ın kardeşine dik dik baktığını görünce ''Tek bir kelime dahi etme, kız zeki,'' dedim. Rahatsız olmuş ifadeyle bana bakan Atakan'ın yüzünü daha fazla görmemek için bakışlarımı Pera'ya çevirdim.
''Anlat fıstığım sen.''
Gülümseyen kız ''Senin eğlenceli yapını görmesine izin ver. Hem gerginliğini atarsın, hem kızın gerilmesini engellersin,'' dedi. Bu kıza sekiz yaşında diyenlerin aklına şaşayım lan ben.
''Harikasın fıstığım'' deyip hızla Pera'yı yanağından öptüm. Az önceki ciddi ifadesinden eser kalmayan kız kıkırdamaya başladı. Göz ucuyla gördüğüm Atakan'ın kardeşinin gülümsemesiyle bakışlarının yumuşadığını fark ettim. Ufak kızı birkaç kez daha öptükten sonra telefonumu cebimden çıkardım ve kafamda yarın yaşanacak olayları organize ederken mesaj yazmaya başladım.

Gönderilen: Hayal
Yarın için bir planın olduğunu söylemekten onur duyarım. Saat 9'da seni bıraktığım yerde bekleyeceğim. Gelirsen cenneti bağışlarsın. Gelmezsen, cehennem azabıyla baş başa bırakırsın. Seçim senin. İyi geceler.


ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now