Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24

6.9K 463 18
                                    

EREN

Geceler rüya görmek içindi. Gündüzlerse onun gerçek olmadığını kanıtlamak için...

Bizim gecemiz ve gündüzümüz birbirine karışmış, gerçekle rüyanın arasındaki ayrım ince bir çizgi halini almıştı. İnsan uyanıkken rüya görebilir miydi? Hayatımızın itildiği bu korkunç kabusun rüya olma ihtimali var mıydı?

Keşke...

Ne çok keşke sığdırmıştık şu birkaç güne.

Hastane kokusunu taşıdığımız evimizde davetsiz bir misafirimiz daha vardı: sessizlik. Ölüm gibi gergin, soğuk ve yalnızdı. Herkes bir köşeye çekilmişti. Sessizliğe ihanet etmemek için kimse kimseyle göz teması bile kurmuyordu. Çıt çıkmayan evde en fazla sabaha kadar durabilmiştim. Evdeki bu hava düşünmek, çalışmak, dinlenmek, kendine gelmek için idealdi belki ama kafa boşaltmak için tam bir işkenceydi. Yeterince kendimdeydim. Dinçtim ve olan biteni enine boyuna düşünecek fazlaca zamanım olmuştu. Sadece çalışmak için, bu sessizliğe katlanamazdım. Daha fazla olmazdı.

Final notlarımı da alıp soluğu dövmecide aldım. Kepenkleri açarken, çevre esnafın şaşkın bakışları altında kalmıştım. Bu rahatsız ediciydi ama onlarda haklıydı. Genelde öğleden sonra açılan dükkânın, sabahın 8'inde açılmasındaki aciliyeti sorguluyorlardı. "Günaydın delikanlı. Erkencisin." Sağımda duran büfenin sahibine uyarı niteliğinde bir bakış attıktan sonra "Hayırlı işler," dedim ve kapının kilidini açtığım gibi oyalanmadan içeri girdim. Montumu çıkarırken adamın gözünün hala üzerimde olduğunu hissediyordum. Ya sabır dileyerek arka odaya doğru ilerledim. Telefonumu, cüzdanımı ve notlarımı metal masanın üzerine bıraktım. Ders çalışmaya başlamadan önce dükkânın temizliğini yapsam iyi olacaktı. Ama ondan da önce bir şeyler yemeliydim. Ufak, mutfağımsı alana yöneldiğim anda, telefonum titremeye başladı. Metal zemin üzerindeki titreşim öyle bir gürültü çıkarmıştı ki, olduğum yerde zıpladım. Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. İlk korkuyu attıktan sonra arkamı dönüp telefona baktım. Mert, evdeki yokluğumu ilk fark edendi. Belki de ilk önemseyen...

"Neredesin?"

Telefonu açtığım an duyduğum soruya "Günaydın kardeşim," diyerek cevap verdim. "Saatin o kadar erken olduğunun farkında olman güzel Eren. Neredesin?" Sesindeki sitemimi takılmalıydım, hesap soruşuna mı karar veremiyordum. "Aa Eflal! Sen miydin ya? Ben de bir an için Mert sandım." Anında mesajı alan Mert "Eflalleştim değil mi?" diye sordu. "Fazlasıyla."

"Kusura bakma kardeşim. Kafam çok dolu."

Hayal'in konusunu daha hazmedememişken, Eflal'in olayının patlak vermesi ikimize de iyi gelmemişti. "İşin içinden çıkamıyorum Eren. Boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor."

"Bırak abi o zaman. Kendi kabında kalsın."

Aramızda ufak bir sessizlik yaşandı. Ne söylemek istediğimi açıklama ihtiyacı hissederek "Hepimizin bir ailesi var Mert. İyi ya da kötü, hayatta ya da değil varlar. Bunu değiştirme şansımız yok. Hayal'in kimsesiz olması, bir anne ve babasının olmadığı anlamına gelmiyor. İstenmediği anlamına geliyor işte."

"Eflal'in ki de o anlama geliyor."

"İşte orada yanılıyorsun kardeşim. Bu zamana kadar Eflal'in sadece annesinden bahsettik. Çünkü onun bildiği tek kişi O'ydu. Fakat bu kız tohumdan bitmedi ya. Elbet bir babası vardı. Biz üstüne düşmedik. Adam karşımıza çıktı işte."

"Gerçekten şu kızın anlattığı her şeye inanıyor musun?"

Efsa için şu kız demesi, anlam veremediğim bir rahatsızlık hissettirdi. "Efsa," diyerek adını kullanması gerektiğini vurguladım. "Neden yalan söylesin ki? Ya da babası? Ne için? Allah aşkına Eflal onlara ne katabilir?"

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now