Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23

93.5K 3.3K 255
                                    

EFLAL

Boğaza nazır evlerin bulunduğu, ultra gösterişli kapısı ve abartılı güvenlik kontrolü bulunan bir siteye geldik. Burası kendi içinde ufak bir şehir gibiydi. Alışveriş merkezinden, spor salonlarına, çocuk oyun alanlarından, cafelere kadar her şey bu yüksek duvarlarla örülü alanın içindeydi. Bir insan burada yaşarken başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazdı ki...
Arel'in mesajla tarif ettiği evin, hoş buna ev demek haksızlık olur, önünde durduğumuzda küçük dilimi yutmamak için büyük bir çaba sarf ettim. Beyaz renkli gösterişli yapı, İngiliz saraylarını andırıyordu. Bahçesini, duvarlardan göremesem de büyük olduğu her halinden belliydi. Gözlerimi etrafta dolaştırarak arabadan indim. Soğuk hava saçlarımı yalayıp geçerken yüzüme çarpan tutamları kulağımın arkasına sokmaya çalıştım. Kapı kapanma seslerinden sonra belimde bir el hissederken başımı Mert'e çevirdim. O sırada Doğu ıslık çaldı. Diğer tarafıma baktığımda hayran bir ifadeyle evi incelediğini gördüm. Hayal hala telefonuyla ilgileniyordu. Eren ise ağzını bıçak açmadan ev hariç başka her yerle ilgileniyordu.
''Girelim mi?''
Mert'e tekrar döndüm. Başımı evet anlamında sallarken elini belimde çukura yerleştirdi. Duruşum dikleşti. Dokunduğu yerden bir sıcaklık yayılmaya başladı. Mert aynı kişiydi, bana davranışları aynıydı ama neden ben farklı hissediyordum. Girişteki sıkı denetime rağmen evlerinin önünde de görevlilerinin olması fazla abartılmıştı; neden bu kadar korkuyorlardı?
''Eflal hanım?''
Bir adamın adımı söylemesiyle kaşlarım çatılırken herkes birbirine bakmaya başladı, benim gibi huzursuz oldukları her hallerinden belliydi. Beş kişiden neden benim adım verilmişti? Neden Mert değil?
Başımı duraksayarak evet anlamında salladım. Adam kibar bir gülümsemeyle ''Hoş geldiniz, buyurun lütfen.'' dedi.Mert'le göz göze geldik, kaşları hafifçe çatılmıştı. Omuz silkip adamın peşinden ilerledik. Bu sefer önden yürüyüp arkasındakini çekiştiren kişi bendim. Kış mevsimi bu bahçeye de uğramış, görüş alanının açılmasına neden olmuştu. Tahmin ettiğimden daha da büyüktü. Bu evde kaç kişi yaşıyorlardı böyle?
Kapının önüne yaklaştığımızda adam kenara çekilirken ''İyi eğlenceler'' dedi. Gülümsemeye çalışarak ''Teşekkürler'' diye cevap verirken evdeki his ruhumu tekrar sarmaya başladı. Bakalım ne kadar iyi bir gece olacaktı.
Daha adımımızı paspasa basmadan kapı açıldı. Mert'e yaklaştım, o da tepki olarak beni kendine daha çok çekti. Başımı ona doğru çevirdiğimde ifadesiz görüntüsünün altındaki gerginliğini fark ediyordum. ''Hoş geldiniz çocuklar'' Tekrar kapıya döndüğümde orta yaşlardan gün almış, hafif tonton olmasına rağmen giydiği kıyafetleri yakıştırmış, sıcacık bir gülümsemeyle bizi selamlayan kadını gördüm. Mert'in yürümeye başlamasıyla peşinden adım atarken kadın kapıyı sonuna kadar açtı.
İçeri girmemle nereye bakacağımı şaşırdım. Arkamdaki tanıdık ıslığın Doğu'ya ait olduğunu biliyordum. Evin tavanından zemine kadar olan her noktası modern bir çizgiyle dekore edilmiş ve pahalı olduğunu düşündüğüm eşyalar seçilmişti. Avizelerin gösterişleri dudaklarımın aralanmasına neden olurken arkamda bir fısıltı duydum.
''Ağzını kapat ve yürü, alt tarafı bir ev.''
Başımı geriye çevirdiğimde Eren gözlerini Doğu'dan bana çevirdi. Yüzündeki ifade az önceki ses tonuyla uyuşuyordu. ''Hayatında böyle bir yeri daha önce görün mü acaba?'' diye fısıldadığımda tek kaşı havaya kalkarken ''Gördüm'' dedi. Kaşlarım çatılırken bana doğru yaklaştı ve kulağıma doğru eğilip ''İzlediğiniz salak saçma dizilerin hepsinde gördüm, tıpkı böyle yerlerde yaşayan insanların bize davranışlarını gördüğüm gibi.'' diye fısıldadı ve cevap vermeme izin vermeden montunu çıkardı.Hizmetçilerden birine uzattıktan sonra gösterdikleri yöne doğru ilerledi. Arkasından şaşkın bir şekilde bakakaldım. Neden bu kadar ön yargılı olduğunu şu anda anlıyordum.
Mert'e baktım. Kafamdan geçen her şeyi gözlerinde görmem gülümsememe neden oldu. Montunu çıkardığını bile fark etmemiştim. Üzerimi çıkarmama yardım edip montumu kadına uzattı. Başını 'Hadi' der gibi hafifçe hareket ettirince yürümeye başladık. Devasa büyük bir salona girdiğimizde ilk olarak ortadaki uzun masa dikkatimi çekti. O kadar özenle hazırlanmıştı ki, bu tabloyu bozmamak için yemek yemeyebilirdim. Bir tarafta hareketlenme olunca başımı oraya çevirdim.
''Hoş geldiniz çocuklar''
Ertan Bey, hafif bir tebessümle Doğu ve Eren'le tokalaştıktan sonra bize doğru yürüdü. İster istemez gülümsedim ve ''Hoşbulduk'' diye cevap verdim. ''Mert'ti değil mi?'' diyerek tokalaşmak için uzattığı eliyle, Mert elini belimden çekti. ''Evet'' diyerek elini sıkarken adamın gözleri bana çevirdi. Anlam veremediğim bir panik kalbimi sıkıyordu. Buz gibi havadan gelmeme rağmen ellerim terlemeye başladı. Midemde bir şey olmamasına rağmen şuraya kusacağımı hissediyordum. Bakışlarında bir his vardı; Daha önce kimsede görmediğim ama bana tanıdık gelen bir his.
''Eflal'' dediğinde elimi üzerime sildim ve tokalaşmak için uzattım. Titriyordum. Parmak uçlarım buz kesmişti. Mert'in beni izlediğini hissediyordum. Göz ucuyla baktığımda tıpkı onunda bu durumu garipsediğini fark ettim.
''Hoş geldin'' diyerek elimi tutan adamın kaşları çatılır gibi oldu. ''Titriyorsun'' diyerek diğer elini de elimin üzerine koyarken ''Hava çok soğuk, biraz üşüdüm'' dedim. Gözlerindeki ifade tedirgin hissetmeme neden oluyordu. Sanki her mimiğimi aklına kazıyor, bir şeyleri sorguluyordu. Elimi bırakmamakta ısrarcı adamın ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Yine de elimi ellerinden çekmek istemedim. Dokunuşu farklıydı, içimdeki panik duygusunu yatıştıran bir sıcaklığı vardı.
Mert'in boğazını rahatsızca temizlemesiyle elimi çektim. Adam'ın düşünceli hali bir toz bulutu gibi dağılırken tekrar gülümsedi ve işaret dilini kullanarak ''Hoş geldin Hayal'' dedi ve elini sıktı. Hayal gülümserken ara ara bir tarafa bakıyordu, Arel'in olduğu yere. Ertan Bey bizimle selamlaşmayı bitirdikten sonra yanındaki alımlı kadına döndü. ''Nagehan'la baloda tanışmış olmalısınız. Eşim.'' Kadın kibar bir şekilde başıyla bizi hoşladı ama Hayal üzerindeki bakışları dikkatlerden kaçmayacak kadar garipti. Hayal'de bundan rahatsız olmuş olacak ki, tokalaşmayı kısa kesip Eren'e doğru sokuldu. Ertan Bey daha sonra Efsa'lara doğru döndü. ''Çocuklar hoş geldiniz demeyecek misiniz?'' dediğinde Arel hariç hepsi gözlerini kaçırırken ''Efsa'' diye uyardı. Sarışın kız gözlerini devirirken ağır adımlarla hareket etti. Eren'le parmağının ucuyla tokalaştıktan sonra yüzünü buruşturdu. Sanki aralarında bir husumet olmuştu.
Doğu'ya daha sıcak bir şekilde ''Hoş geldin'' dedikten sonra sıra Mert'e geldi. Önce bana baktı, sonra Mert'e. Yüzünde aniden beliren hain gülümseme kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Kim bilir kafasında ne tilkiler dolaşıyordu. Mert'e bakışlarımı çevirdiğimde yapacağı hamleyi bekliyormuş gibi gözlerini kıstığını gördüm. Efsa elini uzattığında kısa bir an eline bakıp tekrar yüzüne odaklanan Mert hafifçe elini sıktı. Kızın gülümsemesi artarken belli belirsiz alt dudağını dişledi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Mert'e dokunuşundan mı yoksa bakışlarından dolayımı bilmiyorum ama o dişlediği dudağı patlatmak istedim. Yavaşça Mert'e doğru sokuldu. Kimseye yapmadığı gibi öpermiş gibi yanağını yanağına dokundurdu, benim tarafıma geldiğinde cilveli bir şekilde bakıp dudağını yaladı ve sadece ikimizin duyacağı gibi fısıldadı.
''Öpüşmemizden sonra bu kadar çabuk buluşacağımızı tahmin etmemiştim.''
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. İron'da öpüştüğü kız Efsa mıydı? Efsa'ydı! Ben Mert'i kendi ellerimle onu öpmekten çekinmeyen bir kızın evine mi getirmiştim. Allah beni kahretsin! Peki Mert neden bu durumu bana söylememişti? Neden gelmek için oy kullanmıştı? Ve şu anda bu kıza neden bir cevap vermiyordu?!
Efsa, Mert'ten uzaklaştıktan sonra önüme geçti. Kan beynime sıçramış, gözümü kör etmişti. Nefretle kıza bakıyordum, o ise bu durumdan zevk alır gibi gülümsüyordu. ''Hoş geldin şekerim'' diyerek elini uzattığında dişlerimi sıkarken elini tuttum. Var gücümle sıkarken kızın gülümsemesi daha da arttı. Beni sinir etmek hoşuna gidiyordu. Kendine gel Eflal, ona istediğini verme.
''Hoşbulduk.''
Elini iterek bıraktım. Efsa etrafa belli etmeden hafifçe elini yumruk yapıp açtı. Birazda olsa canını acıtmış olma düşüncesi yüreğime su serperken Mert'e baktım. Öldürücü bakışlarını bize doğru gelen Atakan'a gönderirken koluna dokundum. Bakışlarını bana çevirdiğinde ''Seninle evde görüşeceğiz.'' diye fısıldadım. Anında gözlerindeki ifade farklılaştı, ne olduğunu soruyordu.
''Demek o gece öpüştüğün kız Efsa ve ben bunu şu anda öğreniyorum. Hem de o kızla yakın temastayken!''
Fısıltıyla konuşmama rağmen sinirimi o kadar belli oluyordu ki Eren bile başını hafifçe bize doğru çevirdi. Başını hafifçe sallayarak gözünü kırptığında ''Yok bir şey'' diyerek dudaklarımı kıpırdattım ve tekrar Mert'e döndüm. ''Eflal'' diye başladığı cümleyle kollarımı göğsümde bağlarken ''Ne olduğunu anlattım değil mi?'' dedi ve bakışlarını arkamdaki kişilerin üzerinde dolaştırdı. ''Ayrıca ha Efsa, ha başkası. Ne fark eder?''
Gözlerim fal taşı gibi açılırken ''Ne fark eder mi?'' dedim. ''O kız olduğunu bilseydim, buraya geleceğini mi sanıyordun sen? Sırf buraya gelmek için mi benden bu durumu sakladın?''
Mert şaşkın bir ifadeyle dudaklarının kenarı kıvrılırken ''Kıskanç olduğunda ne kadar saçmaladığının farkında mısın?'' diye sordu. Sanki biraz daha devam etsem kahkaha atacaktı. Sinirlenmiştim. Neden sinirleniyordum ki? Kimle olursa olsun. Bundan bana ne?!
''Sanırım artık sofraya geçebiliriz?''
Herkes muhteşem masanın etrafına geçerken Ertan Bey ''Eflal sen buraya gel'' dedi. Masanın başında duran adam soluna kızını alırken sağına beni çağırmıştı. Bizimkilerle kısa bir an göz göze geldik. Hepsi bu durumu yadırgarken, sorgulamadan gösterdiği yere ilerledim. Yanıma Mert otururken diğerleri de yan yana yerlerine geçti. Şu anda masada resmen yeşil vadiyi almak isteyen tellioğulları ve seferoğulları gibi oturuyorduk. Bu durumdan tek rahatsız olmayan kişi karşılıklı oturan Arel ve Hayal'di.
'' Nagehan ve Ferdane Hanım, tüm gün sizin için hazırlandı. Umarım beğenirsiniz.''
Kapıda bizi karşılayan kadın, bir hizmetçiyle tabaklara servis yaparken gülümseyerek ''Elinize sağlık'' dedim. Anaç bir tebessümle ''Afiyet olsun'' dediğinde önüme dönerken acı gerçekle karşılaştım. Masa resmen çatal bıçak kıtlığından çıkılmış gibiydi. Televizyonda izlediğim dizileri aklıma getirmeye çalışsam da önce hangisinden başlayacağımı hatırlayamadım. Panikle gözlerimi masada dolaştırdım. Çorbasını alan kişi, başlamadan masadakileri bekliyordu. Göz ucuyla Mert'e baktım. Ne hissettiğimi anlamış gibi en dıştaki kaşığın ucuna belli belirsiz parmağını koydu.
Tabi ya.
Dıştan içe doğru.
Derin bir nefes alıp gülümsedim. Masadaki herkesin çorbalarının konmasıyla Ertan Bey ellerini masaya doğru uzattı. ''Afiyet olsun'' Mert'in gösterdiği kaşığı aldım. Çorbadan bir yudum almamla gözlerimin açılması bir oldu. Hazır çorba olacağını düşündüğüm şey, el emeği göz nuruydu ve tadı bu zamana kadar içtiğim çorbaların hepsinden güzeldi. İştahla yemeğe başladığımda izlendiğimi hissediyordum. Çaktırmadan masaya baktığımda Atakan'ın bakışlarını yakaladım. Mert ona dönene kadar gözlerini benden ayırmadı. Kaşlarını çatarak bana döndüğünde tabağımla ilgilenmeye başladım. Hala az önceki olayı unutmamıştım. Ayrıca ben nasıl ona karışamazmışım gibi davranıyorsa o da bana karışamazdı. Yavaşça bana doğru eğildiğinde kalp atışlarım hızlanırken ''Bana trip atma'' diye fısıldadı. ''Sarıldığın adamın burada olduğunu bile bile, sırf istiyorsun diye, buraya geldim. Ben sana onu görmek istediğin için mi bu yemeği istedin diye soruyor muyum?''
Nefesinin kulağımdan uzaklaşmasıyla Mert'e döndüm. Masadaki peçeteye nazikçe dudaklarını silerken tek kaşı hafifçe kalkmıştı. Tekrar Atakan'a baktım. Rahatsız bir şekilde çorbasıyla ilgilendiğini gördüm. ''Beğendiniz mi?'' diye soran Ertan Bey'e dönerken ''Çok lezzetli'' dedim ve hazır ol da bekleyen kadına döndüm. ''Tarifini alabilir miyim?''
Birden yanımdan aynı anda 3 ses yükseldi, ağızlarındaki çorbayı fışkırtmamak için kendini zor tutan cinsten. Başımı çevirdiğimde Mert'in elini yumruk yapıp ağzına bastırdığını gördüm. Sanki çorbayı zar zor yutmuş gibi gözleri kızarmıştı. Eren ara ara öksürürken, Doğu ayan beyan kahkaha atıyordu. Üçüne de tehditkar bir şekilde gözlerimi kısarak baktım.
''Ne oluyor?''
Hayal'in sorusuyla Arel yeni yeni öğrenmeye başladığı işaret diliyle ''Eflal çorbayı çok beğenmiş, tarifini istedi'' diye cevap verdi. Hayal dehşetle gözlerini açarak bana bakarken ''Eflal'' dedi. 'Sende mi Brütüs ya' der gibi dudağımı büktüm. ''Sanırım biz bir şey kaçırdık.'' Ertan Bey'in cümlesiyle derin bir nefes alırken Doğu ''Önemli bir şey değil'' diye cevap verdi. ''Bizim evin yemekten sorunlu devlet bakanı ufak bir tarif istedi de''
''Sorunlu mu?'' diye sorduğunda Doğu'nun cevap vermesine izin vermeden ''Yemek pişirmeyi beceremem'' dedim. ''Ama bir yerden başlamam gerekiyor değil mi?'' Adam ne olduğunu anlamanın verdiği rahatlıkla gülümserken ''Siz beraber kalıyordunuz değil mi?'' diye sordu. Başımı evet anlamında sallayınca ''O zaman yemekleri Hayal yapıyor'' deyip doğruluğunu teyit etmek istercesine Hayal'e baktı. Doğu öne atlayarak ''Yemekleri ben yapıyorum'' deyince bu sefer gülme sırası bendeydi. Gülümsememi bastırmak için masadaki sudan bir yudum aldıktan sonra ''İki ekmek dilimini çok güzel birleştirir'' dedim.Doğu gözlerini kısıp ''Nankör'' dediğinde cevap vermek için ağzımı açıyordum ki Mert duruşunu dikleştirerek dikkatimi çekti. Ters bir şekilde gözlerimin içine bakarken ''Yeter'' diye fısıldadı. ''Evde değiliz.'' Resmen söyleyeceğim şeyleri yutmuş, bu şekilde karnımı doyurmuştum. Dudaklarımı birbirine bastırarak önüme döndüğümde Ferdane Hanım çorba tabaklarımızı toplamaya başladı. Ana yemekler servis edilene kadar masadan çıt çıkmazken nedense gergin bir ortam oluşmuştu. Herkes birbirine bakıyor, neden burada olduklarını kendi kendilerine sorguluyor gibiydi.
Zengin bir et menüsünden oluşan tabak önüme konulurken ''Hepiniz aynı bölümdesiniz değil mi?'' diye soran Ertan Bey'e baktım. Efsa ''Maalesef'' dedikten sonra gözlerini kısarak bana baktı. Sanki biz onunla aynı bölümde okumaya bayılıyorduk. Kızına uyaran bir şekilde bakan adam tekrar bize doğru döndü. Daha doğrusu bana. Nedense geldiğimizden beri benden başka kimseye bakmıyordu. Bu durum diken üstünde oturmama neden oluyor, neden ben diye düşünmekten yemeğin tadını çıkarmamamı sağlıyordu.
''Peki, mezun olduğunuzda ne yapmak istiyorsunuz?''
Ertan Bey bana baktığı ve başka kimse soruya cevap vermediği için ağzımdaki lokmayı alelacele çiğnedim. ''Amerika'ya gidip CEO olmak istiyorum.'' dediğimde gözleri şaşkınlıkla açılan adam ''Şimdiden böyle ideallerin olması çok güzel.'' dedi. Daha sonra kızına kaçamak bir bakış attı. Ne ima ettiğini anlayan kızı abartılı bir şekilde gözlerini devirirken Eren lafa karıştı.
''Zaten ondan başka da ideali olan yok''
Ertan Bey gözlerini Eren'e çevirirken ''Neden?'' diye sordu. Omuz silken arkadaşım şikayet eder gibi ''O istediği için bu bölümdeyiz.'' deyince ''Bu bölümde olmasaydın ne okurdun?'' diye sordu. Ses tonu farklılaşmış gibiydi.
''Okumazdım.''
Gözlerim fal taşı gibi açılırken tüm masanın dikkati Eren'e çevrildi. Bu çocuğun aklından geçen neydi? Adam bizim için fırsat yaratmayı düşünürken bu çocuk resmen elinin tersiyle bu fırsatı itiyordu. Ertan Bey duyduklarından hoşlanmamış gibi kaşlarını çattı. ''Gideceksem de dans okuluna giderdim.'' diye devam ettiğinde masadan bir kahkaha yükseldi.''Sen?'' dediğinde bu seferde tüm bakışlar Efsa'ya döndü.
''Beğenemedin mi?''
Eren gözlerini kısarak Efsa'ya bakıyor, kız gıcık bir şekilde gülümsüyordu. Babası tekrar uyardığında ''Babacığım disiplinsiz birinin dans edebileceğine inanıyor musun gerçekten?'' deyince Eren ''Disiplinsiz mi?'' diye sorup gülümsedi. ''Beni ne kadar tanıyorsun da böyle bir kanıya vardın?'' Bu daha çok sinirini gölgelemek ister gibiydi. ''Birkaç kere karşılaşmamız seni tanımam için çok bile.''Belli ki aralarındaki gerginliğin bir nedeni vardı ve masadaki kimsenin bundan haberi yoktu.
Efsa gözlerini kısarken babası ortamı toplamak ister gibi ''Madem hobilerden gitmeye başladık. Doğu yemekte iyi, Eren dansta, sen Eflal?'' diye sordu. Neden bütün sorular ilk önce bana yöneltiliyordu; sanki adam bu grupta sadece beni tanımaya çalışıyordu. Huzursuzluk içimi kaplarken ''Sesi güzel'' diyen kişi kas katı kesilmeme neden oldu. Benim sesimi nerede duymuştu ki böyle bir kanıya varıyordu? Bir dakika düşünmemle kafama bir şeylerin dank etmesi bir oldu. Serkan Hoca'ya yardım ederken kafamı dağıtmak için bir şeyler mırıldanıyordum. Dinlemiş miydi yani? Ertan Bey'de dahilherkes yemeğini bırakıp gözlerini Atakan'a çevrildi.O ise tabağındakilere işkence yapmayı bırakıp sanki ne söylediğini fark etmemiş gibi masadakilere boş boş baktı. Mert masadaki bir noktaya gözlerini sabitlerken yumruğunu sıktı. Eminim ki bunu nerden bildiğini düşünüyordu.
''Öyle mi?'' diye sorduğunda gözlerimi Mert'ten Ertan Bey'e çevirdim. Konuyu değiştirmek istercesine ''Öyle derler ama annemin ki kadar güzel değil'' diye cevap verdim. Sanki tam da istediği şeyi söylemişim gibi gözleri parlayan adam ''Ailenin olmadığını sanıyordum'' dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Bu yaşta yetimleri leyleklerin mi getirdiğini düşünüyordu.
''Herkesin ailesi vardır. Sadece bazıları çocuklarını erken terk eder.''
Ertan Bey'in daha da meraklandığını hareketlerinden anlıyordum; bana doğru yönelmiş, elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı. ''O zaman ailen vefat etti'' dediğinde başımı evet anlamında sallarken ''Sadece annem'' dedim. Adamın sorgulayıcı bakışları yoğunlaşırken ''Babamı hiç tanımadım'' diye devam ettim.
''Sanırım olmayan bir şey varsa, ailem değil. Babam.''





ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now