Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5

108K 4.2K 738
                                    


ATAKAN

Babamla artık sıradanlaşmış kavgalarımızın dozajını her geçen gün biraz daha arttırıyorduk. Yine yüksek seslerin eksik olmadığı kavgadan kaçmak için kendimi dışarı atmıştım. Tek başıma olduğum süre boyunca, söylediklerim, söylemek istediklerimi düşünüp durduğum için önce Asrın'ı sonra Arel'i aradım. Yalnız kalmamalıydım. Saçmalıklarının kafamı daha çok ağrıtacağını bilsem bile, arkadaşlarımla olmalıydım. Ama Asrın her zamanki gibi telefonu açmamıştı. Kim bilir yine kimi becermekle meşguldür diye düşünürken Arel'i aramış, panikle söylediği şeyleri anlamaya çalışmış, sorunu telefonla çözemeyeceğimizi anlayınca yola koyulmuştum.
O kızla ne işi vardı? Ne kahramanlığından bahsediyordu? Eflal'i bulmak neden bu kadar önemliydi? Kafamın içinde dolanan sorulara cevap bulmaya çalışırken kafeye geldiğimi bile anlamamıştım. Kenara çekip arabayı durdurdum. Etrafta Arel'in arabasını göremiyordum. Belli ki gelmemişlerdi. Saate baktığımda bu saatte Eflal'inkafede olma ihtimalinin çok düşük olduğunu fark ettim. Erdal Abi, saat 22.00'da kafeyi kapatıyordu ve şu anda saat gece yarısına yaklaşmıştı.İçeride yanan ışıklarla bir umut arabadan indim. Birkaç guguk kuşunun ritimsiz ötüşleri, karanlıkta yankılanıyordu. Serkan'ın demir kapıyı açmasıyla adımlarımı hızlandırdım. Tereddüt eder gibi ''Atakan?'' dedikten sonra ''Ne işin var burada?'' diye sordu. ''Eflal içeri de mi?'' Sorum karşısında kaşları çatıldı. Eminim ki aramızdaki bağlantıyı düşünmeye çalışıyordu. ''Evet de-'' dediğinde rahatlamış bir şekilde nefes aldım.Neden böyle hissettiğimi benden bilmiyordum. Sanırım Arel üzerimde gereksiz bir baskı yaratmıştı. Serkan'ın koluna vurup ''İyi geceler,'' dedikten sonra koşar adım içeri girdim. Önce bahçeye bakındım. Göremeyince içeriye yöneldim. O sırada dışarı çıkan Erdal Abi, beni gördüğüm gibi olduğu yere çakıldı. Kaşları sorgular bir şekilde çatılırken ''Atakan,'' dedi. Sesi merakını fazlasıyla belli ediyordu. Başımla selam verirken adam saatine bakıp ''Bu saatte hayırdır?'' diye sordu.
''Eflal'le görüşmem lazım.''
''Abi ben bulaşıkları bitirdim. Başka yapılacak iş yoksa çıkabilir miyim?''
Bu saate kadar bulaşık yıkamak için mi kalmıştı? Bu kız garson değil miydi? Arka tarafla ne alakası vardı?
''Ne yapacaksın Eflal'i?'' Erdal Abi'nin sesinden, Eflal'i sormamdan hoşlanmadığını anladım. Tam cevap vermek için ağzımı açacaktım ki, şaşkın bir ses aramıza girdi. ''Benimle mi?'' Bakışlarımı Eflal'e çevirdim. Beni fark etmesiyle yüzü şekilden şekle girdi. Sanki gözlerinde tüm duygular dans ediyordu. Erdal Abi'ye dönerek ''Bir arkadaşından haber getirdim,'' dedim. Eflal yine araya girerek ''Hangi arkadaş?'' diye sordu. Sanırım artık Erdal Abi'yle işim bitmişti. Başımla selamlayarak ''Rahatsız ettim abi. İyi akşamlar'' dedikten sonra Eflal'e doğru yürüdüm.Yine sorusunu yineledi.
''Dışarı çıkalım. Anlatacağım,''
Erdal Abi'nin bakışları üzerimdeyken daha fazla bu ortamda durmak istemiyordum. Neyse ki bu söylediğimi sorgulamayan kız ''Bekle çantamı alayım,'' deyip içeri girdi. Mümkün olduğunca Erdal Abi'nin beni göremeyeceği bir yerde beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra birilerine iyi akşamlar diyen Eflal yanıma geldi. Hiçbir şey söylemeden yürümeye başladım. Kafeden çıkıp arabaya doğru ilerlerken ''Atakan,'' dedi. İlk kez bana adımla seslenmişti. Yavaşça arkamı döndüm. Kollarını göğsünde sitemli bir şekilde bağlarken ''Artık kim olduğunu söyleyecek misin?'' dedi. Gözlerimi etrafta dolaştırdım. O sırada bir taksi üzerime doğru gelmeye başladı. Yaklaştığında şoförün yanında oturan Arel'i fark ettim. Bu çocuk neden kendi arabasıyla gelmemişti.
''Hele şükür,''
''Ne hele şükür?'' diye sorduğunda bakışlarımı öfkeli duran Eflal'e çevirdim. Şimdi ne söylersem yalan olacaktı. Taksi tam kafenin önünde durduğunda ''Ne olduğunu onlara sorarsın,'' diyerek başımla taksinin içindekileri işaret ettim. Çatık kaşlarıyla tamamlanmış kısık gözleri yavaşça benden, Arellere kaydı. Öfkesinin yerini bir anda endişe aldı.
''Hayal!''
Can havliyle çıkan sesi, refleks olarak üzerine iki beden büyük tişört giymiş, yüzü gözü yara bere içindeki kıza baktım. Gerçekten berbat görünüyordu. Kaza falan mı geçirmişti? O zaman Arel'in tişörtünün o kızın üzerinde ne işi vardı? Yeni oluşmaya başlamış kaslarını sergilemekten çekinmeyen Arel, üzerime doğru gelmeye başladı.
''Bu zamana kadar hiçbir kahramanın kostümsüz hayat kurtardığını görmedim Bro.''
''Farkım tarzım,'' dediğinde ''Tarzını...'' deyip cümlemin devamını getirmedim. Derin bir nefes alarak ellerimi belimin iki yanına koydum. Ne olduğunu sorduğumda her zamanki gibi bir şeyleri uzatmayı severek anlatan arkadaşım, gecenin en başından yaşadıklarını bana aktarmaya başladı. Liseden çocuklarla içmeye çıktığı için arabasını almamış olduğunu da anlamış oldum. Kızın başına gelenleri anlattığında da neden üstsüz olduğunu...
Bakışlarım ağlayan arkadaşına sarılmış Eflal'e kaydı. Sanki tüm yaşananlar onun başına gelmiş gibi acı çekiyordu. ''Şimdi nasıl?'' diye sorduğumda Arel omzunun üzerinden geriye baktı ve sıkıntıyla iç çekerek bana döndü.
''İçine akıttığı gözyaşlarını ve ara ara dudaklarından kaçırdığı hıçkırıklarını saymazsak, iyi.''
Başımı tamam anlamında salladıktan sonra ellerimi ceplerime sokup kızlara doğru yürüdüm.Eflal'in gözleri bana daha sonra arkamdaki en yakın arkadaşıma kaydı. Ne olduğunu sorduğunda, kızın ağlamaktan anlatamayacak durumda olduğunu anladım. Duyamamasının verdiği rahatlıkla Arel olayları özetledi. Hem de ondan beklenmeyecek kısalıkta.Eflal'ingözlerinin dolduğunu fark ettim. Kızı birkaç kere kendinden ayırmaya çalıştı ama o arkadaşına daha da sıkı sarıldı. Sanırım olanları öğrendiğinin farkındaydı ve kimseyle yüz yüze gelmek istemiyordu.
''Ah be Hayal'im.''
Bir süre daha arkadaşının sakinleşmesini bekledi. Daha sonra güç bela Hayal'i kendinden ayırdı. Titreyen bedeni ayakta zar zor duruyor gibiydi. Hayal başını öne eğince, Eflal ellerini yanaklarına koyup ona bakmaya zorladı. ''Dudak okuyabiliyor,'' Arel'in fısıltısıyla neden ısrarla onu kendinden ayırmaya çalışması da açıklığa kavuşmuş oldu.
''Hayal. Geçti. Şu anda güvendesin. Yanımdasın.''
Dilsiz kızın dudaklarından ufak bir hıçkırık kaçtı. Aynı anda Arel'de acıyla içini çekti. Şaşkınlığımı gizlemekte zorlanırken Arel'e döndüm. Gözleri Hayal'in üzerinde, sanki kendi acı çekiyormuş gibi bir ifadeyle olan biteni izliyordu. ''Adamların yüzlerini hatırlıyor musun?'' Tekrar Hayal'in ağzından bir şeyler öğrenmek için kendini parçalayan Eflal'e döndüm. ''Polise gitmeliyiz Hayal. Eğer hatırlıyorsan-'' Cümlesi dilsiz kızın seri bir şekilde ellerini hareket ettirmesiyle kesildi. Kaşlarını çatarak arkadaşının ne söylediğini anlamaya çalıştı.
''Ne söylediğini bize de söyler misin?''
Arel'in cümlesiyle Eflalbaşını bize doğru çevirdi. ''Polise gitmek istemediğini söyledi.'' Alaycı bir ifadeyle gülümseyip ''Onu anlamıştık,'' dedim. Tek kaşını kaldırarak ''Öyle mi?'' dedi. ''O zaman bundan sonra söyleyeceklerini de anla.'' Arkadaşına dönüp bana inat konuşmak yerine işaret dilini kullanmaya başladı. ''Aferin sana Atakan!'' Kaşlarını çatan Arel bana doğru yaklaşıp ''Söyle bakalım şimdi ne konuşuyorlar?'' deyince bıkkınca nefes aldım.
''Kız senin kahramanlığını anlatıyor.''
Arel'in ifadesi mutlak bir şaşkınlıkla çarpılırken ''Valla mı?'' diye sordu. Gözlerimi kapatıp sakin kalmak için derin bir nefes aldım. ''Salak mısın sen Arel. Kız ne halde görmüyor musun? İşi gücü yok seni mi anlatacak arkadaşına. Ne yapacaklarını falan konuşuyorlardır herhalde.''
Gözlerini kısarak bana döndü. ''Madem işaret dili bilmiyorsun, ne lafa karışıyorsun oğlum. Belki ucu bize dokunan şeyler söyleyecekler.''
''Bana hiçbir şey dokunmayacak Arel. Çünkü ben gidiyorum.''
Arkamı dönüp arabaya doğru yürümeye başladım. ''Dur oğlum nereye ya?'' Peşimden koşan Arel'i umursamadan arabanın kilidini açtım. ''Lan dursana!'' Kapıyı açarken ''Atakan!'' diye bağıran arkadaşıma döndüm. ''Ne var?''
''İki dakika bekle. Kızlar ne yapacakmış öğrenelim.''
''Bana ne onların ne yapacaklarından Arel? Benden Eflal'i bulmanız konusunda yardım istediniz. Buldum. Benim görevim bitti. Gidiyorum.''
Abartılı bir şekilde gözlerini deviren Arel ''Tamam. Bari beni eve at, arabasız çıktım bugün,'' deyince başımı tamam anlamında salladım. ''Kızlara gittiğimizi söyleyip geliyorum.''
Derin bir nefes aldıktan sonra ''Çabuk ol,'' deyip arabaya oturdum. Arel kızlara doğru koşmaya başladı. Arabayı çalıştırdım. Radyo frekansları arasında gezinirken Arel'in bana doğru koştuğunu fark ettim. Sağ kapı yerine benimkini açınca kaşlarımı çattım. ''Hayırdır? Alkollüyken sana arabayı vereceğimi mi düşündün?''
''Abi kızlar sokakta kaldı.''
''Ne?!'' Bakışlarımı hala kendi aralarında konuşan kızlara çevirdim. Bu sefer tartışan bir halleri vardı. ''Hayal eve gitmek istemiyor. Çünkü onun bu halini gören arkadaşları bu işin peşini bırakmazlarmış. Gidecek başka yerleri de yokmuş. Sokakta kalmaktan bahsettiklerinde de ...'' Ses tonunun gittikçe azalmasıyla hoşuma gitmeyecek bir şeyler planladığını anladım. Sorgulayıcı bir ifadeyle tek kaşımı kaldırarak Arel'e döndüm. ''Ne yaptın Arel?''
''Sende kalabileceklerini söyledim.''
''Ne?!'' Gözlerim fal taşını aratmayacak şekilde açılmıştı. Bağırışımın kızlara kadar ulaştığını aynı anda bize doğru dönmeleriyle anlamıştım. Arel gerilerken ''Sadece bu gecelik,'' diye devam etti. Evim benim özel alanımdı. 3A ve Pera dışında kimsenin girmesine izin vermediğim sığınağım. Arabadan inip öfkemi belli edercesine üzerine yürüdüm. ''Abi kızları sokakta mı bıraksaydık?'' diyerek aramızdaki mesafeyi korumak için geri geri yürümeye başladı. ''Abi öyle bakmasan, yakışıklı adamsın aslında.''
''Arel'' Dişlerimi sıkmamdan dolayı sesim tıslamadan farksız çıkmıştı. ''Önce otel ayarlarız dedim kabul etmediler. Güvenilir bir pansiyon ayarlayalım dedim istemediler. Aklıma bir tek senin evin geldi.'' derken ayağının takılmasıyla popo üstü yere çakıldı. Üzerine eğilirken yatar pozisyona geçince yakasını kavrayıp kendime doğru çektim.
''Evime kimseyi almadığımı bilmiyor musun?''
''Meraklısı değiliz.'' Ne zaman yanımıza geldiklerini anlamadığım kızlara başımı sertçe çevirdim. Eflal meydan okurcasına kollarını göğsünde bağladı. ''İstemediğimizi söyledim zaten.''
''Yahu kızım sende işi neden zora sokuyorsun. Bu adam yeterince zorlu zaten!''
Boş konuşan Arel'i yakasından tutup havaya kaldırdım. ''Yürü,'' deyip kızlara doğru döndüm. ''Size de sokakta iyi şanslar.''
''Abi, abi, abi!''
Arabaya doğru yürürken Arel panik halinde peşimden geliyordu. ''Gözünün yağına ekmek banayım, böyle gitme.'' En yakın arkadaşımın acınası sesi yüzünden duraksarken ''Ne istiyorsun benden Arel?'' dedim azarlar gibi. ''Abi yalnızca bir gecelik, benim hatırım için ne olur.''
''Oğlum kız zaten istemiyor, ben tamam desem ne fark edecek.''
''Senin yüzünden öyle dedi o. Gururuna dokunmuştur.''
Arel'in arkasındaki kızlara baktım. Hayal kendi derdini unutmuş, arkadaşına bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Eflal ise iri gözlerini kısmış bana bakıyordu. Nedense bu kız, bugün sinirime dokunuyordu. Bakışlarımı en yakın arkadaşıma çevirdim. ''Lütfen,'' diye fısıldayınca derin bir nefes aldım. Sanırım onun hatırı için, kurallarımı biraz esnetebilirdim.
''Tamam. Söyle gelsinler.''
''Aslanım be!'' diye bağırarak bana sarılan arkadaşıma ''Arel!'' dedim sabrımın son demleriyle. Hızla benden ayrılıp kızlara doğru koşarken ardından, Eflallerin de rahatça duyabileceği şekilde bağırdım.
''Yalnızca bir gecelik.''
* *

EFLAL

Arel'in yoğun ısrarına dayanamayıp, teklifini kabul ettim. Arabaya doğru yürürken Atakan bagajdan bir şey aldığını gördüm. Arel'in yakalayabileceği bir mesafede üzerine fırlattı. Tişört olduğunu düşündüğüm şeyi havada yakalayan Arel ''Bu ne be?'' deyip tişörtü burnuna götürdü. Bir anda yüzünün rengi atan çocuk kusacak gibi sesler çıkarırken ''Sporda giydiğin kokmuş tişörtünü mü giyeceğim lan?''
İfadesiz bir suratla ''Çıplak durmandan iyidir,'' dedikten sonra bana sert bir bakış atıp şoför koltuğuna oturdu. Demek ki insanları tanımadan, etkilenmemek lazımmış. Arel öğürerek giydiği tişörtü tenine değmesin diye çekiştirirken ''Hadi geçin,'' dedi. Kendi tarafına yöneldi. Bir anda unuttuğu bir şey aklına gelmiş gibi arabanın etrafından dolanıp arka kapıyı açtı. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim sözü kesinlikle yalandan ibaretti. Bir şu centilmen çocuğa bak, bir de kendini beğenmiş man kafaya!
Yerimizi aldıktan sonra yola çıktık.Hayal başını omzuma yaslayınca, kolumu arkasından atıp onu kendime çektim. Korunmaya muhtaç hissettiğini biliyordum. Sığınacak bir yer aradığını... Yaşadıklarından utanıyordu. Oysa ki onun hiçbir suçu yoktu ki. Polise giderse herkesin duyup ona farklı bakacağından korkuyordu. Ama en çok daEren'in başının belaya gireceğinden endişe duyuyordu. Mert'in fazla mesaiden dolayı kendini suçlayacağından bu olayı bilmelerini istemiyordu. Nereye kadar saklayabilirdik ki? Geç kalacağımızı haber vermiş olabilirdik ama eve gitmeyince bir terslik olduğunu anlayacaklardı. Bizi aramaya çıkacaklar, haber alamadıkça daha da çıldıracaklardı. Eve gittiğimizde ne olacaktı peki? Her şeyi anlatmak zorunda kalmayacak mıydık? Şu anda sadece yaşadığımız olayları erteliyorduk ama bunu Hayal'e bir türlü anlatamıyordum. O hep bir çıkış yolu bulabileceğimizi düşünüyordu. Koca bir gece ortada olmamamızı saklayacak nasıl bir yalan uydurabilirdik ki?
Çevre yoluna saptığımızı gördüğümde ''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum. Atakan dikiz aynasından bana baktı. Cevap verme gereği bile duymadan tekrar yola dönünce 'Ukala' diye fısıldadım. Nerede dünkü kibar çocuk, nerede şimdi ki... Başımı pencereye doğru çevirdim ve hızla akıp giden yolları izledim. Geceler korkutucuydu. Kim bilir dışarıda kalsak, başımıza neler gelirdi. Halimize şükretmeliydim.Hatta ukala da olsa Atakan'a teşekkür etmeliydim. Hayal'in irkilmesi başımı ona çevirdim. Uyumuştu. Önüne düşen saçlarını yüzünden çektim. Yaraları derin olmasa da temizlenmesi gerekiyordu.Yoksa mikrop kapabilirdi.
''Aa... Işıklandırmalar mı değişti?''
Arabanın yavaşlamasıyla nereye geldiğimize bakmak için başımı dışarı çevirdim. Sanırım birazdan küçük dilimi yutacaktım. Çok yüksek bir binanın önündeki ışıklı giriş, fazla gösterişli duruyordu. ''Vay be. Çok uzun zaman oldu ha. Girişini bile özlemişim.''
''Kafa dinlemek için aldığım eve kafa şişirecek insanları sokmamaya yemin etmiştim en son ama... Neyse.''
Atakan'ın sinirlendiğini dişlerini sıkarak konuşmasından anlıyordum. Belli ki emri vakileri sevmiyordu. Ben de şu anda burada olmak yerine evimde olmayı tercih ederim ama Hayal... Ah benim bahtsız arkadaşım.
Kapalı otoparka girdiğimizde 'Buranın otoparkı bile gördüğüm yerlerden lüks' diye düşünmeden edemedim. Atakan ustaca arabayı park ettikten sonra dikiz aynasından bakarak ''Geldik'' dedi. Tıpkı onun bana yaptığı gibi ''Onu anlamıştık,'' dedim. Gözlerimin içine baktı. İfadesiz yüzünde milimetrik bir tebessümün belirdiğine yemin edebilirdim. Bakışlarını çekmesiyle bende Hayal'e döndüm. Onu ürkütmemek için yavaşça saçını okşadım. Gözlerini yavaşça araladı. Gülümseyerek ''Geldik,'' dediğimde yavaşça benden uzaklaştı. Yüzünü buruşturdu. Eli boynuna gidip ovalarken etrafa bakınmaya başladı. Sanırım hareketsiz yattığı için boynu tutulmuştu.
''Hadi,'' diyerek arabanın kapısını açtım. Bir anda arabanın içini klasik müzik doldurdu. Resmen otoparkta Mozart'ın bilmem kaçıncı senfonisi çalıyordu. ''Burası kesinlikle 1. Sınıf'' diye düşünürken arabadan indim. Atakan kapıları kilitleyip yürümeye başladı. Peşinden ilerledik. Asansörün önüne geldiğimizde ''Umarım yüksekten korkmuyorsunuzdur,'' diyen Arel'e gülümserken başımı hayır anlamında salladım. Geniş asansör kabinine bindik. Otoparktaki müzik burada çalmaya devam ediyordu. Atakan'ın 24 numaraya basmasıyla dudaklarımın aralanması bir oldu. Belli ki herkesin yüksek kavramı farklıydı. Çünkü bu zamana kadar benim için en yüksek yer, dönme dolabın en üst ucuydu ve o da tahmini olarak 10 katlı bir apartmana denk geliyordu. Asansör yukarı çıkmaya başladı. Artan basınçla başım zonkluyor, sanki yer ayağımın altından kayıyordu.Asansörün durmasıyla kısa bir an gözüm karardı. Kabin duvarına tutunmaya çalıştım. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalışırken birilerinin beni izlediğini hissettim. Gözlerimi açtığımda Hayal'in korkuyla, Arel'in afallayarak, Atakan'ın ise gülümseyerek bana baktığını gördüm. Komik olan neydi ki?
Kapıların açılmasıyla kendimi dışarı atmam bir oldu. Zikzak çizerek yürümeye başladım. Atakan bir kapının önünde durdu ve kutu gibi bir şeyin üstüne elini koydu. Bir an elinin altında kırmızı bir ışık belirdi ve tik sesiyle kapı açıldı. ''Yok artık,'' diye fısıldadım. Adam resmen evini, eliyle açmıştı. İçeri girmesiyle 'Kim bilir daha nelere şahit olacağız' diye düşünerek peşinden ilerledim. Kapı eşiğinde dona kaldım. Burası evse bizimki neydi? Buraya ev demek hakaretti. Gözlerimi içerisinin sade şıklığından ayıramazken ayakkabılarımı çıkarmaya yeltendim. ''Gerek yok. Öyle gir.''
Başımı tamam anlamında salladım. İçeri girip büyük salonda gezinirken ''Burası sadece kafa dinlemek için büyük bir alan. Gösteriş meraklısı mısın? Yoksa müsrif mi?'' diye sorduğumda Atakan camın önüne doğru ilerledi.
''Bu manzara için tüm varlığımı vermeye razıyım.''
Tüm servetine değiştiği manzarayı merak etmiştim ama bir yandan da ne kadar yüksekte olduğumuzu hatırlayarak korkuyordum. Yine de ürkek adımlarla ona doğru ilerledim. Her adımım bir puzzle parçasıymış gibi manzarayı tamamlıyordu. Camın kenarına gittiğimde kalbimin deli gibi çarpmasına şaşırmamak gerekiyordu. Çok yüksekteydik. Yol boyunca dizilmiş ağaçlar bile bir nokta gibi gözüküyordu. İstanbul'un bir bölümü resmen ayaklarımın altındaydı ve şehir ışıklarla daha da büyüleyici olmuştu. Enfes bir manzara...
''Ayrıca'' dediğinde bakışlarımı Atakan'a çevirdim. O da aynı şekilde bana baktı. ''Gösteriş meraklısı olsaydım. Bu eve gelen 4. Kişi olmazdın.''
Dört mü? Bu eve sadece dört kişi mi gelmişti? Benden önce gelen üç kişi kimdi? Onu bunu bırak da Eflal sen neden senden önceki üç kişinin kim olduğunu merak ediyorsun? Sanane el alemin evinden. Atakan hafif bir gülümsemeyle yanımdan ayrıldı. Ben ise bir süre daha manzarayı izledim. Şimdi ne demek istediğini anlıyordum. Benim gibiler ancak böyle bir manzarayı, dizilerde ya da böyle şans eseri olaylarda görebilirdi. Hayal'in yanıma geldiğini derin nefesinden anlarken ''Çok güzel'' demesiyle gülümsedim.
''Banyoyu kullanmak isterseniz, dolapta temiz havlular var.''
Omzumun üzerinden arkamı döndüm. Atakan'ın açık mutfakta bir şeylerle ilgilendiğini gördüm. Ben yıkanmasam da olurdu ama Hayal'in yıkanmaya sonra da yüzündeki yaraların temizlenmeye ihtiyacı vardı. Soluksuz bir şekilde manzarayı izleyen Hayal'e dönüp nazikçe koluna dokundum. Bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Yüzündeki hafif de olsa, tanıdık olan gülümseme için manzaraya, dolayısıyla Atakan'a bir kere daha teşekkür etmeliydim.
''Yıkansan iyi olur?''
Gözlerini üzerinde gezdirip başını olur anlamında salladı. Elimi sırtına koyup yürümesine yardımcı oldum. Enfes bir kahve kokusu Atakan'ın olduğu yerden yükseliyordu. ''Banyo nerede?'' diye sorduğumda ''Sağdaki ikinci kapı,'' diye cevap verdi. Arel ortada gözükmüyordu. Banyoya girdiğimizde ağzım beş karış açıldı. Sanırım bu evde şaşırtmayacak en ufak bir yer bile yoktu. Hayal ''Bizim odadan büyük,'' deyip içeri girdi. Ağır adımlarla peşinden ilerleyip siyah ve beyazın uyum içinde olduğu banyoya göz gezdirdim. ''Banyonun tadını çıkarsan iyi olur. Bir daha böyle bir yerde yıkanabileceğini sanmıyorum.''
Havluların yerini bulmak için boydan boya olan dolapları açmaya başladım. Karşıma çıkan asker gibi sıralanmış parfümlerle ''Oha!'' derken bir tanesini elime alıp havaya doğru sıktım ve kokuyu içime çektim.
Hayal kolumu dürtünce az daha şişeyi elimden düşürüyordum. ''Çok ayıp!'' diyerek tasrif etmediğini bakışlarıyla da anlatmaya çalışan arkadaşıma bana ne der gibi omuz silktim. ''Bir sıkımdan parfümü bitmez,'' diyerek şişeyi yerine koydum.Havluları bulduktan sonra Hayal'e uzattım. ''Sen yıkan ben kapının önündeyim.'' Başını tamam anlamında sallarken kapının tıklatılmasıyla ''Evet?'' dedim. ''Şey ben Hayal'e temiz kıyafet getirdim.'' Hayal kaşlarını çatarak ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana baktı. Bir şey olmadığını belli edercesine başımı salladım ve kapıya araladım. Arel'in ıslak saçları nereye kaybolduğunu gösteriyordu. ''Yıkandıktan sonra çamurlu şeyleri giymesin dedim.'' Elindeki eşyaları alırken teşekkür ettim. Tam kapıyı kapatacakken Arel elini kapıya koyarak beni durdurdu. ''Ne oldu?'' diye sorduğumda ''Ee şey'' deyip başını içeri uzatmaya çalıştı. ''Atakan karnınızın aç olup olmadığını sordu.'' Midemin kendi kendini kemirdiğini yeni hatırlarken arkamı dönüp Hayal'e baktım. İşaret diliyle ''Çok açım,'' dediğinde tekrar Arel'e döndüm.
''Birşeyler atıştırabiliriz.''
''Pizza sever misiniz?'' Hayal'e sorma gereği duymadan başımı evet anlamında salladım. ''Peki istediğiniz bir çeşit var mı?'' Fark etmez der gibi omuz silkince ''Tamam o zaman,'' diyen çocuk geriye doğru birkaç adım attı. ''Ben pizzaları sipariş ediyorum. Siz banyodan çıkana kadar gelir.''
Hayal'e kıyafetleri verip banyodan çıktım. Kapının önünde beklerken Atakan elinde kahvesiyle mutfak kısmından çıktı. Beni gördüğünde yine ifadesiz suratında milimetrik bir gülümseme yakaladım. ''Ev, arkadaşının kaybolacağı kadar da büyük değil ya da evdekiler banyo yapan birini rahatsız edecek kadar sapık değil. Kapısında beklemene gerek yok.''
''Demek az da olsa sapıksınız,'' diyerek gözlerimi kıstığımda gülümsemesi artan çocuk ''Sadece yatak odasında,'' diye cevap verdi. Onun cevabı neden benim utanmama neden olmuştu. Atakan gözden kaybolunca ellerimi yanaklarıma bastırdım. Alev alev yanıyorlardı. Sapık! Kim bilir yatak odasında neler yapmıştır. Allah bilir sağda solda kırbaç, kelepçe falan da vardır. Ne diyorsun Eflal sen ya! Çocuk evine kimseyi almadığını söyledi. Ama senden önce üç kişinin de geldiğini belirtti. Hadi biri Arel olsun diğer ikisi kim? Kimse kim! Sana ne!
Omzumun üzerindeki şeytan ve melek kavgaya tutuşurken kapının önünde ileri geri volta atmaya başladım. Hayal'in kolay kolay çıkmayacağını anlayınca salona gittim. Atakan, dev ekranlı televizyonunda kanallar arası gezerken ağır adımlarla yanına ilerledim. Bembeyaz koltuklara oturmak için fazla pisim diye düşünürken ''Rahatına bak,'' dedi. Bu çocuk bana bakmıyorken, düşündüklerimi, verdiğim tepkileri nasıl anlıyordu. Koltuğun ucuna oturdum ve evin her köşesini incelemeye başladım. ''Güzel seçim.'' Ne güzel seçimdi? Kaşlarım hafifçe çatılırken anlamadığımı söyledim.Yanına oturduğumdan beri ilk kez bakışlarını bana çeviren çocuk ''Bu kokuyu bende severim'' deyince yerin dibine girmek istedim. Bir sıkım üzerime sinmiş olamazdı değil mi? Sinmişti işte. Allah'ım rezil oldum.
Bir süre sadece televizyonun kısık sesi salona hakim oldu. Kapının çalmasıyla Atakan ayağa kalktı. O sırada kendine üç beden büyük gelen kıyafetlerle salona giren Hayal'e gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Arel Hayal'i gördüğü gibi yanına gitti. ''Sanırım kıvırsak iyi olur,'' diyerek elini tuttu ve önce üzerini daha sonra da paçalarını dikkatlice kıvırdı. Hayal yanakları kızararak Arel'i izlerken belli belirsiz gülümsedim. Bizim dışımızda ilk kez biri ona bu kadar ilgili davranıyordu.
Atakan pizzaları cam sehpaya koyarken ''Ne içersiniz?'' diye sordu. ''Fark etmez.'' Arel ve Atakan bardak ve içecekleri getirirken bende pizza kutularını açtım. Televizyondaki saçma bir belgesele bakarken karnımızı doyurduk. Bir anda aklıma Mert düştü. Kalbim sıkışmaya başladı. Kim bilir bizi ne kadar merak etmişti. İyi ki telefonu sarj etmeyi unutmuştum. Yoksa şu anda kapatarak, kendimi ona karşı daha da ihanet ediyormuş gibi hissederdim. Açık bıraksam, ne diyecektim. Allah'ım yarın olabilecekler gözümün önüne gelirken karnım ağrımaya başladı. Stresten yediğim her şeyi çıkaracaktım şimdi.Mert'in gözünün içine bakarak nasıl bir yalan uydurabilirdim ki? Tüm gece dışarıda kalmamızı, onlara haber veremememizi haklı çıkaracak ne söyleyebilirdim?
Bir süre daha televizyona baktık. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladığında zar zor açık tutmaya başladım. ''İçeride ki odada yatabilirsiniz.'' Atakan'ın sesiyle yayılmış oturuşumu düzelttim. ''Uyumuyorum ki ben. Hiç uykum yok.'' Bana doğru attığı kaçamak bakıştan sonra ''İyi,'' dedi. Hayal'e baktığımda çoktan uyumuş olduğunu gördüm. Arel'in de yarı baygın bakışları yorgun olduğunu belli ediyordu. Sırf az önceki sözümü çiğnememek için kendimi kastım ve uyumamaya çalıştım. Sürekli esnemem Atakan'ın sinirini bozmuş olacak ki sıkıntıyla nefes aldı. ''Uykun var ve sırf bana inat gidip yatmıyorsun. Esneme sesinden yanındakileri uyuttun.''
Yanıma baktığımda Arel'in de uyuduğunu gördüm. ''Nazar var bence üzerimde,'' dediğimde tıslarcasına güldü. Sanırım şansımı daha fazla zorlamamam gerekiyordu. ''Tamam ya,'' deyip ayağa kalktım. ''Yatarız.'' Eğilip Hayal'in yavaşça saçını okşadım. Yarı baygın bakışları beni bulurken ''Yatalım mı?'' diye sordum. Hafifçe başını olur anlamında salladı. Kalkmasına yardım ederken Atakan benden önce ayağa kalkıp önümüzden odaya gitmişti. Kelepçeleri, kırbaçları saklayacak herhalde diye düşünürken gözlerim kısılmıştı. Ağır adımlarla peşinden ilerlerken tekrar koridorda karşılaştık. ''Yatağın üstüne eşofman bıraktım. Kıyafetlerinle yatma.'' Cevap vermemi beklemeden yanımdan geçip gitti. Bu çocuk iyi miydi yoksa kötü mü bilmiyordum ama dengesiz olduğuna emindim.

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now