Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3

84.7K 3.5K 838
                                    

EFLAL

"Ne demek Eflal işleyişi anında kapacaktır."
Serkan Hoca'nın odasından çıktığım gibi Atakan'ın koluna yapıştım. "Avukatlarla büyüyen sensin. Çocuk oyuncağını neden bana verdin?!" Önce kolundaki elime daha sonra bana baktı. "Eğer," diyerek kolunu elimden havalı bir hareketli kurtardı. "Bencilce davranıp beni ortaya atmasaydın, bu iş için gönüllü olacaktım." Dudaklarım hafifçe aralanırken yine bir 'Ha' sesini çıkarmamak için kendimi zor tuttum. Bir çuval inciri ben mi berbat etmiştim yani? "Ama sen tıpkı odaya ilk girerken yaptığın gibi, sadece kendini ve notlarını düşündün. Unuttuğun şeyse senden bir tık daha akıllı olmam." Hem sinirlenmeme hem de savunmaya geçmeme neden olan şey, o kalın dudaklardan çıkan saldırgan kelimeler silsilesiydi.
"Ava giderken avlandın Eflal Bozan."
Bu çocukla uğraşılmazdı. Çünkü haklıydı. Haklı olması daha da sinirlenmeme neden oluyordu. Küstah diye iç geçirdikten sonra saate baktım. Ders yeni başlamış olmalıydı. Burada gereksiz bir insanla vakit kaybedemezdim. Gerisin geri döndüm. Burnumdan soluyarak, her adımımda öfkemi kusarak yürüdüm. Ardımdaki adım seslerini duyamayacak kadar ayaklarımı sert vuruyordum yere. Ses koridorda yankılanıyor ve birkaç saniyeden fazla havada asılı kalıyordu. Sınıfın kapısına geldiğimde gözlerimi kısarak Atakan'a baktım. Elleri ceplerinde, halinden bir hayli memnun tavırlarla bana doğru geliyordu. Bencildim ha. O zaman içeri girerken de onu beklememe gerek yoktu. Kamil Hoca'ya derdini kendi anlatırdı.
Açık olan kapıdan içeriye doğru başımı uzattım. Geç kalınma konusunda titiz olan hocanın tahtaya bir şeyler yazdığını gördüm. Serkan Hoca'nın yanından geldiğini söylesem bile umursamayacağını biliyordum ama bu dersi de kaçıramazdım. Gözlerim ön sırada oturan ekibe kaydı. İçeri girmememi belli eden hareketlerini görmezden geldim. Aklımda bir fikir vardı. Tek ihtiyacım da hocanın kapı kısmına sırtını dönmesiydi. Pusuya yattım ve bingo! Birkaç saniye içinde Kamil Hoca, yazdığı şeyi bırakıp masasına doğru ilerledi. Zaman kaybetmeden kapıya sırtımı döndüm. Birkaç metre ötemde duran Atakan'a sinir bir şekilde gülümsedikten sonra gerisin geri sınıfa girdim. Birkaç adımdan sonra beklediğim ses, amfiyi inletti.
"Nereye gidiyorsun sen?!"
İşte bu kadar. Yakalanmış olmanın verdiği çekingenliği ve ihtiyacım olduğu için kalkmanın verdiği masumlukla "Lavaboya gitmem gerekiyor hocam," dedim. Buna izin vermeyeceğine adam kadar emindim ve ilk kez yerime geçmemi emretmesini istemiştim.
"Geç yerine."
Özür dileyerek Hayal'in yanındaki boşluğa oturdum ve arkama dayanıp Atakan'ın nasıl içeri gireceğini izlemeye koyuldum. Bekledim. Bekledim. Bekledim. Gözlerimi tahta yerine akrep ve yelkovana kilitledim ama içeri giren kimseyi göremedim. Belli ki derse girmekten vazgeçen bir Soylu'yla karşı karşıyaydım. Birde benden bir tık daha zeki olduğunu iddia ediyordu.
Aptal.
Hem aptal hem korkak. Birde küstah.
* *


MERT
"Açmadı mı?"
Kapanan aramanın telefon ekranından silinmesini izlerken başımı iki yana salladım. "Ders başladı sanırım."Eren ellerini montunun cebine soktuktan sonra "Harika. Daha ısrar etmezsin herhalde," dedi. Kamil Hoca'nın geç kalınma konusundaki prensibini hepimiz iyi biliyorduk. Çekeceğimiz nutuktan daha çok, finallerde vereceği düşük notu düşününce ısrar etmek artık mantıklı gelmiyordu.
"Tamam o zaman gidip bir şeyler içelim."
Eren bıkkınlığını belli edercesine bir nefes aldı ve başını geriye doğru attı. Nefesinin havayla buluşmasını somut bir şekilde izledi. Homurdanırken söylediği birkaç kelimeyi, öbeğin içinden çekip çıkardım. "Yalnız kalmayacaksın Eren."Başını hafifçe bana doğru çevirdi. Gözlerindeki imaya "Sen kalmıştın ama," cümlesi eşlik etti. Resmen aylar önceki konuya değinmişti, yarama parmak basmak istercesine.
"İşte o yüzden yalnız kalmana izin vermiyorum."
Gözlerini abartılı bir şekilde devirerek gökyüzüne çevirdi. Bir süre aramızda gergin bir sessizlik oluştu. Doğu'nun diş takırtısı sessizliği yavaş yavaş deldi. İkimizinde bakışları aynı anda titreyen arkadaşımıza kaydı. Ciğerleri nanemolla olan Doğu'yu bu soğukta tutmak eziyetten başka bir şey değildi. Neyse ki Eren'de inadına ara verdi ve "Aynı kafeye gitmeyelim ama," dedi. Hayal'in derste olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşma ihtimalini göze almak istemiyordu. Etrafa göz gezdirdim. Bizim fakülteye en yakın yer, hukukçulara aitti. Sanırım buna da hayır demezdi.
"Tamam, hukuk fakültesinin kafeteryasına gidelim."
Başını omzunun üzerinden geriye çevirip kampusun en heybetli yapısına baktı. Bu üniversite hukuk kısmına ayrı bir önem veriyordu. Bu yapılarıyla bile belliydi. "Tamam. Orası uygun gibi." Kafasında resmen imkânsızı tartıyordu. Doğu yer bulmak için koşar adım yanımızdan ayrıldı. Üşüdüğü saniyeler içinde gözden kaybolmasıyla anlaşılıyordu. Peşinden yürümeye başladık. Eren hala çevreyi kolaçan ediyordu.
"Ömrünün sonuna kadar Hayal'den saklanamazsın."
"Saklanamam ama kaçabilirim değil mi?"
Dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı. Daha sonra da aynı hızla eski haline döndü. "Yalan söyledi abi. Hayatı boyunca benden tek bir gün bile bir şey saklamayan kız, bir çocuk için bana yalan söyledi. Ağırıma gidiyor anlatabiliyor muyum?" Anlıyordum. Nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyordum. Eflal'in yaptığı yıkımın enkazını hala ruhumda taşıyordum.
Burnundan soluyan arkadaşım "Kendimi keriz gibi hissediyorum," diye ekledi dişlerinin arasından. Düşüncelerimin sisinden izin isteyip dikkatimi tekrar Eren'e verdim. Gerçektem yıkılmış bir görüntüsü vardı. "Ben artık Hayal'e nasıl güveneceğim?"Sıkıntıyla iç çektim. Ne diyebilirdim ki. Hala Eflal'e tam olarak güvenemiyordum...
"Zaman... Sadece iyi olacağının ihtimaline sarılarak zamana bırakacaksın. Başka yolu yok."

* *

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now