Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20

57.6K 2.2K 131
                                    

EFLAL

Kıskançlık, içini yiyen duyguyu dışarı yansıtmamak için gülümsemeye çalışırken gözünün sürekli kıskandığın kişiler arasında gidip gelme sanatıdır. Tıpkı şu anda gözlerimin Mert ve Efsa arasında mekik dokurken gülümsemeye çalışmam gibi...
Allah'ım kıskandığım için mi bu kız bu kadar gözüme batıyor, yoksa gerçekten sürekli Mert'e mi bakıyordu. Nedense sürekli gözleri bizim taraftaydı. Sırf Mert'e bakıp bakmadığını anlamak için çocuğu göndermediğim yer kalmamıştı ama hepsinde araya bir şey girmiş Efsa'nın dikkati başka yere kaymıştı. İçimdeki kıskançlık her saniye kendine daha sağlam bir yer yaparken bardağımdaki şarabı daha hızlı içmeye başlamıştım. Bunu fark eden Hayal, ne olduğunu sorgulasa da, şu anda ona bir şeyler açıklayarak avımı kaçırmak istemiyordum.
''Mert, patronun ayaklandı.''
Bakışlarımı Demir Kara ve arkadaşlarının masasına çevirdim. Karısı bahsedilenden çok daha güzeldi. O gümüş grisi elbiseyi ben giysem kesinlikle hastalıklı gibi dururdum ama o, o kadar güzeldi ki...
''Hemen geliyorum,'' diyerek ayağa kalkan Mert, sandalyesinin arkasından ceketini aldı. Gözlerimi üzerine yapışmış, kaslarını ayan beyan ortaya çıkarmış gömleğinden ayıramıyordum. Ceketi havada döndürerek giyerken sırt kasları kasıldı, gömlek daha da gerildi ve o an kalbim benim iznim olmadan çarpmaya başladı. Mert ilk günden beri, fiziki olarak yakışıklı biriydi ama nedense şu aralar daha da fazla dikkatimi çekmeye başlamıştı. Gözlerim anında Efsa'ya kaydı. Yanındaki sarışın kızla hararetli konuşmasının arasında gözleri Mert'in olduğu yere kayıyordu. Ya da ben çakır keyfi olduğum için öyle gördüğümü sanıyordum.
Koluma dokunan biriyle başımı yanıma ne zaman oturduğunu bilmediğim Hayal'e çevirdim. ''Neyin var?'' diye sorduğunda ''Bir şey yok,'' dedim. Hayal dudaklarımı okuduktan sonra Erenleri kontrol etti ve tekrar bana dönüp ''Yüzünde maske olması, sıkıntını saklayamıyor Eflal. Arada sıradaki yapmacık gülümsemelerini saymazsak tüm gece somurttun. Gözlerin sürekli etrafta dolaştı ve Mert'e yapmadığın şey kalmadı. Bir şey olduğunu biliyorum. Hatta birkaç aydır sende bir haller var ama inatla sorularımı geçiştiriyorsun,'' dedi. İlk kez bu kadar uzun bir şey söylemişti. Demek ki birkaç aydır ne hissettiğimin farkındaydı. Evet arada ne olduğunu soruyordu. Ben de okulu, sınavları, asistanlığı bahane ederek bir şeyler uyduruyordum. Sonuçta Mert'i o kızla gördüğümden beri ben bende değilim diyecek halim yok ya...
''Bir şey yok Hayal. Gerçekten. Sadece aklım finallerde. Bursu kaybetmemek için çok yüksek bir not almalıyım. Almalıyız. O yüzden huzursuzum.''
Hayal söylediklerime inanmamış gibi baktı. Sanırım konuyu bir an önce değiştirmezsem, kurcalamaya devam edecekti. ''Ee,'' deyip dudaklarımı kıpırdatarak Arel'in İRON'a gelip gelmeyeceğini sordum. Panikle Eren'e baktı. Göz ucuyla baktığımda telefonuyla oynadığını fark ettim. Bana doğru dönüp gözlerini açarken ''Eflal!'' dedi. ''Ya görseydi?''
''Kim, neyi görecek?''
Doğu'nun cümlesiyle kas katı kesildim. Hayal yüzümün aldığı şekille bir terslik olduğunu anladı. Ürkekçe bakışlarını masaya doğru çevirdi. Doğu hafif kısılmış gözleriyle ''Ne karıştırıyorsunuz siz?'' diye sordu. Eren başını telefondan kaldırıp bize, daha sonra yanında oturan Doğu'ya çevirdi. Bir anda kaşları çatılırken bize doğru döndü. ''Ne oldu?'' diye sorduğunda masanın altından elimin ıslak bir tenle kavrandığını hissettim. Hayal elimi o kadar sıkıyordu ki, biraz daha zorlarsa parmaklarımı kırabilirdi. Ben Mert'e yakalandığımda ne hissediyorsam, Hayal'de Eren'de onu hissediyordu.
Tam açıklama yapmak için ağzımı aralıyordum ki, kurtarıcı meleğim yanımıza geldi. ''Demirler İRON'a geçiyor. İsterseniz bizde gidebiliriz?''
Eren ve Doğu'nun bakışları Mert'e kayınca derin bir nefes aldım. En azından bir süreliğine konu kaynamıştı. ''Fark etmez,'' diyen Eren tekrar bize dönünce hızla başımı Mert'e çevirdim. Kaynamamışta olabilirdi. Allah'ım bu çocuk neden hiçbir şeyi unutmuyordu? ''Bence gidelim. Burası sıkıcı olmaya başladı.'' Başını tamam anlamında sallayan çocuk ''Hadi o zaman,'' deyip masadaki telefonunu eline aldı. Hayal'e dönüp ''Gidiyoruz,'' diyerek elini sıktım. Hala paniği üzerindeydi. Çünkü Eren'in sorgulayıcı gözleri hala üzerimizdeydi.
''O zaman ilk hedefimiz İRON, İleri!''
Doğu heyecanla ayağa kalktı. ''Buradaki görevimiz bittiğine göre,'' diyen Eren maskesini çıkartırken ''Şu lanet olasıca şeyden kurtulalım,'' dedi. Doğu ve Mert'te maskelerini çıkardı. Açıkçası aldığım maskeyi seviyordum. Elbisemle bir bütündü ama sokakta bununla dolaşamazdım. O yüzden bende maskemi çıkardım. Çantamdaki ufak aynada makyajımı kontrol ettikten sonra eşyalarımı topladım. Hep beraber ayaklanıp çıkışa doğru yürümeye başladık.Daha önce alkol kullanmadığım ve kıskançlığım yüzünden içtiğim şarapların acısı şu anda çıkıyordu. Yürürken zorlandığımı fark eden Hayal koluma girdi. Minnet dolu bir şekilde gülümsedim. O sırada, Demir Kara'yı yeni yolcu etmiş Ertan Bey bizi fark etti.Maskesi hala yüzündeydi. Ona rağmen karizması fazlasıyla belli oluyordu. Gözleri çok güzeldi. Tanıdık bir bakışı vardı ve etrafa yaydığı sıcaklık, daha önce yaşamadığım bir duyguyu kalbimde kıpırdatıyordu.
''Gidiyor musunuz gençler?''
Mert öne çıkıp adamın elini sıktı. ''Geceye İRON'da devam edeceğiz efendim. Her şey için teşekkür ederiz.'' Adam cool bir şekilde gülümsedi. Kirli sakallarının arasında beliren inci beyazlığındaki düzgün dişleri, gülümsemesinin daha da parlamasına neden oluyordu. ''Umarım sizin için yararlı bir gece olmuştur.'' Sanırım iş adamlarıyla yapılan konuşmaları kast ediyordu. Ben hepsinde Mert'i ve Efsa'yı takip ettiğim için, pek yararlı bir gece olduğu söylenemezdi ama Doğu'nun ''Fazlasıyla,'' deyip gülmesi en azından bu konuşmaların bazılarımıza yaradığını gösteriyordu.
Ertan Bey, Doğu'nun elini sıktıktan sonra Eren'e yöneldi. ''Sizlerle tanıştığıma çok memnun oldum çocuklar.'' Hayal'in elinin üstüne nazik bir öpücük kondurduktan sonra sıra bana gelmişti. İlk tanıştığımızdan daha dikkatli bakıyordu bana. Nedense tedirgin olmuştum. Tam bir centilmen edasıyla elimi öpmek için eğilirken ''Umarım tekrar görüşürüz,'' dedi. Bu daha çok görüşeceğimizi şimdiden haber vermek gibi olmuştu. Ürperdim. Cılız bir sesle ''Umarım,'' derken cırtlak bir ses kulaklarımda yankılandı.
''Baba!''
Ertan Bey, kızının bize doğru geldiğini görünce elimi bıraktı. Bıkkın bir nefes alıp kızına doğru döndü. ''Topluluk içinde ne zamandan beri sesimizi yükseltiyoruz kızım?'' Hafifçe kaşlarım çatıldı. Sanırım nezaket kuralları konusunda fazla otoriterdi. Efsa yanımıza gelip ''İRON'a geçtiğimizi haber vermek istemiştim,'' deyince şu ana kadar yaşananların sadece bir fragman olduğunu anladım.
* *
Şık bir sokağın yanından geçtik. Kuyruk o kadar kalabalıktı ki, başını göremiyordum. ''Bu kadar insan neyi bekliyor ya?'' diye kendi kendime düşünürken Mert çarpık bir şekilde gülümsedi. ''İRON'a girmeyi.'' Gözlerim fal taşı gibi açılırken arkaya dönüp kuyruğa tekrar baktım.''Orası kulübün girişi. Arabasını valeye bırakan içeri girmek için kuyruğa geçiyor.'' Tekrar önüme döndükten sonra ''Peki biz nereye gidiyoruz?'' diye sordum.
''Zaten içeri girip eğleneceğiz. Çalışma arkadaşlarımı daha fazla ezemem. Aracımızı otoparka kendimiz park ederiz.''
Doğu ''Sakın bizi arka kapıdan sokacağını söyleme,'' dediğinde hevesinin kırıldığı sesinden belli oluyordu. Mert bıyık altından gülümseyerek geniş otoparka girdi. ''Sizi kuyruğa bile sokmadan içeri sokacağım. Daha ne istiyorsun?'' Doğu'nun iyice suratı düşmüştü. Arabayı uygun bir yere park ettik. Elbise el verdiğince hızlı bir şekilde arabadan indim. İçerisinin müziği dışarı kadar çıkıyordu. Özellikle de arka kapı olarak düşündüğüm kapının açılıp kapanmasıyla...
İçim kıpır kıpırdı. Bir an önce içeri girip, o şahane atmosferin bir parçası olmak istiyordum. ''Bu taraftan,'' diyen Mert bize öncülük yaparken yürümeye başladım. Kulübe gelene kadar içkinin tesiri azalmıştı ama bu seferde topuklu ayakkabılar ayağıma vurduğu için rahatça yürüyemiyordum. Hatta o kadar kötü bir haldeydim ki, sürekli ayaklarım bir yere takılıyor, son anda dengemi sağlıyordum. Aklıma böyle bir yerde yere kapaklanırsam yaşayacağım utanç geldi. Dehşetle iç çekerek Hayal'e baktım. O da benimle aynı dertten mustarip gibi duruyordu. Ona işkence yapmamak için adımlarımı hızlandırıp Mert'in koluna girdim. Bakışları önce koluna sonra bana kaydı. Açıklama yapmak yerine gülümsedim. O da keyifli bir şekilde dudaklarının kenarını milimetrik bir şekilde kıpırdattı.
''Nereye gidiyoruz?''
Omzumun üzerinden Doğu'ya baktım. Sürekli arkada kalan bir yere bakıyordu. Mert geriye dönme zahmetinde bulunmadan ''Kuyruğa sokmayacağım demek, arka kapıdan içeri gireceğiz demek değil Doğu.'' dedi. Gözleri fal taşı gibi açılan çocuk ''Valla mı?'' diye sordu. Eski heyecanı yerine gelmişti. Belki de hayatımızda ilk ve son kez, zenginler gibi hissedecektim. Bu anın tadını doya doya çıkarmak istiyordum. Duruşumu düzelttim, sanki kraliyet ailesinden biriymişim gibi dikkatli bir şekilde yürümeye başladım. Kalabalık kuyruğun yanından geçerken tüm gözlerin üzerimize çevrildiğini hissediyordum. Neredeyse her köşe başında iri yarı siyah takım elbise giyen adamlar vardı. Kırmızı bantlarla kapatılmış girişin önünde duran kel adam, bizi park etmesiyle bandı açtı.
''Hoş geldin Mert,''
''Hoş bulduk abi,'' Mert önden girmemiz için kenara çekildi. ''Seni ailemle tanıştırayım,'' deyip biz bandın arkasına geçerken tek tek isimlerimizi saydı. Adam samimi olduğunu düşündüğüm bir bakışla başını salladı.
''Memnun oldum çocuklar, hoş geldiniz.''
Hoş bulduğumuzu söylerken kel adam tekrar Mert'e döndü. ''Cem Bey, sizin için bir loca ayırttı. Hadi geçin. İyi eğlenceler.'' Allah'ım bunlar nasıl patrondu? ''Birazdan yanına gelirim abi,'' diyen Mert tekrar girmem için kolunu uzattı. Gülümseyerek koluna girdim. Böylece güzelim kulüpte topukluların gazabına uğrayıp yere düşme ihtimalini sıfıra inmiş oldum.
Davulun sesi gerçekten uzaktan hoş geliyordu. Kulübe girdiğimiz gibi kalbim kulaklarımda atmaya başladı. İnsanların burada eğlenebilmesi için kesinlikle akıllarının başında olmaması gerekliydi. Mert bir şey söyledi ama ben dudak okuma konusunda becerikli olmadığım için tek bir kelimesini bile anlamamıştım. ''Anlamadım?'' diye bağırınca Mert kulağıma yaklaşıp ''Bir süre sonra alışırsın'' dedi. O kadar çok mu belli etmiştim müzikten rahatsız olduğumu. Yalnız kulüp hayal ettiklerimden de güzeldi. O kadar büyük ve şıktı ki, sanki her yer elmaslarla kaplanmış gibiydi. Gözlerimi mekanın içinde dolaştırdım. Eğlenen insanlar ya müzikten ya da içtikleri şeylerden sarhoş olmuş gibi çılgınlarca dans ediyorlardı. Ortam gerçekten sıcak gözüküyordu.
Bir anda elim kavrandı. Bakışlarım önce kenetlenmiş ellerimize daha sonra Mert'e kaydı. O ise bana bakmıyor bizimkilere bir şeyler söylüyordu. Bu dokunuş nedense daha hızlı soluk alıp vermeme neden olmuştu. Mert beni çekiştirerek merdivenlere doğru yürümeye başladı. Ayaklarım onun beyninin verdiği komutlara uyuyor gibiydi. Boştaki elimle elbisemi toparladım ve dikkatli bir şekilde Mert'in peşinden merdivenlerden indim.
Şu anda o sıcağı iliklerime kadar hissediyordum. İnsanlara çarpmamaya gayret ederek yürümeye çalışırken Mert'in bir yere selam verdiğini fark ettim. Kime verdiğini görmek için başımı çevirdiğimde patronu ve arkadaş grubunu fark ettim. Mert elimi hiç bırakmadan bizim için ayrılan locaya doğru ilerledi.
''Siz oturun, ben geliyorum.''
Elimi bırakıp insanların arasına karıştı. Bir süre arkasından baktım. Gözden tamamen kaybolunca locadaki yerimi aldım. Müzik ilk andaki gibi rahatsız etmiyordu ama sıcak tam anlamıyla işkenceydi. Sanki dans eden insanlar mekanı ateşe vermişti. Buna rağmen havasız olmayan mekanın tavanında gözlerimi gezdirdim. Nefes kesici bir şölen...
''Alın bakalım.''
Başımı önüme eğdiğimde masanın üzerinde kocaman, içi çeşit çeşit içkiyle dolu, buzlu bir kova beni selamladı. Mert'e baktığımda masayı çerezlerle doldurduğunu gördüm. Sanırım servis konusunda da arkadaşlarını ezmek istemiyordu.
''Oğlum biz bunların hepsini içersek, evin yolunu bulamayız.''
Mert çarpık bir gülümsemeyle viski olduğunu düşündüğüm şişeyi eline aldı ve tam bir profesyonel gibi bardaklara doldurdu. Balodaki şarabın etkisi azalmış olabilirdi ama hala damarlarımda dolaştığını hissediyordum. Şimdi bir de bu viskiyi içersem neler olabileceğiyle ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Mert herkesin önüne bardağını koydu. Daha sonra kendininkini eline alıp tokuşturmak için havada bekledi.
''Ben pusulanız olurum. Şerefe.''
Soğuk camı parmaklarımın arasına aldım. Bardağımı diğer bardaklarla temas ettirdikten sonra dudaklarıma götürdüm. Kokusu şaraptan daha keskindi. Bir yudum aldığım an dilimde dolaşan acı ve yakıcı hisle yüzümü buruşturdum. Zar zor aldığım yudumu yuttum. Viskinin mideme ulaşana kadar izlediği yolu parmağımla gösterebilecekmişim gibi hissediyordum. Bir anda izlendiğimi fark ettiğimde bakışlarımı Mert'e çevirdim. Yüzündeki tebessüme anlam veremiyordum. Yine de hafifçe gülümsemeye çalıştım ama hala viskinin acısını boğazımda hissediyordum. Çivi çiviyi söker hesabı bir yudum daha aldım. Sonra bir yudum daha...
O sırada çaprazımızdaki locada oturan grup tüm tüylerimi dikmişti. Efsa'nın sırtı dönük olsa da varlığı huzursuz olmama yetmişti. Sırf o kızı düşünmemek için viskimi fondip yaptım. Artık ne ağzımın içini ne de boğazımı hissediyordum. Tek hissettiğim şey yavaş yavaş artan sıcaklıktı. Sanki midemde bir yangın başlamış, etkisi her geçen saniye biraz daha vücuduma yayılmıştı. Anlam veremediğim bir enerji, ruhumu kaplarken burada dans eden insanların nasıl bu kadar rahat olduğunu anlamıştım.
Sanırım bende dans etmek istiyorum.
Dans konusunda ne iyi ne de kötüydüm. Bu kadar insan içinde daha önce dans etmemiştim ama şu anda edebilecek kadar cesur hissediyordum.
Ayağa kalktım. Gözümün hafifçe kararmasıyla sendeleyince birinin belimden kavradığını hissettim. ''Eflal,'' Mert'in telaşlı sesi nedense gülümsetmişti. Benim için endişelenmesi, benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu. ''Mert'' diyerek gülümsedim. Bana çok kötü bir şey yapmışım gibi bakıyordu. ''Sanırım daha fazla içmemelisin.'' İşte Mert Sezgin. Her zamanki otoritesini konuşturdu. ''Tamam,'' deyip gülümsedim. Zaten daha fazla içmek gibi bir derdim yoktu. Ben dans etmek istiyordum ama etraf o kadar dönüyordu ki bunu tek başıma yapabileceğimi sanmıyordum. Mert'in elini tutup ''Hadi dans edelim,'' diyerek locadan indim. Bu sefer onu çekiştiren bendim. İstese ayak direr beni de yerimden kıpırdatmazdı ama o peşimden gelmeyi tercih ediyordu. Ya olayın şokuyla... Ya da isteyerek...
Kalabalığın içine sızdık. Uygun bir yerde afallamış bir şekilde bana bakan çocuğa doğru döndüm. Hafif hafif dans etmeye başladım. Mert ise sopaya takılmış gibi dimdik duruyordu. Ona doğru yaklaştım. İlk kez kendimi bu kadar cesur hissediyordum ve bu halimden korkmuştum. Her şeyi yapabilecekmişim gibi hissediyordum.
Müzik gittikçe hızlanıyordu. Damarlarımda dolaşan alkol etkisini gösterdikçe daha da rahatlıyordum. Mert'te birazda olsa ortama ayak uyduruyordu. O kadar yakın dans ediyorduk ki dışarıdan bakan birinin gecenin nasıl sollanacağını tahmin ettiğine emindim. Aklıma gelen delice fikirle Mert'e tutunup parmaklarımın üzerine çıktım. Ayakta zor duruyordum. Mert belimden beni desteklerken neredeyse burunlarımızın ucu birbirine değecek mesafede bakışıyorduk. Kalbimin hiç bu kadar hızlı çarptığını hatırlamıyordum. Nefesi yüzüme çarptıkça içimdeki yangının daha da alevlendiğini hissediyordum. Onu söndürmek için ıslak bir şeye ihtiyacım vardı. Belki su, belki de Mert'in o muhteşem dudaklarının bana bahşedeceği bir öpücük...
''Bu gece senin olmak istiyorum Mert Sezgin''

* * *

MERT

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now