Bir taş kadar uzak

1.8K 230 241
                                    

***

Bu bölüm çok sevgili okurum
Melis için gecikmiş doğum günü hediyesidir.
28 Mart'ta yetiştiremediğim için affet beni. Umarım sevdiklerinle sağlıklı ve huzurlu nice mutlu senelerin olur. Yeni yaşın sana güzellikler getirsin ve sevdiklerin hep bir taş kadar uzağında olsun.
İyi ki doğdun ♥️

***

Panik en büyük düşmandır bazen. Büyük bir problemle karşı karşıya kaldığınızda onu yenecek gücünüz olsa bile panik yakanıza yapıştığı anda dengeler bozulur. Elleriniz buz keser ve bir çöp bile tutamayacak hale gelip titreme konusunda dizlerle yarışır. Adımlarınız birbirine dolaşır, tökezler ve belki de yere kapaklanırsınız. Bir bakmışsınız düşünceler birbirini kovalamış, odak noktası anlamsız bir korkuya dönmüş ve sadece ne yapacağım gibi sorular kalıvermiş size.

O gece Jongin'in dudaklarından ayrılırken düşmanıma yakalanmak üzereydim. Dilindeki zehri fark ettiğim anda paniğin elleri sarmıştı boğazımı. Ama sonra bir şey oldu. İçten içe bildiğim bir gerçek yüzüme bir bardak soğuk su fırlatıverdi. Zehirler... konu zehirler olduğunda benim kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.

Ne demişti Jongin? 'Gördüğünden çok daha güçlüyüm çünkü gücümün farkındayım.' O zaman elleriyle bir kurdun boynunu kırması bana imkansız geldiği için söylemişti bunu. Şimdi ise onu daha iyi anlıyordum. Çünkü aynı durumdaydım. Önümde bir sorun vardı ama ben bu sorunla baş edebilecek kadar güçlüydüm. Ayrıca bunun farkındaydım ve o an için bu farkındalık paniği yakamdan bir toz zerresiymiş gibi silkelemişti.

Soğukkanlı davranmam, iyi bir plan yapmam ve ailemi korumam gerekiyordu. Jongin'in dudaklarından ayrıldığımda birincisini halletmiştim. Aldığım zehir tadını belli edecek hiçbir şey yapmadım. Aksine, bir öpücükle sarhoş olmuşum ve o sırada bu öpücükten başka hiçbir şey düşünemiyormuşum gibi dudaklarına ikinci kez eğilmiş, küçük bir öpücük daha bırakmıştım.

Zehri tanıyordum. Soobin'in geceleri üzerimde kullandığı zehirdi bu. Bilinci açık tutup vücudu felç eden bir zehir. Belki kullandıkları çiçek özlerinin oranları daha farklıydı ama etkisi aynıydı işte. Ayrıca şaraba karıştırdıkları için zehrin o ekşimsi ve keskin tadı şarabın yıllanmış, değerli ve nadide bir şarapmış gibi algılanmasını sağlıyordu. Jongin'i ve diğerlerini koruma içgüdüme öylesine tutunmuştum ki eski anılarımın da ayağıma dolanmasına engel oldum. Tüm konsantrasyonum sevdiklerimi korumaktaydı. Dahası bu savaşta düşmanlarıma karşı gayet öndeydim. Sakindim, zehri tanıyordum ve onlar bildiklerimden habersizdi. Şimdi bunları onlara karşı akıllıca kullanma vaktiydi.

"Tadını beğenmiş gibisin." Ben bir plan yapmakla uğraşırken yanımdaki kadın da boş durmuyor beni sıkıştırmaya devam ediyordu. "Çok özel bir tadı var. Size pahalıya patlamış olmalı." Gülümseyerek söylediğimde kadının bakışları alfasını bulmuştu. Bunu bekliyormuşçasına o da lafa girdi.

"Kıymetli bir hazine olduğundan küçük şişeyi açmıştık ama yanımızda bir büyüğü de var. Madem bu kadar beğendiniz, Alfa Jongin ve sürüsüne değer. Diğerini de açalım." Bir baş hareketiyle sürüsündeki gençlerden birine komut verdiğinde Jongin hala düğmelerimi sayıyordu. Açık bir tane bile kalmadığından emin olmaya çalışıyordu ve diğerlerinin üzerimde gezen parmaklarını izlemesini de umursamıyor gibiydi.

"Çok naziksiniz. Ancak ziyaretinizi neye borçlu olduğumuzu merak ediyorum. Taşı göstermek için mi geldiniz yoksa başka şeyler de mi var?" Jongin direkt olarak çaprazımızda oturan adama dönerek sorduğunda sırtımı göğsüne yaslamıştı.

Flirt With Death ~ Sekai Where stories live. Discover now