Hayatımın Güneşi

1.1K 135 642
                                    

Kulaklarımdaki uğultu, kalbimdeki ağırlık ve ara ara yüzüme dökülen damlalarla Jongin'in beni attığı derin uykudan uyanır gibi oldum. Tamamen uyandığımı söylemek doğru olmazdı çünkü ne gözlerimi açabiliyor ne de konuşabiliyordum. Fakat hissettiklerim tanıdıktı. Kucağında baygın ve hareketsiz yatarken, kolları beni sımsıkı sarmışken, içinde olduğum kafes tanıdıktı.

Titreyen ben miydim yoksa kendisi miydi? Bilemiyorum. Fakat canımın acısının onunkine de eş olduğunu hissediyordum. Yüzüme dökülen gözyaşları bunun habercisiydi.

"Alfa, dur artık. Sonsuza kadar devam edemezsin buna." Chanyeol'un sesiydi bu. Bir iki adım attığını duydum ama sonrasında Jongin'in sesi tam da kulağımın üzerinde yankılanmıştı. "Yaklaşma dedim sana! Düşünüyorum."

Sesini daha önce hiç böyle duymamıştım. Karmakarışıktı. Üzgün, umutsuz, çaresiz, öfkeli, korku dolu...

"Hepimizi aynı anda uykuda tutamayacak kadar yorgunsun. Deneme artık, kabullen." Chanyeol tekrar konuştu ama Jongin'in sesi bu sefer hiç duymadığım kadar hiddetliydi. "SUS!" Bağırdıktan hemen sonra bir ses yükseldi. Biri düşmüş, beraberinde bir şeyleri de sürükleyip kırmış gibi bir sesti.

"Ayağıma dolanmayın dedikçe dibimde bitiyorsunuz. Yeter artık. Kendimi bile duyamıyorum. Susturamadığım yüzlerce ses var zaten içimde. Bir de sizi mi dinleyeyim?" Bu sefer sesi kısılmıştı. Kendi kendine konuşuyordu. Zaten odada nefes alan birçok bedene karşılık ona cevap verebilecek kimse yoktu. Herkesi uyutmuştu. Fakat Chanyeol haklıydı. Herkesi ayna anda uykuda tutamayacak kadar bitkindi Jongin. Bu yüzden uyanıyordum. Diğerleriyle uğraşırken beni gözden kaçırmıştı.

Gözlerimi yavaşça açtım. Göğsüne yaslı başımı hiç kımıldatmadım. Ensemin altındaki kolu beni destekliyordu. Kütüphanedeydik. Yere oturmuş, sırtını arkasındaki dolaba yaslamıştı. Gözleri kapalıydı. Kucağında ben yokmuşum gibi, etrafta yere yığılmış diğerleri yokmuş gibi, hepsini uykuda tutmak için gücünü kullanırken bir yandan da kendisiyle savaşmıyormuş gibi... Çatık kaşlarıyla öylece duruyordu. Karar vermeye çalışır gibiydi. Ne düşünüyordu, ne yapacaktı bilmiyordum. Ama bu yaptığına bir son vermeliydi.

O an onunla konuşmak istedim. Fakat beni derinden sarsan bir şey oldu. Hatıralarım dört bir yandan sardı beni. Sanki hepsi gözlerini dikmiş doğru anı bekliyordu. İçlerinden sadece biri, zihnimi tamamen ele geçirmeyi başardı. Onun kollarındaki ilk gecem...

Zehirli şarabı içmiştim ve kendi kendine konuşurken onu dinliyordum. Şarabın etkisiyle bayıldığımı ve uzunca bir süre uyuyacağımı sanıyordu. O gece öyle çok rahatsız etmişlerdi ki onu 'Şarabı saklayayım da canımı sıktıklarında hepsini uyutur kafa dinlerim.' demişti. Bazen yalnız kalmak istediğini ve buna ihtiyaç duyduğunu biliyordum. Şimdi olan da buydu. Fakat beni asıl sarsan sonrasında söyledikleriydi. 'Sen de şimdi bunu bahane eder hemen kaçarsın yarın. Ama gitmeni istemezsem sana da içiririm. Uyursun böyle sonsuza kadar.'

Jongin o zaman öylesine söylediği şeyleri şimdi gerçekten de yapıyordu. Canını sıkanları uyutmuş kendi içine kapanmıştı. Gitmemi istemiyordu ve beni uyutmuştu. Ve tüm bunlar için şaraba da ihtiyacı yoktu.

Gözlerimden bir iki damlanın döküldüğünü hissettim. Ama hareket edecek gücüm yoktu sanki. Zorlukla yutkundum, ağzımda iğrenç bir tad vardı. Bizi bu hale getiren ben miydim? Tüm suçlu ben miydim? Ben böyle olsun istememiştim ki!

"Jongin?" Adı dilimden zar zor çıktı. Şaşırdı, gözleri yavaşça açıldı ve bana baktı. Biliyordum ki yüzü yüzümün yansıması gibiydi. Biliyordum ki ben nasıl harap olmuşsam kendisi de öyleydi. "Sonsuza kadar uyutacak mısın beni?" Gözlerimin içine baktı. Bir şey söyleyemedi.

Flirt With Death ~ Sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin