Kaybolmuş gibisin

1.9K 240 185
                                    

Ölüm katılığı vardı üzerimde. Omuzlarım hiç olmadığı kadar gergindi ve titremesin diye kastığım bacak kaslarıma kramplar giriyordu.

Sanki arkamda beni takip eden bir gölge vardı da ensemi bir bıçakla dürtüyordu.

Kafamı istemsizce öne eğmiştim çünkü hiçkimseyle göz göze gelmek istemiyordum. Düşünmek ve paranoyaya bağlamak, etrafımdaki bakışlardan farklı anlamlar çıkarmak ve kuşkularımda boğulmak istediğim son şey bile değildi. Evet işte bu yüzden yol boyunca hiçkimseye bakmamış, hiçkimseyle konuşmamıştım.

Festivale döndüğümüzde Jongin herkesi toparlamış, eve dönmemiz gerektiğini söylemişti. Bu çok can yakıcıydı ama neden canımın yandığını anlayamazsınız. Zaten benim de bunu anlatacak ne gücüm ne de bir kelimem var. Bu yüzden söylediği şeyi aynen yazacağım. Belki bana hak vereceksiniz belki de içinizden 'Beter ol!' diyeceksiniz ama bunu söylemeden önce çok üzgün olduğumu ve o cümleyi duyduğumda büyük bir taş yutmuşum da göğsüme takılmış gibi kaskatı bir halde kalakaldığımı bilin.

Jongin herkesi bir araya toparladı ve "Gidiyoruz." dedi. "Chanyeol'un misafiri sonunda evine dönüyor. Gidelim de dinlensin. Onun için uzun bir yol olacak."

Chanyeol'un misafiri. Sonunda. Evine dönüyor.

Söyleyecek tek bir kelimem bile yoktu. Dahası buna kızmaya ya da üzülmeye de hakkım yoktu. Biliyorum.

Diğerleri üzerimdeki ağırlığı fark etmiş gibi hiç soru sormadı. Belki de gideceğim için mutlu olanlar vardı. Tek bildiğim ise aralarında buna sevinenler varsa da Chanyeol'un onlardan biri olmadığıydı.

Sessizce eve döndük. Salona girer girmezse herkes farklı koridorlara yönelip ortadan kayboldu.

Chanyeol ile bir süre birbirimize baktık. Yalnız kaldığımız için daha rahat olmamız gerekiyordu ama üzerimde apansız bir gerginlik vardı işte.

"Ne diyeceğimi bilemiyorum." Fısıltısı zar zor kulaklarıma çarptığında başımı iki yana sallamıştım. "Hiçbir şey söylemesen daha iyi olur aslında." Sesim bana bile yabancı geldiğinde Chanyeol kararsız olsa da uzatmadı. Ben de bana ayırdıkları odaya hızlı adımlarla çıktım. Zaten eşyalarım valizimdeydi ama ben kendimi oyalamak için tekrar eşyalarımı toplamaya başladım.

Üzerimdeki paltoyu çıkartırken ceplerindeki ağırlıklar beni aniden durdurmuştu. Sahi, Jongin'in eşyaları bendeydi. Kurcalamak ya da ona teslim etmek arasında karar vermeye çalışırken karşı karşıya gelmemizin şimdilik hiç iyi olmayacağını düşünüp bundan hemen vazgeçtim. Ancak bir başkasına verebilirdim değil mi? Chanyeol'e alfasına teslim etmesi için verebilirdim. Ama içimdeki merak duygusu da biraz kurcalamaktan zarar gelmeyeceğini söylüyordu.

Sonuç olarak ceplerimdekileri yatağın üzerine dökmeye başladım. Paltonun bütün cepleri doluydu bu yüzden paltoyu ters çevirip yatağın üzerine silkelemek zorunda kalmıştım. Acele ediyordum çünkü Jongin ya da bir başkası bunları geri almak ya da tamamen başka bir sebeple buraya gelebilirdi. Jongin'in eşyalarını kurcalarken yakalanmaksa bu sefer içinden kurtulamayacağım bir rezillik olurdu. Bu yüzden olabildiğince çabuk hareket etmeliydim.

Çoğunlukla farklı yapılarda ve boyutlarda kağıtlar vardı. Kağıtların üzerindeki yazı ve sembollerden bir şey anlamadığım için onlarla fazla ilgilenmedim. Küçük siyah defteri elime alıp karıştırmaya başladım. Not defteri gibiydi ama garip olan her satırda bir ismin yazıyor oluşuydu. Bu böyle sayfalarca sürüyordu. İsimlerin hiçbiri tanıdık olmadığı için merakla en son sayfayı açtım. Ancak son sayfa boştu. Hatta ondan önceki yaklaşık bir beş sayfa da öyle. İsim listesi bir yerde bitiyordu ve gerisi boştu işte. Defterden hiçbir anlam çıkaramadığım için onu bırakıp diğer şeylere göz gezdirmeye başladım.

Flirt With Death ~ Sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin