Zırhım yaralı, ruhum yamalı

1.9K 222 187
                                    

Uzun zaman sonra birine ilgi duyunca insan korkunç bir ikileme düşüyor: çok kısa sürecek bir duygusal ya da fiziksel tatmin için kalbimin bir kere daha kırılmasına izin mi vereyim yoksa beynimin hala çalıştığını kanıtlamak için kaçayım mı?

'Kaçmak korkakların ve zayıfların işidir!' diye azarlayan sesleri duyabiliyorum. Ben korkak mıyım? Zayıf mıyım? İkisi de olabilirim. Bilemiyorum. Nasıl güçlü olunur ki zaten? Hatta güçlü ne demek ondan bile emin değilim ben!

Yolda yürürken birden bacağını koparacak bir kazaya bulaşman, doktor randevunda kanser olduğunu öğrenmen, torpilin olmadığı için iş bulamaman ya da çalıştığın iş yerinin bulunduğu bölgenin alfasının seni istememesi, sırf o bölgeden geçmek için izin almak zorunda kalman, hatta orada nefes almak için kira vermen, dünyadaki çoğu kişi gibi yalnız hissetmen, anlaşılamadığını düşünmen, ara sıra akşamları gelen gelecek kaygısı, 'ne oluyorum, nereye gidiyorum?' hissi... Onca olumsuzluğa rağmen kafayı yememek mi güçlü olmak yoksa inat edip başa çıkmaya çalışmak mı? 'Yıkılmadım ayaktayım' sözündeki ayakta olma fiili yeterli midir insan için? Yoksa yürümesi de mi gerekir? Hoş, ben ayakta bile değildim ki! Rezalet! Gerçek manada söylüyorum. Jongin'in üzerinde boylu boyunca uzanırken ve bana dokunduğu için felç olan beynimin işlev göstermesini beklerken yeterince acınası değil miydim?

Aferin bana. Bunca zaman yalnız kalmayı başar ve yaşadığın bütün o acılara karşı kendine bir söz ver sonra da bir alfanın dokunuşlarında eri! Hatta öyle bir eri ki yok ol! Öyle yok ol ki tek bir toz zerren bile kalmasın Jongin'in kolları arasında!

Kendimden nefret ediyordum. Tam da o an öyle büyük bir tiksinti kaplamıştı ki vücudumu üzerine kusmadığım için Jongin fazlasıyla şanslıydı.

İkilemde kalmak istemiyordum ki ben! Şimdiye kadar etrafımdaki alfaları nasıl reddetmeyi başardıysam şimdi de Jongin'i reddetmeliydim. Onda farklı olan neydi ki? O da bir alfaydı işte. Belki diğerlerinden daha yakışıklıydı, belki diğerlerinden daha iyi hissettiriyordu kabul, ama diğerlerinden daha güçlü olduğunu da göz önünde bulundurmalıydım. Beni paramparça edebilirdi.

Ruhumu zorla yamalamıştım ve Jongin'den sonra artık dikiş tutar mıydı bilemiyorum. Bu yüzden, ne kadar istersem isteyeyim, bana dokunmasına izin veremezdim. Zira kişinin bedeni onun zırhıdır ve ben kendi zırhımın çok da sağlam olmadığını biliyordum.

Beni Jongin'e iten şey de zırhımı geçip ruhuma varan dokunuşlarının güzelliği, şiddeti ve tehlikesinde gizliydi sanırım.

Çünkü Jongin, bana dokunuyordu...
ama bana dokununca, içimde uçuşan notaları, intihar eden tedbirleri hiç bilmiyordu.

"Bırak beni Jongin." İçimdeki fırtınadan kopup söylediğimde kolları ve bacakları arasında tutsaktım. Parmak uçları tenimi okşuyordu, gözleri gözlerimdeydi.

"İstesen de sende yaralar açıp o yaralara elimi sokacak değilim Sehun. Ne kadar acıttığını gerçekten öğrenmek mi istedin yoksa sadece bana olan şiddet eğilimini meşrulaştırmaya mı çalışıyorsun bilmiyorum ama... dün gece bir istisnaydı. Onun dışında kafamı saatlerce kapıya vursan bile bana zarar veremezsin." Farklı şeylerden bahsediyorduk. Aklımda dolaşıp duran şeylere dair en ufak bir fikri bile yoktu.

"Sen bana zarar veriyorsun ama. Bırakmanı söylemiştim. Neden dokunuyorsun bana?" Acınası bir sesle söylediğim için kendime kızıyordum ama daha acınası olan şey içimde sözlerimle birlikte duraklayan parmakların tekrar hareket etmesini isteyen bir tarafın olmasıydı.

"Sana dokunmam mı sana acı veriyor?" Kafası karışmıştı. Bakışlarından anlayabiliyordum ve sonunda ilk defa aynı anda aynı şeyi yaşıyorduk. Çünkü ben de karman çormandım.

Flirt With Death ~ Sekai Where stories live. Discover now