4. Bölüm

409 71 67
                                    


beş

Casi Cielo'ya üçüncü ziyaretleriydi. Jeongguk Taehyung'un bir diğer binayı hiç ziyaret etmediğini fark ettiğinde bu aralarındaki bir diğer sessiz, dile getirilmemiş anlaşmaya dönüştü.

Bunu kanıtlayamazdı, tam olarak değil. Çünkü, bildiği kadarıyla, Taehyung diğer binaları da ziyaret etmişti. Ancak Taehyung'un o turuncu renkteki üçüncü binaya daha sık gittiğinin de farkındaydı. Bundan Taehyung'a ya da herhangi birine iki temel neden yüzünden bahsetmedi. 1) İnsanların sırlarını ortaya çıkarmak onun haddine değildi, özellikle kendisi bu kadar büyük bir sırrı çok uzun zamandır içinde taşırken. 2) Jeongguk da geldiğinden beri başka bir binayı ziyaret etmekle uğraşmamıştı.

Dikkati bu konuda Taehyung'un üzerine çekmek demek, kendisini de sorgulaması anlamına gelecekti.

Sadece ve sadece bu nedenler yüzünden, Seokjin'in evine gitmeyi reddetti. Bunun Seokjin'in söylediği sözlerle, bu sözlerin nasıl Jeongguk'un tenine, zihninin duvarlarına kazındığıyla, bu sözlerin ne kadar inatçı olup gece uykusunda bile onu terk etmediğiyle bir ilgisi yoktu. Farklı bir binaya gitmek bir gereklilikti. Dünyanın sonu geliyordu. Bütün vaktini tek bir insan üzerinde harcayamazdı, o insan ne kadar tatlı olursa olsun.

Şimdi karşısında durduğu bina Seokjin'in yaşadığı yerin iki yanında, açık yeşil ve dışı bir sarmaşıkla sarılı bir binaydı. Başta, hayat dolu siteye kıyasla bu binanın terk edilmiş olduğunu düşündü. Ancak daha yakından incelediğinde sarmaşığın yalnızca bir çizimden ibaret olduğunu fark etti. Binaya girmeden önce çok uzun bir süre orada dikilip dışarıdan izledi. Bir insanın yapabileceği şeyler onu hayretler içinde bırakmıştı. Kendi içinde bir parça bile yaratıcılığı yoktu. Eğer okuldaki yetenek gösterilerinden herhangi birinde yer alsaydı, yapabileceği tek şey insanların suratına, eksiksiz, hangi bölümde kaçıncı cümle olduğunu kusursuzca hatırlayarak İncil'deki ayetleri bağırmak olurdu. Bir zamanlar bu ona gurur verirdi, bunu yapabiliyor olmak.

Ancak şimdi karşısında duran devasa sarmaşığa bakmak onun... Sanki bir şeyleri kaçırmış gibi hissetmesine neden oluyordu.

Hiç tereddütsüz binaya girdi ve bu defa sol tarafında kalan kapıdan başladı. Seokjin'le olan kargaşanın içine onu düşüren şey sağ tarafındaki kapı olmuştu geçen sefer. Bunun herhangi bir mantığı var mıydı? Muhtemelen hayır. Kesinlikle hayır. Ancak gökyüzü yalnızca birkaç gün sonra tepelerine çökecekken mantıklı düşünmesine ne gerek vardı?

Sol tarafındaki kapıyı gereksiz bir özgüvenle, meydan okur bir havayla çaldı. Şu an yaptığı yalnızca bir gösteriden ibaretti, bunu çözmüştü. İçten içe, başının dönmesine neden olacak kadar titriyor oluşunun bir önemi yoktu. Önemli olan dışarıdan nasıl göründüğüydü. İletilmesi için gönderilen mesajı teslim etmeye hazırdı.

İçeriden bir cevap gelmeyince kapıyı tekrar çaldı.

Kapı açılmadı ancak arkasında bir hareketlilik oldu ve kilit sesi duydu. Ancak seslerin hepsi kesildiğinde kapı hala kapalıydı, Jeongguk ise tekrar çalmak için harekete geçmedi.

"... Evde kimse var mı?"

"Ne istiyorsun?"

Kapının diğer tarafındaki ses tamamen kayıtsız ve tamamen alakasız arasında bir yerdeydi. Bu, kısa bir an için, Jeongguk'u düşüncelerinden koparıp, kendisini karşısındaki insanın yerine koymasına yol açtı. Bu kadar kayıtsız olmak ona nasıl hissettirirdi, merak etti. Muhtemelen nefret ederdi.

"Ruhunuzun kurtuluşunu konuşmak için birkaç dakikanız var mı?"

Daha sorusunun sonunu getiremeden araya giren bıkkın bir inleme, Jeongguk'un betinin benzinin atmasına ve sertçe yutkunmasına neden oldu. Basan sıcaktan boynunun kızardığını hissedebiliyordu. "Siktir, gerçekten bunun için vaktim yok."

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now