36. Bölüm

382 68 103
                                    


taşın kuvveti

Jeongguk bir sonraki sabah uyuma fırsatı bulmuştu ve bu mükemmeldi çünkü zaten sabah saat dörde kadar uyuyamamıştı. Bütün gece, kendi aklının içindeki kuyuya düşmüş, her şeyi kafasında tekrar canlandırmış ve sessizce kendini azarlamıştı. Çözüm, artık aynı tekerleği çevirmeye son vermesine yakın bir zamanda gelmişti. Belki de Seokjin'le birlikte yapacağı hiçbir şeyin -özellikle ona ve onun için yapacağı şeyin- kusursuz ve mükemmel olmasını garanti edemezdi. Sonuçta bu onun bu anlamda herhangi bir şeyi ilk kez yapışı olacaktı. Bunun yanında, hala Seokjin'in nelerden hoşlandığını öğrenmesi gerektiği gerçeği vardı. Ama bunların hiçbiri Jeongguk'un bir yetenek geliştiriene dek pratik yapmaya devam edemeyeceği anlamına gelmiyordu.

Ona nasıl dokunulmasından hoşlandığını biliyordu. Kendini nasıl kavrayacağını, ne zaman tutuşunu sıkılaştıracağını, ne zaman hareket etdeceğini ve kendine tam olarak nereden dokunacağını biliyordu. Belki bunların birkaçını Seokjin'in üzerinde kullanabilirdi. Deneyip, hata yapıp kendini utandırmasından daha iyiydi. 'Plan'ı kafasında oluştuğunda uyku onu ele geçirmişti. Saatler sonra kahve kokusuna uyandı.

"İşte buradasın," dedi yatakta oturan ve bir kitabın sayfalarını karıştıran Seokjin. "Hayata geri döndüğüne sevindim."

Biraz halsiz bir şekilde odaya göz gezdirdi Jeongguk yatakta oturur pozisyona geçerken. Sabahları, bazen, içinde bulunduğu gerçekliği kendine açıklaması gerekiyordu. Seokjin'le hayat tıpkı bir rüya gibiydi, köşeleri yumuşak ve odak dışı.

"Heeyeon nasıl?"

"Nasıl olduysa ayık ve işe gitti."

Kahvesinden bir yudum alırken gözlerini ona çeviren Seokjin'e baktı. Yumuşacık ve melek gibi görünüyordu. Jeongguk gözünü Seokjin'e açmayan insanlara üzülmüştü. Gözlerini tekrar kapatıp başını Seokjin'in omzuna yasladı, günün geri kalanını burada bu şekilde mutlulukla harcayabilirdi.

"İyi misin?"

Seokjin'in tonunda bir önceki gece aynı soruyu sorduğu zamanın kalıntıları vardı, sesinde ilgi, endişe ve tereddüt vardı. Jeongguk üzerinde çok düşünmemeye, olumlu bir cevap vermeye çalıştı ancak sessizlik aralarında asılı kalınca başını kaldırdı. "Neden bana sürekli bunu sorup duruyorsun?"

"Nasıl olduğunu bilmek istemem yanlış bir şey mi?" dedi Seokjin ve kitabı kapatıp başucundaki sehpaya yerleştirdi sanki bu sorunun arkasından bir şeyler geleceğinin farkındaymış gibi. Yatakta yatana kadar kayarken Jeongguk'u da yanında çekti ve böylece yüzleri birbirine bakacak şekilde uzanıyorlardı. "Tamam, sormam."

"Öyle bir şey ima etmek istemedim, Ben sadece... sanki iyi olmamam gerekiyormuş gibi soruyorsun."

"Sadece emin olmak istiyorum."

Jeongguk üzerinde biraz düşünürken bakışlarını çarşaflara çevirdi. "Bunu istiyorum," dedi kafasının içinde dönüp duran saçmalıklar yerine. Seokjin'in elini tuttu. "Bunu. Böyle yapmak zorunda değilsin..."

"Nasıl yapmak zorunda değilim?"

"Bilmiyorum, sanki ne istediğimi bilmiyormuşum gibi davranmak? Sanki kendim için karar veremezmişim gibi, bilmiyorum."

Seokjin'in yüzündeki ifade yumuşadı, bir parmağını Jeongguk'un çatık kaşları üzerinde gezdirdi. "Sana böyle hissettirmeye çalışmamıştım."

"Biliyorum sen... Biliyorum. Sadece, endişeli gibi duruyorsun ve öyle olmanı istemiyorum."

"Endişeliyim," diye itiraf etti Seokjin hafifçe nefes vererek.

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now