9. Bölüm

375 70 75
                                    

Seokjin ona 'bir iş bulmadan eve dönme' falan demiş değildi. Gerçekte, Jeongguk'un direkt olarak Cielo'ya, Seokjin'e ve Donna Summer'la Mavi-Sarı Zebra Danios'a dönmemesi için hiçbir sebep yoktu.

Ancak geri dönmek istemiyordu. Seokjin'in kişisel alanını hali hazırda olduğundan daha fazla işgal etmek istemiyordu. Orada sessizce ne yapacağını ya da ne yapabileceğini düşünerek oturmak istemiyordu. Uyuma bahanesi haricinde orada bulunmak ona sanki ayak altında dolaşıyormuş gibi hissettiriyordu. Bu nedenle birkaç dükkana daha gidip iş sordu. Kimse onu direkt olarak reddetmemiş, birçoğu ise ona kartını vererek eğer bir gelişme olursa ona haber vereceğini söylemişti. İş için farklı seçenekleri değerlendirmeye devam ederken aniden hala bir yandan Taehyung'u aradığını fark etti. Döndüğü her köşede, girdiği her dükkanda, konuştuğu her çalışanda.

Taehyung'u Pop's'ta yediği kruvasanlar ve yaptığı uygunsuz şakaların ötesinde tanıyor olmak için nelerin vermezdi. Taehyung'un nasıl bir insan olduğunu, üzgün olduğunda nerelere gittiğini, topluluğun dışında kimlerle takıldığını, doğum gününün ne zaman olduğunu bilmek için. Onu geri çevirmiş olmayı diledi. Taehyung'un iyi olmasını diledi.

Dairenin yolunu tuttuğunda saat dördü geçiyordu. Siteye girip birkaç apartmanı geçtikten sonra gözü Taehyung'un hep girdiği turuncu binaya takıldı. İçinde bir parça o kapıyı çalmak istiyordu ancak Taehyung'un yalnızca topluluğa birilerini kazandırırken birlikte vakit geçirdiği birinin şimdi nerede olduğunu bilmemesinin dışarıdan ne kadar saçma göründüğünün farkındaydı. Ama elindeki tek seçenek buydu. Belki de tam bu yüzden oraya gitmedi.

Ve o an Giovanni'nin Odası'nın ona ne kadar mantıklı geldiğini fark etti.
Turuncu binayı kontrol etmediği sürece her zaman Taehyung'un orada olma ihtimali olacaktı.

&&&

Seokjin ona kapıyı açtığında içeride müzik çalıyordu.

"Hoş geldin," dedi ona, ama aynı zamanda ona değil, Jeongguk içeri girerken o çoktan arkasını dönüp banyoya doğru yol almıştı. Jeongguk ayakkabılarını çıkarırken Seokjin seslendi: "Neredeyse unutuyordum, seninle mülakat yapmam gerek."

Jeongguk arkasından kapıyı kapatarak içeri girdi ve koltuğa oturdu. "Bana iş falan mı buldun?"

"Benim ev arkadaşımsın artık ve, yani eğer sen de bu şekilde düşünüyorsan, kimle yaşadığımı bilmek isterim." konuşurken koridorda ilerledi ve cümlesini tamamladığında oturma odasında Jeongguk'un karşısında duruyor, kulağına taşlı bir küpe takıyordu. "Kaç yaşında olduğunu bile bilmiyorum."

"Yirmi iki. Sen?"

Seokjin küpeyi taktıktan sonra duruşunu dikleştirdi ve üzerindeki siyah gömleği düzeltti gülümseyerek. "Sorguya çekilen ben değilim JK, sensin."

"JK?"

Bir elini havada salladı umursamaz bir biçimde ve koltuğa oturdu. "Sana her patronluk tasladığımda tam adını söyleyecek vaktim yok," koltuğa tamamen yerleştiğinde rahat bir iç çekti. "Burcun ne?"

"...Bilmiyorum."

Seokjin gözlerini devirdi. "Ne zaman doğdun sevgilim?" (Ç/N: Asıl cümle "When were you born, love?" Ancak love için aşkım kelimesini kullanmak istemediğim için ben sevgilim demeyi tercih ettim. Hikaye boyunca sevgilim kelimesini gördüğünüz her yerde love dendiğini düşünebilirsiniz.)

Jeongguk bunu Seokjin'e ya da herhangi birine, hatta kendine bile itiraf edemeden önce ölecekti muhtemelen ancak Seokjin'in kullandığı sevgi sözcüklerinden tehlikeli derecede hoşlanmaya başlamıştı. Hayatım kelimesi zihninin derinliklerinden tekrar yüzeye çıktı. "Bir Eylül."

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now