29. Bölüm

422 70 123
                                    

maltese

Romantik bir ilişki yaşayan insanların yaptığı neredeyse her şeyi onlar da yapmıştı. Birbirleri için yemek hazırlıyorlardı. El ele tutuşuyorlardı, bu yanlışlıkla yapılan itiraftan önce bile. Seokjin onun adını çok nadir kullanıyor, sık sık sevgi sözcüklerine eğiliyordu. 'Balım', 'Hayatım,' ve 'Sevgilim,' henüz ufukta görünmeyen bir sonsuzluğu işaret ediyordu. Ve şimdi, öpüşüyorlardı. Tüm bu göstergelere niyetlerine bakılırsa açıkça birlikte olmaları beklenirdi.

Ancak sonra, Kova vardı.

Jeongguk Kova'yı ne o geceden önce ne de o geceden sonra görmüştü. Bu onun kafasını kurcalamıyordu. Onun kafasını kurcalayan şey bunun Seokjin için ne anlama geldiğini bilmemekti. Onun için öpüşmenin sıradan ve basit bir şey olup olmadığını bilmemekti. Abartmıyordu. Seokjin deneyime, bir hayata ve Birisi olma statüsüne sahipti. Bunların hepsi Jeongguk'un hala yoluna sokmak için uğraştığı şeylerdi. Jeongguk için bir öpücük dünyalara bedeldi mesela. Ancak Seokjin için ifade ettiği anlam çok küçük, ya da daha da kötüsü, bir hiç olabilirdi. Bir süre önce, Seokjin ona neredeyse laf arasında ilişkilerin karışık olduğunu söylemişti. O zamanlar Jeongguk bunun ne anlama geldiğini çözememişti. Ancak şimdi günden güne daha da açık hale geliyordu.

Geri döndüğünde ev boştu. O boşlukla birlikte oturduktan sonra, her zamanki gibi, gecenin geç saatlerine kadar Seokjin'in dönmesini beklemeye karar verdi. Sadece, bu sefer, Seokjin geldiğinde uykuya dalmayacak, onu karşılayacak ve ikisi oturup konuşacaktı. Öpüştüklerinde -nasıl ve ne büyüklükte bir yıkımla- Seokjin için de dünyanın sonunun gelip gelmediğini bilmek zorundaydı.

Eğer birliktelerse, erkek arkadaş ve erkek arkadaş, bu ne anlama geliyordu onun için? Onlar için? Bu düşünce Jeongguk'un midesinin hem iyi hem kötü anlamda (çoğunlukla iyi anlamda) düğümlenmesine neden oluyordu. Birlikte olan insanlar sarılır, öpüşür ve birbirine teslim olurdu. Birbirine güvenir ve birbirini kabul eder ve en çirkin, en fırtınalı saatlerde birbirini tutardı. Öpüşür, dokunur ve severlerdi. Tüm bunların hepsini Seokjin'le yaşamak istiyordu, tabii ki. Seokjin'in başını eğip, yanağını kavrayıp Jeongguk'un yaşayan en tatlı insan olduğunu düşündüğü o ikinci günden beri.

Ama yine de içi acıyordu. Sonuçta, birisi bütün hayatı boyunca süren bir dersi kısacık bir süre içinde hafızasından silip atamazdı. Bu düşünce ona geldiğinde sık sık geri gönderdiği yer olan aklının gerisinde, günah işleyip işlemediğini merak ediyordu. Bir Tanrı ve bir Son olup olmadığını ve işlediği günah yüzünden direkt olacak Cehennem'e gidip gitmeyeceğini.

Seokjin gelip gece ikide sessizce içeri girdiğinde Jeongguk çağlar boyunca baştan başa yanıyormuş gibi hissediyordu.

Seokjin onun karanlıkta oturduğunu fark ettiğinde irkildi. Derin bir nefes aldı elini göğsüne götürürken ve neredeyse sert bir tavırla fısıldadı. "Kalp krizinden ölmek için çok gencim, delirdin mi sen?"

"Özür dilerim," dedi Jeongguk zayıf bir şekilde.

Ancak ayağa kalkıp Seokjin'e ilerledikten ve ona sarıldıktan sonra içinin nasıl rahatladığını fark etmişti. Sorun sessizlik değildi, gerçekten. Sessizliğin altından kalkabilirdi, huzurlu olan, Taehyung, Seokjin ve Hyunjoo ile paylaştığı. Altından kalkamadığı şey sessizliğin yalnızlıkla bir araya gelmesiydi. Saldırıya uğramak gibiydi tıpkı. Kollarını Seokjin'in beline sarıp çenesini omzuna yerleştirdiğinde tüm kalkanlarını inmeye başlıyordu. Yalnız değildi, dinlenebilirdi. Seokjin'in gömleğine doğru derin bir nefes verdi.

"Özür dilerim," dedi tekrar.

Seokjin'i adamakıllı karşılayabilmek için geri çekildi ve kendinden emin olmayan, garip bir öpücük kondurdu Seokjin'in ağzının köşesine. Bu konuda ilk kez harekete geçen taraf olmuştu, belki de o yüzden topuklarının üzerine geri düştü kızaran yüzüyle birlikte.

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now