7. Bölüm

376 75 101
                                    


bir

Bir fırtına ile gelecekti son.

Kalın bulutlar gökyüzüne kıvrılarak güneşin kaybolmasına ve havanın kararmasına neden olacaktı. Önce bir gök gürültüsü, ardından deprem başlayacaktı. Bazı insanlar dünyanın sonunun ateşle, bazılarıysa buzla geleceğini söyler. Son ateşle birlikte gelecekti. Gökyüzünden alevler yağacak, deprem dünyayı ortadan ikiye yaracak ve içinden çıkan şey yalnızca Cehennem ateşi olacaktı. Günahkarlar ve kafirler bu yarığın içine, son bir tövbe şansları olmadan düşecek ve inananlarsa bütün ihtişamıyla göğe yükselecekti.

Bir fırtına ile başlayacaktı son.

Jeongguk sondan bir gün önce ellerini birleştirmiş, gözleri pencereden dışarı odaklı bir şekilde odasında oturuyordu. Gökyüzü griydi ve rüzgar esiyordu. Bir fırtına geliyordu. Bunun yaklaşan asıl fırtına mı yoksa kıyametten önceki son sağanak mı olduğunu merak etti. Önünde duran manzaradan mest olmuş bir biçimde İncil'ini kapattı ve ayağa kalktı.

Pencerenin önünde durdu, bir elini camın üzerine yerleştirerek bakışlarını gökyüzüne çevirdi, yağmurun düşüşünü izledi. Eğer bu şahit olacağı son yağmursa, orada olup izlemek istiyordu. Camı açtı ve açmasıyla birlikte kuvvetli bir rüzgar onu karşıladı. Gözlerini kapattı rüzgar saçlarını karıştırıp üzerindeki giysileri dalgalandırırken. Başıboş bir yağmur damlası yanağına düştü, tek başına, ve Jeongguk gözlerini açtı Son Fırtına'dan önceki son fırtınaya şahit olmak için.

dünyanın sonu

Jeongguk son güne uyandığında kuşlar cıvıldıyordu. Gözlerini açtığında tavanındaki görüntü görüş alanına girdi, geri dönüp uyumayı o kadar çok istiyordu ki. Yaklaşan kaostan tamamen habersiz olmayı, tüm o bağrınışları ve çığlıkları duymak zorunda olmamayı. Ancak bugünle, kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini biliyordu. O soru hala aklındaydı. Cennet onu kabul edecek miydi, yoksa etmeyecek miydi?

Annesi gelip kapısını çalana dek orada uzanmaya devam etti. Kapıyı yavaşça attı ve Jeongguk'un onda uzun yıllardır hiç görmediği bir kibarlıkla gülümsediğini gördü.

"Zaman geldi," dedi.

Son için pek bir plan yapmamışlardı. Ne tür bir plana ihtiyaç duyabilirlerdi ki? Yapabilecekleri tek şey, gerçekten, oturup sonun onlara gelmesini beklemekti. Birlikte yapmak istediklerine emin oldukları tek şeydi.

Kağıt üzerinde, masum ve tatlı geliyordu insana. Ancak Jeongguk gerçekten bu konuyla ilgili ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Birlikte olmak, ona oldukça yapmacık gelmeye başlamıştı. Nedenini bilmiyordu. Sadece, pek gerçek hissettirmiyordu.

Oturma odasında, yanyana, cama bakan bir duvara sırtlarını vererek oturmuşlardı ve dünya ayaklarının altında yarılırken gökyüzüne yükselmeyi bekliyorlardı. Jeongguk annesinin, annesi de babasının elini tutuyordu. Onu içten içe en çok yiyip bitiren şey beklentiydi. Diğerlerini bekleyen şeyden korkuyordu. Ve her ne kadar rahatlamış, hatta mutlu olması gerekse de diğerlerini düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Taehyung'u, Seokjin'i ve yardım etmek için kendine fırsat tanımadığı diğer Kayıp Ruhlar'ı.

Ancak yine, 'Ya eğer ben de bir kayıp ruhsam?', diye merak etti. Eğer kayıp olan en başından beri Taehyung ve Seokjin değilse? Ya Seokjin söylediği her şeyde haklıysa? Ya eğer Jeongguk göğe falan yükselmiyorsa?

Geçen yaz Yaşlı Asa son için bir saat de bildirmişti. Saat onu vurduğunda son başlayacaktı. Şimdi saat 10.30'du. Bir arada oturup el ele tutuşmaya devam ediyorlardı, ancak Jeongguk'un içinde yüzdüğü endişe şimdi tuhaf bir şeye dönüşmüştü. Beklemeye devam ettiler.

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now