14. Bölüm

355 67 81
                                    


Jeongguk kitabı gömleğinin -Seokjin’in gömleğinin altına saklamış ve ucunu güvenli bir şekilde pantolonunun beline sıkıştırmıştı eve dönerken. Seokjin’in dairesinin tam olarak ne zamandan beri eve dönüştüğünü merak etti. O ilk anın izini sürmeye çalışıyor ancak hatırlayamıyordu. Tek bildiği şey eve vardığında, daha kapı açılmadan önce, ağzını sulandıracak yemek kokularıyla karşılaştığı ve midesinin guruldadığıydı. Eve dönerken yolda atıştırmak için hiçbir şey almamıştı Hyunjoo’nun ona yaptığı ilk resmi ödemeyle bunu karşılayabilecek olmasına rağmen. El altından ödeme demek etrafta bir tomar nakit parayla yürümek demekti ve bu Jeongguk’un kendini rahatsız hissetmesine yol açıyordu. Yine de parayı cebinde korumayı başararak eve yetişti.

Seokjin’e ne kazandığını göstermek için, sözünü tuttuğunu göstermek için ve aynı zamanda, her ne kadar ona zorunda olmadığı söylense de, kazandığı parayı sırf başının üzerinde bir çatı olsun diye Seokjin’in yaptığı fedakarlıkların karşılığında ona sunmaya hazır olduğunu göstermek için can atıyordu.

Daha elini kaldırıp kapıyı çalamadan kapı kendiliğinden açıldı ve Seokjin elinde keskin bir bıçakla belirdi. “Merhaba, hoşgeldin.”

“Merhaba,” dedi Jeongguk, dudaklarının kenarı çok zayıf bir gülümseme ile bükülürken. Engel olamamıştı.

Bakışları bıçağa kaydığında Seokjin biraz güldü. “Senin için değil, endişelenme.”

Arkasını döndü ve Jeongguk da peşinden giderek içeri girdi. “Endişelenmemiştim.”

“Gözlerin öyle söylemiyor ama.”

Jeongguk ayakkabılarını çıkardı ve Seokjin’in peşinden mutfağa gitti ve ocakta ne piştiğine baktı. İki tencere vardı, biri kırmızı ve içinde acılı kimchi jjigae vardı ve diğer beyaz olan tencerede yalnızca kaynar su.

“Başka ne yapıyorsun?” diye sordu Jeongguk çekmeceden bir kaşık alıp jjigae’ye uzanırken.

Seokjin kaşığı alıp hafifçe eline vurdu. “Sürprizler güzeldir Gukkie. Çek elini.”

“Daha henüz-”

“Aurasını bozuyorsun,” dedi Seokjin parmaklarını havayı temizlemeye çalışır gibi hareket ettirip dirseğiyle Jeongguk’u uzaklaştırmaya çalışarak. “Git.”

Jeongguk güldü. Başka zaman olsaydı, bu kadar rahat hissediyor olmaktan rahatsızlık duyardı. “Aurasını mı?”

“Yemeğin de aurası vardır tamam mı? Kapalı görüşlü olma.”

“Tamam,” dedi Jeongguk, başka ne diyeceğini bilemediği zaman tek savunmasıydı. Mutfağa göz gezdirdi. “Ee, başka ne pişiriyorsun?”

Seokjin Jeongguk’a bakarak güldü, gözleri kocamandı ve Jeongguk’un sezgilerine bakılırsa, biraz sinir olmuş gibiydi. “Neden soruyorsun?”

“Çünkü yardım etmek istiyorum.”

Sonra Seokjin sessizleşti, ağzı birdenbire kapanmıştı ancak yüzündeki gülümseme büyümüştü. Yanakları Jeongguk’un hiç bilmediği bir tonda hafifçe pembeleşmişti ve bununla ilgili ne düşünmesi gerektiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Seokjin gibi birinin -birazcık bile olsa- kızarmasına neden olduysa bildiği dünyanın varlığına inanmaktan vazgeçebilirdi.

Seokjin bakışlarını kaçırdı ve Jeongguk’un elinden kurtardığı kaşığı dikkatlice çekmeceye geri yerleştirdi. “Olabilir,” dedi en sonunda hafifçe iç geçirerek. “Ama bu bir sürpriz. Bir sonraki sefer,” bakışlarını tekrar kaldırdı. “Yemek bana çoktan alıştı, birdenbire başka birisi onu dürtüp karıştıramaz.”

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now