5. Bölüm

424 72 64
                                    

trigger warning: bölümde aile içi şiddet girişimi bulunmakta. aranızda bu konudan rahatsız olan arkadaşların başı ve sonu ### ile işaretlenen kısmı atlamasını rica ediyorum.

dört

"Bana kalırsa," dedi Seokjin, bir elinde naneli soğuk çay, diğer elinde sarıp henüz yakmadığı sigarasını tutuyordu.

Jiyoo sabah çıkarken Seokjin'e, gece burada kalmasına izin verdiği için, bir çeşit veda hediyesi olarak vermişti. Seokjin'in yanağına bir öpücük yerleştirip karşılığını aldıktan sonra evden çıkmış, Seokjin ise sigarayı kulağının arkasına yerleştirmişti.

"Benim olayları nasıl gördüğümü bilmek istiyor musun Guk?" dedi Seokjin birdenbire.

Jeongguk omuz silkti, kendi naneli soğuk çayını Seokjin'in ona verdiği unicornlu bir pipetle karıştırıyordu. "Bilmek istesem de istemesem de anlatacaksın gibi geliyor."

"Bu doğru," Seokjin derin bir nefes verdi ve Jeongguk'u o yumuşak gülümsemelerinden biriyle kutsadı.

"Yavaş yavaş kapmaya başladın artık şapşal."

Jeongguk, diğer bütün mahallelerde yaşayan diğer tüm insanlara ulaşmayarak, ya da ulaşmaya çalışmayarak hata yaptığının farkındaydı. Peki. Taehyung Jeongguk'tan daha fazla insana yardım ediyor olabilirdi. Ancak Seokjin'in dairesini bütünleyici bir parçaya dönüşmekle meşgulken Jeongguk'un bundan emin olması pek de mümkün değildi.

Şuna karar vermişti; eğer hiç kimseyi kurtaramasa da Seokjin'i kurtarabilirdi. Bu durumu kendi içinde böyle mantığa bürüdü. Bunun doğru olup olmaması ile çok başka bir konuydu.

"Bana kalırsa, ben bu dünyada yaşıyorum ve bu dünya, ikimizin de gayet iyi bildiği üzere, zaten bir Cehennem. O yüzden, iyi bir insan olabilirim, çünkü nasılsa fark etmez. Bu durumda sırf karşılığında bir şey beklediğim için iyi bir insan olmamış olurum. Çünkü herkesin zaten oldukça boktan olduğu bir yerde boktan biri olmanın ne anlamı var ki?"

Jeongguk biraz düşünüp daha sonra başını aşağı yukarı salladı. Kendi yaptığı iyiliklerin altında yatan nedeni düşündü. Eğer İncil'i, topluluğu bilmeseydi, bu ailede doğmasaydı acaba hala iyi şeyler yapar mıydı, merak etti. İyi olmayan insanlara ne olduğunu bilmeseydi yine de iyi biri olmaya devam eder miydi? İyi olmak konusunda içten miydi? Yoksa ona sadece nasıl biri olması gerektiği öğretilmişti ve Jeongguk da bunu uygulamaya mı koyuyordu?

"Ben Cehennem'de yaşadığımızı düşünmüyorum." dedi Jeongguk. "Bir kere... Şu an işkence görmüyoruz."

"Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Küresel ısınma, toplu katliamlar, açlık ve ölüm her yere yayılmış durumda. Bu senin okuduğun türden, fiziksel bir işkence olmayabilir. Belki sen boynuzları olan küçük kırmızı adamlar görmeyi bekliyorsun. Ancak psikolojik işkence, bence, en az fiziksel işkence kadar kötü. O yüzden... Jeon Jeongguk."

Tam adının bu şekilde söylenmesinin onda yarattığı zevk, tatmin hissinden resmen tiksinmişti Jeongguk. Seokjin'in dudaklarından dökülüşünü, başını ve sonunu kıvırışı öyle hoşuna gitmişti ki. Kendi adı hiçbir zaman böyle ilgisini çekmemişti. Ancak Seokjin'le birlikteyken, her geçen gün biraz daha aşık oluyor gibiydi.

Seokjin ise onu kızdırmak istediğinde tam adını söylemeye başlamıştı. Jeon Jeongguk.

"Eğer zaten Cehennem'deysem, geriye korkacak ne kalır?"

Seokjin söylediği şeyde haklı olabilirdi, ancak bunlar Jeongguk için bilmediği dilde yazılan bir şiir gibiydi. Çünkü Jeongguk Cennet ve Cehennem'e son derece sabit ve katı bir biçimde inanıyordu. Buna inanmaması mümkün değildi. Kafirleri ve günahkarları bekleyenleri düşündüğünde içinde yayılmaya başlayan korkuyu kemiklerinde hissedebiliyordu. Tanrı'ya, şeytana, meleklere inanıyordu.

Cherub Vice | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now