one; meeting with mr. oh

2.2K 134 67
                                    

Hayatım hiçbir zaman bana bal kaymak gibi geçmemişti. Her zaman işimi biraz daha zorlaştırmaya uğraşır gibi bir hali vardı hatta. Daima zorluk çektirmişti bana. Çocukluğumda yaşıtlarım bilgisayardan oyun oynayıp, arkadaşlarıyla gezerken ben deli gibi çalışmak zorundaydım. Sadece annem ile yaşıyordum, bir babam yoktu. Annem genç ve dul bir kadın olduğu için hem birçok sözlü tacize kulak asmak zorunda kalıyor, hem de yok pahasına deli gibi çalışıyordu. Onun kazandığı para sadece karnımızı doyurmaya yetiyordu. Okuyabilmem için dokuz yaşımdan itibaren her gün çalışmak zorunda kaldım. Kazandığım parayla okuyabildim. Annemin en büyük hayali benim okuyabilmemdi. Ancak maalesef üniversite sınavına girmeden bir sene önce aniden vefat etti. Böylece kimsesiz kaldım. Tam anlamıyla kimsesiz. Sürekli çalıştığım için hiç arkadaşlık kurabilme fırsatım olmamıştı. On sekiz yaşıma geldiğimde üniversite sınavına girdim ve ülkenin en iyi okulunda hatrı sayılı bir bölümü kazandım. Ancak okuyabilmem için okul harcını ödemem gerekiyordu ve bunun için de daha çok çalışmam gerekiyordu. Dört yıl boyunca deli gibi çalıştım. Normalde çalıştığımın iki ya da üç katı çalıştım, üstelik artık daha çok asılmam gereken derslerim de vardı. İlk arkadaşlığımı üniversitede kurdum: Baekhyun ve Jongdae. Onlarda benim gibi part-time çalışan öğrencilerdi. Benim aksime onlar yurtta kalıyorlardı. Ben ise annemin hatıralarını bırakıp gitmek istemediğim için annemle yaşadığım evde yaşamaya devam ettim çünkü annemi arkamda bırakıp gitmeye gücüm etmezdi.

Dört yılımı da böyle çalışarak geçirdim. Sonunda mezun olduğumda birçok iyi iş imkanı kapımdaydı, dereceyle mezun olduğum için tüm şirketler beni bünyelerinde istiyordu. Ancak ben akademisyen olmak istediğim için, daha doğrusu annemin yıllar önce bir şekilde devlette kadrolu çalışan olmamı istediği için, yüksek lisans için uğraştım ve okulumun beni kabul etmesi pek de zor olmadı. Ancak daha fazla okumak demek daha fazla para demekti ve bu da daha fazla çalışmak demekti. Bu yüzden Baekhyun ve Jongdae'nin çalıştığı ultra derecedeki lüks restoranda dersimin olmadığı saatlerde işe girdim. Yıllardır kafe ve restoranlarda çalıştığım için deneyimliydim, kolayca işe kabul edilmiştim. Gelirim biraz da olsa artmıştı.

Yirmi üç yaşımdaydım. Kimsesizdim. Kimsem yoktu, hastalandığımda kendi kendime iyileşmeye çalışırdım, ağladığımda başımı koyacağım omuz kendi omzumdu, geceleri saçımı okşayacak el kendi elimdi, gözyaşlarımı hep kendim silerdim, beni benden başka sevecek kimsem yoktu. Babamı hiç tanımamıştım ve on yedi yaşımdayken annesiz kalmıştım. Yirmi üç yaşımdayken kendime hem anne hem baba olmaya çalışıyordum. Daha önce hiçbir ilişkim olmamıştı, bir insan nasıl sevilirdi bilmiyordum. Hayatım boyunca gördüğüm tek sevgi annemin işten geldiğinde yanaklarıma bıraktığı öpücüktü. Sonra sessizce uyuyakalırdı hep. Hayatım o kadar korkunç derecede kötüydü ki bazı zamanlar elimde olmadan intihar düşüncesi aklımı doldururdu, yine de çoğu zaman hemen kendime unuttururdum bunu. Maalesef ölmeyecek kadar çok istiyordum yaşamayı. Tek eksikliğim sevgiydi, onsuz da yaşanıyordu. Ancak bir şeyler vakti geldiğinde değişti.

Baekhyun'un annesi ve babası, kardeşi ve onu terk ettikten sonra kardeşinin sorumluluğunu üstlenmişti. Benden daha acınası durumdaydı. Kız kardeşi hastalandığında bir geceliğine onun vardiyasına benim gitmemi istedi. Her ne kadar yüksek lisans tezimi bitirmek için bir şeyler yapmam gerekse bile yardım isteyen birine sırtımı dönemezdim. Bu yüzden kabul ettim ve onun yerine işe gittim. Restoran fazla lüks olduğu için sadece belirli saatlerde hizmet veriyordu. Akşam sekizde açılıyor, on iki gibi müşterilerimiz ayrılıyor ve biz de etrafı temizliyorduk. Bu kadar kısa sürede bile dehşet bir şekilde para kazanıyordu. Müşteriler sıradan insanlar olmadığı rezervasyon ile çalışıyorduk, müşterilerimiz rezervasyon yaptırdıklarında gelememe durumlarında restoranın kazancına zarar vermemek için önden yaklaşıldı altı yüz dolarlık bir ödeme yapıyorlardı. Ki asgari ücret bin beş yüz dolardı. Yani sadece ön ücret bile normal kesimin çok üstündeydi.

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now