four; two years without mr. oh

910 122 58
                                    

Kim Jongdae karşıma ilk çıktığında ve benimle arkadaş olmaya çalıştığında böyle birisi olduğunu bilsem yemin ederim ki arkadaş olmazdım. Beni çıldırtıyordu, her açıdan. Onunla geçirdiğim her gün yeni bir sinir krizi. demekti. Eğer ki düğün hazırlığında olan Kim Jongdae ile bir gün ise, geçmiş olsun delirmeniz garantiydi. Her şeyi abartırdı ve düğün stresi yüzünden normalde abarttığının elli katı kadar abartmıştı her şeyi. Sadıcı olarak yanında olmam gerekliydi ve sadıcı olmayı kabul ettiğim için kendime defalarca kez lanet okumuştum. Fakat lanet okumak hiçbir şey değiştirmemişti. Şu an ofisimdeki masamda ikili journal yayınıma hazırlanmam gerekirken yarın düğünde yapacağım konuşmaya hazırlanıyordum.

Zaman hızlı geçiyordu ve açıkçası minnettardım. Geçen her gün sayesinde durumum daha iyiye gidiyor, bilgimin üstüne bir şeyler koyuyordum. Yüksek lisansı bitirip mesleğime başlayalı iki yıldan fazla zaman olmuştu. Jongdae ile birlikte çalışıyor, aynı ofisi paylaşıyorduk. İşteyken gerçek hayattaki çocuksuluğunu bir kenara bırakıyordu, bir problemimiz yoktu. Baekhyun ise yüksek lisanstan sonra adını duyurmuş bir şirkette yönetici olarak çalışmayı tercih etmişti. Hala aynı evde yaşıyordum, ufak tefek değişiklikler elbette yapmıştım. Mesela kendime en rahatından bi yatak almak gibi. Uyumadığım yirmi üç yılın acısını çıkartmalıydım. Yine de annem hala o evde gibi hissettiğimden orayı bırakmak benim için çok zordu. Üstelik kirası uygun olduğundan elime fazlaca para kalıyordu. Bu sayede çocukluğumdan beri hayalini kurduğum arabaya bile sahip olabilmiştim. Doktoramı tamamladıktan sonra maaşım yükseleceğinden hayat kalitem de yükselecekti, az bir vaktim kalmıştı sabretmeliydim. Öncelikle yarın ki düğünü atlamalıydım.

Düğünün her detayında Jongdae'ye yardım etmeyi kendim istemiştim, zorlansam bile zevkliydi. Düğün mekanı gölün yanında bir kırdaydı. Diğer taraf burayı istemese bile Jongdae'nin sevgilisi de burayı isteyince burası olmuştu. Fazla kişinin olmayacağı, küçük bir düğün olacaktı. Jongdae'nin zaten fazla akrabası falan yoktu, sevgilisi İseul'da sadece en yakınlarını çağırmaya karar vermişti. Yaklaşık üç aydır bu düğüne hazırlanıyorduk ki bu da bir düğün için oldukça kısa bir süreydi. İlk başta bir organizasyon şirketiyle anlaşmalarını söylesem bile Jongdae üç gün kapımda yatınca kabul etmiştim. İseul asla bir organizasyon şirketini istemediğini, onların sadece zenginlerin parasını koparmaya çalışan bir tuzak olduğunu ve düğününü birlikte tasarlamak istediğini söylemişti. Bu kadar insan varken beni seçmesinin sebebinin benim çok zevkli olmam olduğunu da ayrıca söylemişti. Çünkü
maalesef evlilik teklifini de ben planlamıştım.

"Hayır sevgilim ağlama lütfen, düğün salonunun sahibiyle konuşacağım ve sandalyelerin üstündeki iğrenç kurdaleleri çıkardıklarından emin olacağım." hararetle odaya girip bana da kısa bir baş selamı verdi. "Hayır hayır, hatta Jongin bizzat gidip süslerin çıktığından emin olacak." dediğine gözlerimi belertip ona döndüm. "İseul, lütfen ağlama gelinliğin sana gerçekten çok yakışıyor." gelinliği hiç görmemişti ki, ne zırvalıyordu şu an. "Evet gelinliğini hiç görmedim ama eminim ki içinde bir tanrıça gibi yükseleceksin. Sen hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın. O yüzden lütfen ağlama ve balayında gezmemizi istediğin yerleri listele sevgilim. Ben de seni seviyorum, hem de çok." telefonu kapattıktan sonra anlını ovuşturdu ve derin bir nefes aldı. " Balayında hiçbir yeri gezmeyeceksiniz, belki en önemli birkaçını." kıkırdayıp elini anlından çekti. "Benim yataktan çıkmak ve İseul'u da çıkartmak gibi bir planım yok ancak o bu plana pek sadık kalacak gibi değil. Şimdiden Paris'de gezilecek her yeri listelemiş ve listelemeye de devam ediyor. Üstelik muhtemelen bu onun Paris'e onuncu gidişi falan."

"Ama seninle ilk kez gidiyor." dediğimde tebessüm etti. "Gerçekten düğün salonuna gitmem mi gerekiyor?" başıyla onayladı. "Jongin sana nasıl teşekkür ederim bilmiyorum, sen olmasan bu süreci asla atlatamazdım. Elim ayağım oldun." bilgisayarımı kapatıp oturduğum yerden kalktım. "Kes Jongdae. Düğün salonuna gidiyorum şimdi, oradan eve geçer üstümü değiştirir oradan da bekarlığa veda partinin olacağı clupa geçerim. Direkt oraya gel." çantamı alıp odadan çıkacağımda tekrar ona döndüm. "Junmyeon senin partine mi gelecek?" bu sırada o da kendi masasına yerleşmişti. "Sanmıyorum, kardeşinin yanında olmak varken niye benim yanıma gelsin?"

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now