ten; nothing breaks like a heart

811 89 48
                                    

iyi okumalar, yorum ve oylarınızı bekliyorum 💖

Tekilanın acı tadı boğazımı yakıp geçerken masaya yaslanmış öylece duruyordum. Hala Baekhyun'un evindeydim, haber tam üç gün önce çıkmıştı. İnternette hakkımda yazılan şeyler en kötü kabusumdan bile daha kötüydü. Üniversitede sahip olabilmek için canımdan feda ederek kazandığım konumumu Sehun'un parasıyla aldığım yazılmıştı. Bana birilerinin parasıyla başarılı olduğum söylenmişti. Söylenen onca hakarettense en çok bu yakmıştı canımı. Para kazanmak için uykusuzca çalıştığım geceler, çocukken iş sahiplerinden yediğim dayaklar, yaktığım, kestiğim ellerim... Hepsinin acısını da geçmişti bu olay. Okulda hızla yayılan dedikodular yüzünden bölüm başkanı telefon açmış ve bir süre okula gelmememin en iyi olduğunu söylemişti. Elbette buna inanmıyordu, birinci sınıftan beri yanımda olan ve tüm emeklerime şahit olan biriydi. Arkadaşlarımdan birisi mutlaka yanımda kalıyordu, kendi aralarında nöbet ayarlamışlardı. Şu an sabah saatlerinde olduğumuz için nöbet sırası Jongdae'nindi. Birkaç saate İseul gelecekti ve Jongdae okula gidecekti. Benim öğrencilerim harici tüm öğrencilerin bu konu hakkında konuştuğunu duymuştum. Koskoca ülkenin yeni eğlencesi bendim artık.

"Jongin kahvaltı bile yapmadan içmeye mi başladın?" Jongdae'nin öfkeli sesine rağmen bardağın dibinde kalan tekilayı da tek defada içip yeniden doldurmak için şişeye uzandım. Benden önce uzanıp o almasaydı bardağımı dolduracaktım. "Ver şunu!" elimi uzattığımda şişeyi daha da uzaklaştırdı. "Bana bak geri zekalı, sen kendini önemsemiyor olabilirsin ama ben seni önemsiyorum. Anladın mı? Sehun yüzünden yıllardır kendine verdiğin zararın farkında mısın sen? Şu haline bak ya! Siktirtme tekilanı da votkanı da."

"Jongdae, lütfen. Gerçekten çok zorlanıyorum, içim cayır cayır yanıyor. Lütfen yanımda ol." gözümden akmaya çalışan yaşları parmaklarımla durdurdum. Yemin ederim sanki ölecekmişim gibi acıyordu canım. "Jongin ben senin hep yanındayım ve yanında olmaktan da asla vazgeçmem. Fakat son üç yıldır kendine verdiğin zararlara artık katlanamıyorum. O işe sahip olmak için ne kadar uğraştığına kendi gözlerimle şahit oldum, geceleri uyumadan nasıl ders çalıştığına, yorgunluktan bayılmana şahit oldum Jongin. O geri zekalı ergenlerin hiçbirini kendine ikna etmek zorunda değilsin. O aptal hocaların hiçbirini inandırmak zorunda da değilsin. Hatta istersen okula dönme ama kendine iyi davranmak zorundasın anladın mı?" desteğini her daim yanımda hissetmem tarifsiz bir histi, bu defa gözlerimdeki yaşı tutmaya çalışmadım. "O Sehun'u bir bulayım, öldüreceğim." kollarımı beline sardığımda o da ellerini saçıma geçirdi. "İstersen bugün okula gitmem." hızla başımı iki yana salladım. Benim için işini aksatmasına gerek yoktu. "İseul gelecek şimdi, sen git işine." bir süre daha sabit kaldı ve saçlarımla oynadı. İçimi boşaltacak kadar ağlamam imkansızdı, o kadar dolmuştum ki artık ağlamak yeterli değil gibiydi. "Jongdae?" burnumu çektiğimde kıkırdadı, sümük ve osuruk gibi sesleri çok komik buluyordu. "Efendim bebeğim." yeniden burnumu çektiğimde yeniden güldü. Bu adam yirmi yedi yaşındaydı ve yakında baba olacaktı. "Okula gitmeden beni bir yere götürür müsün?" çenemden tutup karnına gömdüğüm başımı doğrulttu. "Götürürüm, nereye gitmek istersin?" çenemdeki elinin üstüne elimi koydum, elleri daima sımsıcak olurdu ve parmaklarından yüzükler hiç eksik olmazdı.

"Tepedeki parka bırakır mısın beni?" Baekhyun'un evinden birazcık uzakta, tüm şehri gören mükemmel bir tepeye kurulmuş park çoğu zaman uğradığımız bir yerdi. Arkası ormanlıktı ve önünde de nehir manzarası vardı. "Ne yapacaksın orada ya?" götürmek istemediği çok belliydi, bir süre bu üstüme düşen halleri devam edecekti. "Jongdae üç gündür tuvalete girdiğimde bile kapıda beklediniz, birazcık yalnızlık istiyorum. Lütfen!" saçlarımı sevmeye devam ederken kafasında tarttı, düşündüğü zamanki yüzü kendini ele verirdi. "Tamam, ama bana eve döneceğine söz vereceksin. En fazla iki saat. İki saat sonra İseul'u arayacağım ve burada olduğundan emin olacağım. Yoksa seni yatağa zincirlerim!" işaret parmağını sallaya sallaya konuşması çok komikti. İseul ile ikisi şimdide ebeveyn rolünü sahiplenmişlerdi. "Sapık, karın yok mu senin onu zincirle." gözlerini devirip oturduğum yerden beni doğrulttu. "Duşa gir hadi, leş gibi tekila kokuyorsun. Ben de giyineyim, hadi!" popomdan ittirerek beni banyoya soktuğunda onu dinleyip üstümdeki tişörtü ve şortu çıkarıp hızlı bir ılık duş almak için küvete adımladım. Baekhyun'un evinin ısı sistemi benim evimden yetmiş kat kadar daha iyi olduğu için su çok çabuk ısınıyordu. Evimde yarım saatimi alan duş burada on dakika bile sürmüyordu. O yüzden hemencecik çıktım ve Baekhyun'un dolabından kalın sayılabilecek bir şeyler giyindim, birbirimizin kıyafetlerini rahatlıkla giyiyorduk. Bu meseleleri çoktan aşmıştık.

fly me to the moon | sekaiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora