eight; peacetime with mr. oh

963 112 69
                                    

jongine daha fazla sövmeyin ve ficten soğumayın diye hıp hızlı geldik rica ediyorum sakin bir şekilde sonuna kadar okuyun beni germeyin siz beni gererseniz ben sizi daha cok gererim optum sizi byes 🐭💖

İşlerimin birikmesinden nefret ederim o yüzden sorumluluklarımı anında yerine getirmek benim yaşam prensibimdir. Hiçbir şeyi sonraya ertelememek, onunla uğraştığım vaktin artmaması ve geri kalan işlerime de yeterince vakit ayırabilmek için elimden gelen her şeyi yaparım. Şimdiye kadar hep yaptım ve bu konu da kendimle gurur duyuyorum. Kendimle gurur duyduğum konuların nüfusu o kadar da fazla değil ancak yine de gurur duyulabilecek bir şeylerimin olması bile beni mutlu ediyor. Ancak şimdiye kadar vakit harcadığım en uzun şey Oh Sehun oldu. Gerçekten üç yıl önce bu işin kapanıp gitmesini bekliyordum, ancak üstüne harcadığım vakit uzadı da uzadı. Fakat problem şuydu; Oh Sehun'a harcadığım vakit beni üzmüyor aksine rahatlatıyordu. Bunu kabul etmek biraz vaktimi almıştı lakin burnumun ucundaki gerçeği yalanlayamazdım.

"Bay Kim!" karşımda arabama yaslanmış duran İseul ve Chaeyoung'a hızlı adımlarla ulaşmaya çalışırken öğrencilerimden birinin seslenmesiyle durakladım. "Efendim?" aramızdaki ufak mesafeyi kapatıp iki adım ötemde duraksadı. "Bu ay ki söyleşi için bir isim seçmemizi söylemiştiniz ya, biz o ismi seçtik. Ancak ulaşılması zor birisi olduğu için kendi başımıza halledemedik." elindeki kağıdı bana uzattı ve beklentiyle gözlerime bakmaya başladı. Seçtikleri isim beni bir gram bile şaşırtmamıştı. "Neden Oh Sehun?" cevabını iyi bildiğim bir soruydu, bu ülkede herkes ondan bir şeyler öğrenmek isterdi. "Ülkede kadın ve erkek çalışanlarına tam anlamıyla eşit muamele etmesi, yenilikçi fikirleri, zekice atılımları, babasından devraldığında batmak üzere olan şirketi yeniden bir dev hale getirmesi gibi şeyler." öğrenciyken ben de böyle bir adamın fikirlerine ihtiyaç duyardım açıkçası. "Ve kusursuz dış görünüşü." dediğimde karşımdaki çocuk hızla kafasıyla onaylamış sonra da pişman olmuştu. "Yok hocam, ne alakası var." gözlerimi devirip kağıdı geriye uzattım. "Zor olacaktır ancak iletişime geçmeye çalışacağım." uzattığım kağıdı aldıktan sonra alt dudağını dişledi. "İyi de hocam siz zaten kişisel olarak birbirinizi tanımıyor musunuz?" kaşlarım istemsizce çatıldı, nereden biliyordu tanıdığımı. "Jongdae hocanın eşi yılbaşında fotoğraf paylamış, masada yan yanaydınız." İseul'un düzenli olarak başıma iş açması doğum sonrası hesaplaşma defterini kabartıyordu. "Siz İseul'u takip mi ediyorsunuz?" gerçi İseul'u takip etmeleri şaşırtıcı değildi, büyük bir sosyal medya kitlesi vardı ve elbetteki öğrencilerden onu takip eden olması şaşırtıcı değildi. "Bir keresinde bize onu takip etmemizi söylemişti, ayarlayabilir misiniz Bay Oh'u?"

"Yakın değiliz, yine de şansımı deneyeceğim. Şimdi gitmem gerekiyor." başıyla onaylıp önümde eğildiğinde elimi omzuna koyup yeniden yoluma döndüm. Merdivenden aceleci adımlarla inerken arabama yaslanmış sohbet eden ikili sonunda der gibi bakıyorlardı. "Sonunda be." İseul'a gözlerimi devirip arabının kapılarını açtım. "Seninle görüşeceğiz." kendini hızla Chaeyoung'un arkasına sakladı. "Ne yaptım ya?" şoför kapısını açıp koltuğa yerleştim. "Öğrencilerime seni takip etmelerini söylemişsin bu da yetmezmiş gibi yılbaşından paylaştığın fotoğraflar yüzünden söyleşi yapması için Sehun'u ikna etmemi istiyorlar." İseul yanımdaki koltuğa, Chaeyoung'da arkaya oturdu ve kemerlerini benimle birlikte bağladılar. "He, şimdi gidiyoruz ya yanına. İkna edersin işte." biricik arabamı park ettiğim yerden çıkartmaya çalışırken İseul ile kavga etmek pek akıl karı değildi, zira arabamı fazlasıyla seviyordum. Benim yerime kavgayı Chaeyoung ile etti.

fly me to the moon | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin