twenty one; nothing on (m)e but you

1.1K 61 57
                                    

rahatsiz edici seviyede olmasa bile smut kisminda blowjob ve dirty talk var smut kismini ayirdim belki okumak isteemeyen olursa diye. bu arada beni twitterdan takip ederseniz fic hakkinda konusup daha cok bilgi sahibi olabilirsiniz AMA SIZ BILRISINIZ.(hi_imdiggoryy userim) iyi okumalar ama size hala kusum bye.

Yapı itibariyle yaptığım şeylerden utanan birisi değildim, utanacağım şeye hiç girişmezdim bile. Utandığım şey sayısı çok ama çok azdı ve bu listeye iki gün önce yıldızlı bir eleman katılmıştı. Partide yaptığım tüm rezillikleri uyanır uyanmaz hatırlamış ve yemin ederim ki bağıra bağıra ağlamıştım. Sevdasından Roma'yı yakacağım sevgilim ise ben utancımdan ağlarken kahkalar eşliğinde videomu çekmiş ve ben ağlamayı bıraktığımda da dalga geçmeye, videoyu açıp açıp izlemeye devam etmişti. Paris'e giderken özel jetinin geniş koltuğunda yayılmış ve "Çok rezilim, yer yarılsın içine gireyim." başlıklı ağlama krizimi izleyerek kahkaha atmaya devam etmişti. Hatta dozu iyice kaçırmış Eyfel kulesinin etrafındaki yeşilliklerde onlarca çift gibi piknik yaparken bile telefonunu çıkarıp ağladığım videoyu izlemeye koyulmuştu.

"Yeter ama artık." dedim telefonu elinden çekip videoyu hızla silerken. "Bıktım senden ya." hayal kırıklığı ile videoyu silişimi izledi. "Neden sildin?" yükselen sesi ile birkaç kişi bize döndü. "Bağırma." telefonu kucağına atıp rose şarabımdan bir yudum aldım. Alkolü belli bir dozda almaya yemin etmiştim. "İki gündür yaptığın tek şey onu izlemek. Canımı sıkıyorsun artık. Şuraya geldik bir saattir iki kere yüzüme bakmadın. Bir yerlerden bir kez daha o videonun sesini duyarsam telefonunu kırarım Sehun." dudaklarını büzüştürüp telefonunu gömleğinin cebine koydu. "Videoyu silmeden uyarsaydın bari." üzgün üzgün baktığında içim sızlasa bile artık o kadar canımı sıkmıştı ki dayanmama imkan yoktu. "Neyse ki yedeklemiştim." dediği gibi gözlerimi devirip elimi uzattım. "Ver telefonunu." çocuk gibi hızla telefonunu arkasına sakladı. "Ver ver, otuz dört yaşından sonra telefonsuz bırakayım seni." başını iki yana sallayıp iyice sakladı telefonu.

"O sesi bir kez daha duyarsam doğmamış çocuğum üzerine yemin ederim Sehun, Fransa'da olduğumuz süre boyunca elini elime değdirtmem." sonunda ne kadar ciddi olduğumu anlamış olmalı ki telefonu bir kenara atıp poposunu kaydırarak yanaştı. "Tamam özür dilerim, gel öpeyim." elimi dudaklarının üstüne koyup ittim. "Öpemezsin." dudaklarını aralayıp dudaklarına denk gelen dört parmağımı dudaklarının arasına alıp utanmadan emmeye başladı. "Sen arlanmazsın." parmaklarımı çekip örtünün üstündeki peçetelerden biriyle silmeye koyuldum. "Hadi Jongin, Paris'in en önemli yerlerinde öpüşmemiz lazımdı, burada öpüşmemiz gerek." ilk geldiğimizde böyle bir karara varmıştık. Paris'in en bilinen yerlerinde öpüşecektik. Şimdiye kadar Louvre müzesinde, Notre Dame kilisenin önünde ve aşk köprüsünde öpüşmüştük.

Aşk köprüsüne beni zoru zoruna götürmüştü. Kilit takınca sonsuz aşka kavuşacağımız gibi şeylere asla inanmadığım için gereksiz olduğunu söylesem bile yalvar yakar elinde kilitle istemişti. Ben de kırmayıp istediğini yapmıştım. Bu Paris'in en önemli yerlerinde öpüşme fikri de orada çıkmıştı zaten. Şimdiye kadar paylaştığımız en iyi öpüşmelerden birisi kesinlikle aşk köprüsünde olandı. Burada nerdeyse kimse Sehun'u sima olarak tanımadığı için özgürce hareket etmeyi çok sevmiştik. İstediğim her köşede onu öpebilirdim, elini tutabilir hatta sırtında bile gezebilirdim.

"Gel." dedim kadehi biraz uzağa koyup anında yaramaz bir sırıtışla dizlerinin üzerinde sürünüp ellerini belimin iki yanından yere yasladı. Ben de ellerimi arkaya yaslayıp yüzümü seyrederken düşmemek için kendimi güvenceye aldım. Yüzümü uzun uzun incelemeyi çok seviyordu, öpüşürken ya da sevişirken aniden duruyor ve sıkılana kadar yüzümü inceliyordu. İncelemeye doyduğu ve dudağıma eğileceği sırada kafasına yediği top ile şaşkınca kalakaldı. Ben kahkaha atarak kendimi arkaya atarken hem başımı vurmayım diye refleks ile elini başımın altına koymuş hem de afallayarak o tarafa dönmüştü. Ben de onunla birlikte o tarafa döndüğümde en fazla iki yaşında olan sarışın bir kız çocuğunu görmüştüm. Çekingence dizimin dibindeki topa bakıyordu.

fly me to the moon | sekaiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora