thirty six; all (m)ine

885 48 25
                                    

iki uc gune gelir dedikten on gun sonra bolum atarken kizlarrrrr

Sırtımı sevgilimin sert göğsüne yaslamış, evimize giden yolda az önce, nehir kenarında telefonu duvara yaslayıp kendi imkanlarımız ile çektiğimiz fotoğrafları inceliyordum. "Bu ikisini paylaşıyorum." dedim en beğendiğim iki fotoğrafı gösterirken. Birinde kolunu belime sarmış benimle birlikte gülümseyerek bakıyordu, ikincisinde ise dudaklarımızı birleştirmiştik. Elim göğsündeydi ve elmas yüzüğüm ışıldıyordu. "Paylaş aşkım." dedi fotoğrafları inceleyip. "Şu ikili postlardan yapsana." ikimizin hesabında da paylaşmaktan bahsediyordu, gülümseyip instagrama girdim, açıklamaya ise bugünün anlam ve önemini yazdım.

Seni tanımak benim cennetimdi zaten.

Açıklamaya gülümseyip alnıma bir öpücük bıraktı. Hediyesi o kadar anlamlıydı ki bu gece için hazırladığım her şey önemsiz geldi bana. Ne verirsem vereyim bu yaptığının karşılığını ödeyemezdim. İnce düşünceliliği her geçen gün daha çok aşık ediyordu beni kendine. Telefonunu çıkarıp postu profilinde başa sabitledi. "Sen bana baya aşıksın he." telefonun ekranını kilitlerken yan bir bakış attı, ciddi misin der gibi bakıyordu. Telefonu elinden çekip yüzümü okuttum ve instagramına girdim doğrudan. Ben hariç birkaç post vardı, çok aktif kullandığı söylenemezdi zaten. Son postumuzu hikayeye ekledim, daha çok kişi görürdü böyle. Sonra geri verdim telefonu. "Sen de yap." dediğinde ikiletmeden aynı şeyi kendi hesabımdan da yaptım. Ekranı kilitlemeden önce ekran kağıdını görünce özlemle burnum sızladı.

"Kızımı özledim." dedim fotoğrafına bakarken, üçümüzün başka bir fotoğrafı vardı artık ekranda. Hei kocaman gülümsemişti ve ikimiz de hayran hayram ona bakıyorduk. "Yaz Jongdae'ye." sanki bunu demesini bekliyormuş gibi hemen mesaj attım. En azından keyfinin yerinde olduğunu bilirsem geceme daha rahat devam edebilirdim. "Çok iyiymiş, uyutmuşlar yeni." mesajı okuyup ona döndüm, en az benim kadar rahatlamıştı. "Yarın öğlen kavuşuruz." düşünmeye devam edersem ağlardım o yüzden gecemize odaklanmaya karar verdim. Ellerimizi birbirine kenetleyip evimize kadar sessiz bir huzurla ilerledik. Şoför arabayı evin önünde durdurduğunda önden ben inip eve ilerledim. O arkamda şoför ile konuşuyordu, bahşiş falan veriyordu muhtemelen.

Eve girip kapıyı ardına kadar açık bıraktım. Yaptığım ilk şey rahatsız ayakkabılardan kurtulmak oldu. Evin içinde çıplak ayakla gezmek kadar bana huzur veren bir şey yoktu. Carl her zamanki gibi kapının yanında belirmişti, nasıl oluyorsa bir şekilde eve geleceğimizi hissedip biz girer girmez ayaklarımıza sırnaşıyordu. Eğilip onu kucakladım, anında başını çeneme sürtmeye başladı. Hei'yi en çok seven evcil hayvanımız da oydu. Geceleri odamıza sıvışıp beşikte ayaklarının ucuna yatıyordu. Diğerleri, özellikle Vivi, Hei'nin evde olmasından pek memnun değillerdi. Sehun'un onlara olan ilgisinde bir değişim olmasa bile babalarını paylaşmak hoşlarına gitmiyor olmalıydı. Kucağımda Carl ile üst kata, Sehun'un hediyesini almaya çıktım koştur koştur.

"Jongin, neredesin?" önce kapının kapanma sesi ardından da Sehun'un sesi duyuldu. "Yukarıdayım." dedim Carl'ı kucağımdan indirirken. "Üstümü değiştirmeli miyim?" yatak odasının kapısında cevabını bekliyordum. "Rahat değilsen değiştir, gece uzun." pekala, bu kadar para döktüğüm bir kıyafetin parasıyla orantılı bir rahatsızlığı vardı. Bu yüzden benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu ve Sehun'un bunu anladığının farkındaydım. "Odada mı otururuz, aşağıda mı?" üstümdekinin iplerini çözerken kısacık düşündüm, odamızda da oturabileceğimiz bir oturma alanı vardı ve salondan daha rahat olurdu. "Odada." diye bağırdım o yüzden ve giyinme odasına girdim.

Sehun ipek pijama takımlarıma bayılıyordu. Onu etkilemenin en kolay yolu bu takımlardı o yüzden elim onlara gitti. Krem rengi tenime yakıştırdığını biliyordum o yüzden renk tercihim de belliydi. Makyajıma dokunmadım ama birkaç fıs daha parfüm sıktım. Yüzüklerin birkaçını çekmeceye koymak için açtığımda birkaç ay önce öylesine aldığım altın halhalı gördüm, sade bir şeydi ama esmer tenimde güzel görünürdü o yüzden onu da taktım ve Sehun'un hediyesini de elime alıp odaya döndüm. Henüz odaya gelmemişti o yüzden hediyeyi komodine saklayıp koşar adımlarla aşağı kata indim. Görünürde yoktu. "Sevgilim, nerdesin?" diye soran bu kez bendim. "Aşağıdayım." mutfağın açık kiler kapısından ses geldi, aşağı kattaki şarap mahzenindeydi. Gecenin uzun olacağını ikimizde biliyorduk. Dün o evde yokken yaptığım pastayı dolaptan alıp ona yakalanmadan üst kata geri döndüm, bir yazılı mum ve öbür mumları da üstüne dikip onu beklemeye başladım.

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now