twenty two; find (m)yself in his eyes

821 61 40
                                    

cok sukur kavusturana 🙏🙏🙏🙏 vizeleri parcaladim geldimm. tekrar baktim gozumden kacan hata yok gibi varsa da canim sag olsun artik. iyi okumalar opuom sizi oy yorum yapmayi unutmayın lutfen 💝💗💝💝💞💝💞💝💞

Baekhyun'un ve Jongdae'nin evi benim için her zaman serbest alan olmuştu. Tabii ki benim evimde onlar için öyleydi. Jongdae evlendikten sonra eve kapı çalarak girmeyi öğrenmiştik. Yine de Baekhyun ve benim için birbirimizin evi hala serbest alandı. Sonrasında benim Sehun'a taşınmam tek serbest alanın Baekhyun'un evi olmasını sağlamıştı. Görgüsüz değildik, elbette kapı da çalıyorduk ancak samimiyetimiz gerekirse kapı çalmadan eve girmemize izin veriyordu. 

Biz tatilden döndükten beş hafta kadar sonra kendini nerdeyse tamamen toparlamış olan İseul ile Baekhyun'a bir sürpriz yapmaya karar vermiştik. Aynı zamanda İseul'ün Yixing ve Kyungsoo'yu barıştırmak için yaptığı müthiş plana da dahil olmuştuk. İkisini de aramış, bir süreliğine Jieun'a bakmalarını istemişti. İkisinin de birbirinden haberi yoktu. Minik bebek ile boşanma arefesinde olan, evli olduklarını bile yeni öğrendiğimiz dostlarımızı baş başa bırakıp kaçmışlardı. Beni evden alırlarken Kyungsoo telefonda Jongdae'ye hatrı sayılır küfürler ediyordu. 

"Bana bak bebeğimin yanında küfür edip durma, biz çocuğumuzu salak kelimesini bile bilmeden büyüteceğiz." çok güzel hayalleri vardı, bu çocuğun amcasının Baekhyun olduğunu unutmuş gibilerdi.  İlk kelimesi salak bile olabilirdi. Karşılık olarak Kyungsoo'dan daha fazla küfür kazanınca telefonu kapatmak zorunda kaldı. 

"Selam tarçınlı kurabiyem." baba olmak Jongdae'ye o kadar yaramıştı ki yemin ederim mutluluktan ışıldıyordu. "Selam papatyam." dedim ben de cevap olarak. "Jongin yaklaşsana sen bana." İseul elinden geldiğince arkaya dönerken ben de anlamasam bile isteğini gerçekleştirdim. "Cilt bakımı mı yaptırdın sen?" gözlerini kısmış, tüm yüzümü incelemişti. "Ne cilt bakımı allasen ya." omuzlarını silkip önüne döndü. "Cildin çok iyi görünüyor." elim yüzüme gitti istemsiz bir şekilde. Hiç fark etmemiştim o diyene kadar. "Sevilmektendir o." demişti Jongdae  alaya alarak. "Niye, ben sevilmiyor muyum? Benim cildim niye o kadar güzel değil?" Jongdae İseul ile laf yarışına girilmeyeceğini gayet iyi bilirdi ama konu ona olan sevgisi olunca işler tam tersine dönerdi. 

"Şunu söylerken var ya yüzünün kızarması lazım ya. Ülkenin en baba adamına karşı çıktım ben senin için. Nitekim hala da çıkıyorum. İnsanda biraz arlanma olmalı."

"Arsız mıyım ben?" anne baba kavgaları başlamıştı. "Öylesin." 

"Sensin arsız." gözlerimi devirip kavgalarının bitmesini bekledim. Ciddi olmadıkları için çok uzun sürmezdi, kısa bir süre içinde aşk böceği hallerine geri dönerlerdi. Döndüler de. "Sehun'da bir haller var." dedim fırsatını yakaladığım ilk an. "Nasıl bir haller?" ikisi de anında bana odaklanmıştı. "Çok durgun, işten gelince odasına kapanıyor ve uyuyana kadar da çıkmıyor. Çalışmıyor da, öylece düşünüyor. Sorsam da ne olduğunu söylemiyor."

Tatilden döndüğümüzden beri durum buydu. Başka konularda hala olduğu gibiydi, beni ihmal etmiyor ya da sevgisinden şüphe ettirmiyordu. Ancak yine de belirgin bir şekilde durgundu ve bu da canımı sıkıyordu. 

"Keşke tahmin edilmesi bu kadar zor bir adam olmasa." gözü hala dikkatli bir şekilde yoldaydı. Ve her zaman olduğu gibi haklıydı. "Sehun'un kafasında yedi tilki döner yedisinin de kuyruğu birbirine değmez merak etme, yakında halledip eski haline döner." İseul ise Sehun'a destek çıkmayı seçmişti. "Benim çocuğum bunun keyfini mi bekleyecek sürekli. Sehun iyiyse iyi, Sehun durgunsa durgun, Sehun üzgünse üzgün... Derdinin ne olduğunu söylemeyecekse suratını düşürüp gezmeyecek. Paşama bak sen ya, oh ne âlâ memleket."

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now