thirty eight; i fell first but he fell harder

396 51 25
                                    

düğün sahnesi friends ross emily düğün sahnesi bolumu acip ordan yazdım direkt. bolum icime sinmedi gercekten ilk kez icime sinmeyen bi sey paylasiyorum sanirim ama mecburum. cok hastayim o yuzden kontrol edemiyorum umarim hata yoktur. iyi okumalarrr <3

"Sehun'un aklını başından alacaksın." dedi İseul aynadan hazırlanmamı izlerken. Makyöz ve kuaför bugün için güzel bir iş çıkarmışlardı. "Ben onun aklını başından dört yıl önce aldım zaten." dedim büyük bir özgüvenle. Sehun'un bana olan sevgisi açıkça hava atabileceğim bir şeydi, beni aklını kaybedecek kadar seviyordu ve ben de bunu herkesin bilmesinden memnun olurdum. Elimi bozmaktan korkarak hafifçe saçlarıma dokundurdum. Yaklaşık yarım saat sonra resmen evleniyordum ve heyecandan, bebek yüzünden de olabilir, midem ağzımdaydı. "Şükürler olsun evleniyorsunuz artık." Chaeyoung şimdiden kokteylleri yudumluyordu. Ben maalesef bir yedi ay kadar daha alkol tüketemeyecektim. "Hei kimde?" ben hazırlanırken bakmama imkan yoktu o yüzden sırayla bakıyorlardı kızımıza. "Jisoo ve Baekhyun bakıyor." Minseok rahatlamamı istercesine elini omzuma attı ve gergin kaslarıma masaj yapmaya koyuldu. "Çok gerginsin."

"Evleniyorum çünkü?" dedim sorar gibi, evlenecektim yani normal değil miydi gerginlik. "Zaten evli hayatı yaşıyorsunuz oğlum, iki çocuk bile yaptınız." Kyungsoo mantıklı konuştuğunda sinirimi bozuyordu, arkama dönüp kucağımdaki yastığı ona attığımda yakaladı ve bana göz kırptı. "Siz hepiniz niye bu odaya doluştunuz ya?" benim hazırlanmam için yatak odasına girmiştik İseul ile ama tek tek hepsi buraya sığınmıştı. "Kocan gözüne görünen herkesi haşlıyor çünkü." benim gerginliğim kendisini mide bulantısı, omuz ağrısı ve uykusuzluk olarak gösterirken Sehun daha çok öfkeliydi. Saatlerdir aşağıdan Junmyeon'a bağırma sesleri, annesiyle atışmaları duyuluyordu.

Makyöz işini bitirip yanımızdan ayrıldığında aynaya yaklaştım ve kendimi inceledim. "Bu makyajı ben de yapardım." dedim, yıldönümümüzde yaptığım makyaja çok benziyordu. "Bunun için Kore'den makyöz getirtmeye gerek var mıydı cidden." kızdığım kişi Sehun'du, muhtemelen farklı bir makyaj istesem yapardı ama ağır bir şey istememiştim bu yüzden de makyöz gereksizdi. "Kocanda saçacak para çokmuş hayatım, ne olacak." İseul şimdiden sanki büyük bir karnı varmış gibi yayılarak oturuyordu. "Üstümü giyinmem lazım." rahatsız olmadan oturuyordu hepsi. "Duyuyor musunuz?" dedim, başlarını kaldırıp baktılar ama umursamadan oturuyorlardı hala. "Bakmıyoruz biz, giyin sen." elindeki telefondan başını kaldırıp söylendi Kyungsoo. "Sehun!" bağırdığımda hepsi dikkat kesildi, İseul başını iki tarafa sallarken Minseok derince yutkundu. "Sehun odadan çıkmıyor bunlar, giyinemiyorum." koşturan adım sesleri geldiğinde hepsi oturduğu yerden kalktı.

"Ne demek çıkmıyorlar?" öfkeden burnundan soluyordu resmen. "Yemin ederim çıkıyoruz şimdi." hepsini öldürücü bakışlarıyla uğurladı. "Biraz sakin olmayı denemeye ne dersin?" elimi yanağına atıp kendime çevirdim. "Gerginim." dudaklarımızı kısa bir süreliğine birleştirip geri çekildim. "Farkındayım onun." alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapadı. "Evleniyoruz." dedi haber edermiş gibi. "Onun da farkındayım." ellerimi göğüslerine koyup parmaklarımı gezdirdim yavaş yavaş. "Üç ay sonra bizim düğünümüzü planlayacağımı söylemenin üstünden iki yıl geçti." İseullerin düğününde henüz beni kolay lokma sanarken söylediği şeyi hatırlattığımda kafasını arkaya atıp kahkaha attı. "Uzun bir üç ay oldu." o da ellerini belim ve kalçam arasındaki boşluğa koydu. "Sonuç olarak ben kazandım." gözlerimi açıp arkaya çekildim. "Nasıl sen kazandın?" dedim hayretle. "İki çocuğumuz var..." kolunu kaldırıp benim hediyem olan saate baktı. "Ve yirmi dakika sonra evleniyoruz. Sana kalsa beni asla sevmeyecektin ve kabul etmeyecektin." kahkahama eşlik etti. "Sen üç ay içinde evleneceğimizi söylemiştin ama iki yıl oldu. Yani ikimiz de kaybettik."

"İkimiz de kazandık." gözlerim dolu dolu oluverdi bir anda. Ensesinden kendime çekip aşkla birleştirdim dudaklarımızı. Dilimi dudaklarından ittiğimde biraz dondu kaldı ancak kendine geldiği gibi dillerimizi birbirine doladı. Geriye çekildiğimizde derin bir nefes aldım, rujum dudaklarına bulaşmıştı. Başparmağımı sürtüp gülkurusu tonundaki ruju gösterdim ona. "Makyajımı bozdun." kolları arasından ayrılıp masanın üstünde duran ruju aldım, önce pamuk alıp dudaklarımın altına inen ruju sildim ve yeniden rujumu sürdüm hafif hafif. "Sen yapıştın bana." üstündeki tişörtü dikkatle çıkartıp yatağın üstüne bıraktı, o da saçlarını yaptırmıştı. "Paralarımızı israf ediyorsun." dedim sürdüğüm ruju yüzük parmağımla hafifletirken. "Kore'den makyöz getirtmeye ne gerek vardı. Bu makyajı ben kendim yapabilirdim." o da benimkine benzeyen bir makyaj yaptırtmıştı ama ona da ben yapabilirdim yani. "Artık iki çocuğumuz var paraları çarçur etmeyi bırak." askıda duran ütülenmiş beyaz keten gömleği aldı. "Jongin paramızın bitmeyeceğini ne zaman anlayacaksın?"

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now