three; dinner with mr. oh

951 119 40
                                    

Çocukluğumdan beri cumartesi hep en sevdiğim gün olmuştu. Küçükken annem sadece cumartesi öğleden sonraları izinliydi, onunla vakit geçirebildiğim tek zaman dilimi bu kısa süreydi. Annem aslında harika bir kadındı ve bence ondan alınacak çok şey vardı, ancak hiçbirini alamamıştım. Onunla birlikte yanmış ve kül olmuştu. İnançlı birisi değildi, en azından bildiğim kadarıyla, bir şeye inanmaya vakti yoktu. Babamdan hiç bahsetmezdi. Sadece bir kere nasıl öldüğünü anlatmıştı bana. Onun ölümünden sonra odasından eski fotoğrafları bulmuştum. Büyük bir aşka benziyordu aralarındaki kıvılcım. Ancak ona o kadar kızgındı ki bir daha hiç babamdan bahsetmemişti. Belki konuşacak kadar vaktimiz olsa anlatırdı, bilemezdim. Babama ben de kızgındım. Kumar yüzünden hayatımızı mahvetmişti. Belki aptal gibi borca batıp öldürülmese çok daha düzgün bir hayatımız olurdu. Belki annem hâlâ yaşıyor olurdu, çocukluğumu ve gençliğimi normal insanlar gibi geçirebilirdim ve belki hayatımda ilk defa etkilendiğim kişi beni bir şekilde satın almayı düşünmezdi. Belki babam kumara batmasa maddi durumu iyi olan bir ailede büyür, Sehun ile arkadaş ortamında tanışırdım. Beni görür görmez bana aşık olurdu birkaç kez randevuya çıktıktan sonra sevgili olur ve öylece hayatımıza devam ederdik. Ama bunların hiçbirisi olmadı. Babam aptal gibi kumar borcuna battı ve öldürüldü, annem para kazanmaya çalışırken vücudunun isyan ettiğini fark etmedi ve öldü, Oh Sehun beni parasıyla satın alabileceğini düşündü ve bana bir eskortmuşum gibi muamele etti. İlk hoşlandığım kişinin de defteri böylece kapandı.

En azından ben öyle düşündüm ama öyle olmadı. Pazartesi günü önceki gece atlattığım ağlama krizlerim yüzünden şiş gözlerle evden çıktım. Derse az bir vaktim olduğu için oyalanmadan okula gittim ve günümü okulda geçirdim. İğrenç bir gündü, arada tuvalete gidip ağlamaya devam ettim. İçimdeki öfkeyi hiçbir şey azaltamıyordu, asla yeteri kadar sakinleyemiyordum. Bitirme tezimin çok az bir kısmı kalmıştı. Yakında bitecekti, çalışmaya başlayacaktım ve her şey düzelecekti işte. Düzelmeliydi. Oh Sehun gibiler hayatımda olmasın diye her şey düzelmeliydi. Oh Sehun gibiler beni bir daha satın almayı düşünmesin diye düzeltmek zorundaydım.

Okulun kütüphanesinde tezime ekleme yapıyordum. Yemek yememiştim. İçimin bir şey alacağını düşünmüyordum, zaten o kadar çok ağlamıştım ki bir şey yesem kesinlikle çıkartırdım. Ancak midem ara ara gurluyor bana mesaj veriyordu. En sonunda kuvvetli bir şekilde gurladığında ve kütüphanedeki birkaç kişi dönüp bana baktığında bir şey yememin vaktinin geldiğini anladım. Yanımda oturan kişi sınıftan bir arkadaşımdı, eşyalarımı ona emanet edip sadece cüzdanımla kütüphaneden çıkıp kafeteryaya yöneldim. Ara ara tekrar ağlayasım geliyordu, fakat vakti değildi. Gece yastığıma başımı koyduğumda sessiz sessiz ağlamaya devam edebilirdim.

"Bir tavuklu sandviç." kafeteryadaki en lezzetli yemek kesinlikle tavuklu sandviçti. Aynı zamanda en uygunu da oydu. "İçecek ister misiniz?" başımı salladım. İçeceğe para harcamak istemiyordum. "Ona bir sprite bana da bir kahve. Ücreti buradan alın.'' kartını uzatan Minseok'a baktım. ''Hocam?'' dediğimde gülümseyip elini omzuma koydu. ''Kimse yokken öyle seslenmek zorunda değilsin.'' Minseok üst sınıflarımdan birisiydi. Benim yüksek lisansa başladığım yıl o bitirmiş ve okulda çalışmaya başlamıştı. İyi birisiydi, her konuda herkese yardımcı olmayı çok severdi. ''Ayrıca yemeğin yanında içecekten pintilik yapma.'' kartını görevliden alıp cüzdanına yerleştirirken konuştu. ''Yemek için teşekkür ederim ama sana hep borçlu kalıyormuş gibi hissediyorum.'' görevli adam önce onun kahvesini sonra da benim yemeğim ve içeceğimi getirdiğinde kendizime oturacak bir yer bulduk. ''Borç falan düşünme sen, ben büyüğüm elbette ben ödeyeceğim. Tezin nasıl gidiyor, hayat nasıl onları anlat. Uzun zamandır görüşemiyoruz.''

''Tezin bitmesine çok az kaldı, zaten derslerin tamamını verdim. Tahmin ettiğimiz gibi bir buçuk yılda bitecek.'' cümlemi bitirdikten sonra sandviçimden koca bir ısırık aldım. ''Harika, o zaman yakında iş arkadaşı oluyoruz!'' neşeyle konuştuğunda başımı salladım. Çok, çok, çok az kalmıştı. Yakında her şey hayal ettiğim gibi olacaktı. ''İlk maaşımı aldığım gün tüm yemek borçlarımı ödeyeceğim, anlaştık mı?'' kahkaha atıp başını salladı. ''Anlaştık Jongin. Şimdi gelelim başka bir konuya.'' dediğinde neden bahsettiğini anlamıştım. Kesinlikle Baekhyun ya da Jongdae'den duymuştu. Başka imkan yoktu, ancak Jongdae'nin henüz olayı tam bilmediğini hesaba katarsak geriye bir isim kalıyordu. ''Oh Sehun'dan mı bahsediyorsun?'' başını salladı. Adını anmak bile iştahımı kaçırmaya yetiyordu işte. ''Baekhyun'un tüm olayı anlattığına eminim.'' yeni bir ısırık daha aldım.

fly me to the moon | sekaiWhere stories live. Discover now