0.1- fear

340 15 1
                                    

2022

Yağmurları severdi, sağanaklara bayılırdı; bunlar bu hayatta sevdiği sayılı şeylerdendi. Neredeyse fırtına çıkacakmış gibiydi, zayıf bedeni bir rüzgar daha çıkarsa neredeyse havalanıp gökyüzünde savrulacaktı ama bu umrunda değildi, hatta neredeyse hoşuna bile gidiyordu. Yağmurun altında sırılsıklam olmuş bir şekilde oradan oraya savrulmak, yaptığı en sıradanlaşmış şey olsa da onu ayakta tutuyordu.

Bir anda eline ceketini bile almadan, sadece tişörtüyle dışarı çıktığı bu gece bile diğerlerinin aynısıydı. Her böyle olduğu gecelerde kendisini aynı sokağa atar, kaldırım yerine yolun ortasından yürümeyi seçer, kulaklığını kulaklarına takıp aynı şarkıyı açar, birkaç sokak lambasının aydınlattığı bomboş sokakta kilitlenmiş kapıların ardına bakıp aynı şeyleri düşünürdü.

Sonrası da klasikleşmiş şekilde devam ederdi. Yine öyle yaptı.

Cebindeki telefonunu çıkarıp son mesaj kutusuna girdi. Parmakları artık tutmuyordu bile, bacağındaki kesik izleri yürümesini zorlaştırıyordu, spor ayakkabısı su geçirmişti ve onları çıkarıp attıktan sonra taşlara basarak yürüme isteğini bastırmaya çalışıyordu.

Onlarca mesaj vardı ama hiçbirini umursamadı, çok önemliyse ararlar diye düşündü ama aradıklarında da açmayacağını kendisi de biliyordu, boş verdi. Klasik olarak girip eski mesajlaşmalarını okuduğu konuşmaya girdi. Yüzünde neredeyse uçup gidecekmiş gibi duran bir gülümseme oluştu.

Bu sefer onları tekrar okumadı, ellerini tekrar klavyede gezdirmeye başladı. Lütfen yazdı sadece. Mesajı gönderdikten sonra göğsünün sıkışmaya başladığını hissetse de devam etti. Lütfen eve dön.

Günleri saymayı bırakmıştı ama gittiği gün dün gibi aklından olduğu için bunu bilmeden yapamıyordu. Yarın iki yıl olacaktı. Gidişinin ardından iki yıl geçmiş olacaktı.

Cevap gelmeyeceğini bildiği için tekrar telefonu cebine atıp diğer cebinden sigara ve çakmağını çıkardı, hemen yakıp dudaklarına götürdü. Bunu neden yaptığını bile bilmiyordu; zevk almıyordu, yokluğunda da hiçbir şey hissetmiyordu. Aynı bok, farklı gün alışkanlıklarından birisinden olduğunun farkında olduğu için sesini de çıkartmıyordu.

Hemen yanında bir silüet fark ettiğinde bakışlarını ayaklarından yavaşca çekip başını kaldırdı, tanıdık hisle kaşlarını çattı, huzursuzluk tekrar ve tekrar bütün bedenini kapladı. Ürperdi, her zaman yaptığı gibi, onun geldiğini fark ettiğinde etrafı dikenlerle sarılmış gibi hissetmesine engel olamazdı.

Ama bu sefer bir şey farklıydı, korku seviyesini kat kat arttıracak kadar farklıydı.

Onu sokaklarda görmemeliydi, evden çıkmamalıydı, odasında kilitli kalmalı ve çocuk korkana kadar beklemeliydi, bazen aniden çıkıp onu kendisi korkutmalıydı.

Ne olursa olsun, ne savaş verilirse verilsin, hepsi evin içinde olmalıydı.

"Beklediğim sen değildin." diye mırıldandı yine de. Susmak istemedi. Kulaklarına küçük bir iç çekiş ulaşsa ve göz ucuyla onun omzularını silktiğini fark etse de devam etti. "Senden bıktım. Neden hâlâ buradasın?"

Çok kısa süren bir kahkaha bıraktı adam. Louis ona hâlâ bakmıyordu ama gözlerinin önüne kendisinin gelmesi çok zor değildi; sesini duyduğu ve şu an nasıl göründüğünü bildiği için ayakkabılarındaki gözleri kapandı, dişlerini sıkmak zorunda kaldı.

"Böyle söylemeyi bırak, sadece utanç verici oluyorsun." dedi. "Beni göndermeyen sensin. Git diyorsun ama gitmeme izin vermiyorsun, beni istemiyorsun ama kovamıyorsun da."

Lost His Mind || Larry Where stories live. Discover now