0.6- so sick and tired

68 11 13
                                    

Louis tekrar gözlerini açtığında aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu ama kararan havaya ve yanındaki koltukta neredeyse ikiye katlanarak uyumuş Harry'ye bakılırsa uzun süre geçmişti. Niall hâlâ ortalıkta yoktu, bu yüzden Harry'nin yalan söyleme ihtimalini düşünmeye başlamıştı.

Hemen yatağın ve Harry'nin yattığı koltuğun arasında duran sehpadaki telefonu çarptı gözüne. Ekranının kırıldığı yattığı yerden bile belli oluyordu ama yine de bunu umursamamış, onu almayı kafasına koymuştu.

Bir önceki uyanık haline göre daha iyi hissediyordu, isterse konuşabileceğini biliyordu ama yine de Harry'yi uyandırmak ve ondan yardım istemek istemedi. Bu yüzden sağlam kolunun üzerinde inlememeye -karnındaki yaralar her hareketinde batıyordu- çalışarak doğrulup kendisini yataktan hafifçe kaydırdı. Yeterli olduğunu düşündüğünde tekrar yatar pozisyona geldi ve kolunu uzatıp sehpanın üzerindeki telefonu zor da olsa bir şekilde eline almayı başardı.

Tekrar eski yerine geçerken derin bir nefes almaya çalıştı, bu kadar ufak hareketlerde bile böylesine yorulduğuna göre henüz hastaneden çıkabileceğini düşünmüyordu.

Bir eliyle telefonu tutarken sargılı olan elini de kaldırdı ve parmaklarını ekranda gezdirmeye başladı. Rehbere girdi, Niall'ın numarasını bulup hemen aramayı başlattı ama ne telefonu kulağına götürebildi, ne de hopörlere alıp konuşmaya cesaret edebildi. Birkaç saniye ardından çağrı yanıtlandığında Niall'ın "Louis?" diye seslenmesi ve cevap beklemeden "Tanrım! Kantindeydim, hemen geliyorum." diye konuşması yeterli olmuştu.

Telefon kapandığında yatağın kenarına düşmesine izin verdi Louis. Gözledini tavanda, duvarda, camda gezdirdi ama asla Harry'ye dönüp bakmadı. Onu kesinlikle görmek istemiyordu. Belki çok ama çok uzun süredir dönmesini isteyen ve her gece ona bunun hakkında iletilmeyen mesajlar atan birisi olarak şu an onu görmek istemesi tamamen ironi konusuydu ama yine de istememişti işte.

Kapı açıldı, Niall elinde kahve bardağıyla hemen odadan içeri girdi. Köşede duran yatağın ayaklı sehpasının üzerine bardağı hızla bıraktıktan sonra Louis'nin etrafında dolandı ve hemen yanına, yüz hizasına gelecek şekilde yere çöktü. "Louis..." diye mırıldandı gözlerini teker teker Louis'nin yüzündeki yaralarda gezdirirken. "Tanrım... Beni çok korkuttun, seni çok özledim. "

"Ben de seni özledim." dedi Louis beklemeden. Sesinin beklediğinden daha iyi çıkmasına Louis kaşlarını çatarken Niall da onun gibi şaşırmış olduğu için ağzını hafifçe aralamıştı.

"Konuşabiliyorsun... Sabah konuşamadığını söylemişlerdi."

Louis uyuyup uyandığı süre arasında giden boyunluk sayesinde artık daha net bir şekilde kafasını sallayarak onu onayladı.

"Nasıl hissediyorsun, daha iyi misin? Neren ağrıyor, anlat bana hadi."

"Her yerim ağrıyor." dedi hafifçe gülümseyerek. "Oradan nasıl gözüküyorum?"

"Harika gözüküyorsun." dedi Niall gülerek. Onun bu halde bile alaycı tavrından ödün vermediğini görmek güzeldi. "Hatta tam şu an çıkıp gidebiliriz ama sen gerçekten bana hissettiğin her şeyi anlatana kadar hastane izin vermeyecekmiş."

"Anlatmamı mı istiyorsun?" diye sordu. Niall kafasını salladığında yavaş yavaş konuşmaya devam etmişti. "Yüzümdeki dikişleri hissedebiliyorum, elime ne oldu bilmiyorum ama yanıyor, göğsümdeki cam parçaları hâlâ oradaymış ve karnımda koca bir delik varmış gibi. Ayrıca konuşurken her nefesim kıçıma kaçıyor."

Konuşurken yüzündeki acı açıkça ortada olduğu için "Tamam o zaman, dur, anlatma, yeter" dedi Niall hemen. "Neler olduğunu bilmek ister misin peki?"

Lost His Mind || Larry Where stories live. Discover now