2.8- i love you

65 10 15
                                    

"Hadi, buradan kaçalım." diyerek bir kez daha şansını denedi Harry. "Sordum, bir sorun olmadığını söylediler. Sen istersen hemen gidebiliriz Louis."

"Ne? Nereye?"

Louis daha yeni odasından çıkıp Harry ile buluşmak için kantine inmişti, dediklerini anlamlandıramıyordu.

"Herhangi bir yere. Birlikte bir şeyler yiyelim. Seni istediğin yere götüreyim."

Louis düşündü, onun bu istekli halini içten içe kırmak istemese de pek modunda değildi. Bacakları, kendisini buraya kadar zor taşımışken daha uzağa gidebileceğini sanmıyordu.

"Pek havamda değilim." diye açıkladı kendisini bu yüzden. "Yorgunum zaten, yapabileceğimi sanmıyorum."

Harry'nin omuzları düşerken "Yorulursan diye Niall'dan arabayı almıştım." diye mırıldandı. Yine de gülümsemeye çalışıyordu. "Ama sorun değil tabii. Gel, otur hemen, yorulma."

Louis onun yüzünü incelerken, gerçekten hevesinin kırıklığını rahatlıkla görebiliyordu. O ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, ne kadar değişirse değişsin, Louis onun mimiklerini ve ne anlama geldiklerini zamanında çökmüştü; şu an herhangi bir uğraşı gerektirecek bir şey yoktu ortada.

Yine de sandalyeyi çekip otururken düşünmemişti. İlaçlarını yeni içmişti, yalan değildi, başı ağrıyordu. Kafasını masadaki kolu üzerine yaslarken Harry'nin "İstediğin bir şey var mı?" diye sorduğunu zor duymuştu.

"Yok."

"Kahve alayım, için ısınsın."

Louis cevap vermedi, Harry kalkıp kahve almaya gitti. Hava zaten sıcaktı, içinin ısınmasını gerek yoktu ama bir şey söylememişti işte.

Bir süre orada yatarak vücudunu dinlendirdi. Normalde Harry gittikten sonra ilaçlarını içerdi ama bugün biraz geciktiği icin inmeden önce içmek zorunda kalmıştı. Ondandı bütün bu ekstra yorgunluğu. Uyumamak için kendisini zor tutuyordu, Harry gittikten sonra uyumayı deneyecekti.

Harry elinde iki bardakla geri döndüğünde başını masadan kaldırıp elleriyle bardağı sardı. Gözlerini Harry'ye çevirdiğinde dikkatle kendisini incelediğini görmüştü. "Ne oldu?" diye sorması bu yüzdendi.

"Çok yorgun duruyorsun." diye fısıldadı. "İlaçları her içtiğinde böyle mi oluyorsun?"

"İçip geldim, daha etki etmediler." derken gözleri masadaydı. "Genelde uyuyarak geçirdiğim için bu konuda çok bir şey söyleyemem."

"Uyumak ister misin?" dedi Harry anlayışla. "Luke'u göremiyorum. Odana kadar sana eşlik edeyim mi? Sorun değil, yarın daha erken bir saatte gelmeye çalışırım ben."

"İyiyim." diyerek kestirip attı Louis. Akşama kadar odasında yalnızdı zaten, şu an oraya dönmek istemiyordu. "Luke bugün yok, sürekli yanımda dolaşmasına gerek olmadığını söyledim."

"Öyle mi?"

"Evet, idare ediyorum. Şimdiye kadar yanımda bir bakıcıyla büyümedim."

"Aynı şey değil-"

"Biliyorum, biliyorum. Atak geçirirsem falan diye ama uzun süredir öyle şeyler olmuyor, onlar da bunun farkında."

Harry başını sallayarak anladığını belli ettiğinde başını kolunun üzerine yasladı Louis. Karşısındaki duvarı izlerken gözlerini kapamamaya çalışıyordu. "Neden bu kadar geç geldin?" diye sorması da ağzından istemeden kaçmasındandı.

Harry heyecanla yerinde kıpırdandı. Louis'nin kendisine alıştığını ve beklediğini bilmek ister istemez güzel hissettiriyordu, içi kıpır kıpır olmuştu bile. "Şey oldu- Yolda şey, kaza oldu-" Louis'nin bakışları yavaşca onu bulduğunda aceleyle kendisini düzeltti. "Ben yapmadım. Başkası yapmış. Yol kapalıydı. Bu yüzden geciktim, özür dilerim."

Lost His Mind || Larry Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon