1.9- full of anxiety

48 10 37
                                    



"Az önce ilk ziyaretçin geldi, seni bekliyor."

Luke'un ağzından çıkan şeyler, Louis'nin ne yapacağını bilmemesine yetmişti. Hazırlanacağını söyleyip çocuğu odadan kovduktan sonra bile yatağında oturmuş karşısındaki duvarı izleyerek düşünüyordu.

Kim olduğunu öğrenmemişti ama fazla seçeneği olmadığından bunun Niall olduğunu çok iyi biliyordu Louis. Ona şu an böyle gözükmek istemiyordu. Ne kadar özlemiş olsa bile buna hazır değildi, onun karşısında yeteri kadar küçülmüştü zaten.

Hazırlanma işi çok uzun sürdüğü için yaklaşık yarım saat sonra Luke geri döndüğünde hâlâ aynı yerinde oturuyordu. Luke ne olduğunu anlamayarak yanına oturduğunda "Bir sorun mu var?" diye sordu. "Gitmek istemiyor musun?"

"İstiyorum." dedi Louis. Kendisiyle çelişmesine, kendi kendine kaşlarını çatarak tepki göstermişti. "Ama istemiyorum?"

"Neden peki?"

Luke garipsemeden anlayışla sorduğunda Louis bir kez daha buradakilerin bu anlayışlı hallerine şaşırmıştı. Ona göre bütün bunlar çok garipti. O, her yerinden gariplik akarken, anlaşılması gereken birisi hiç değildi. Hayatında tanıdığı herkes gibi hayal kırıklığı olduğunu yüzüne vurmaları gerekiyordu.

"Beni bu şekilde görmesini istemiyorum."

"Louis, o seni öylesine ziyarete gelen birisi değil ki..." dedi gülümseyerek. "Bize, seni kardeşi gibi gördüğünü söyledi. Her gün arayıp nasıl olduğunu sormaktan asla gocunmuyor, seni sabah akşam merak edecek kadar sana değer veriyor. Böyle birisinden çekinmene gerek yok."

"Haklısın, sorun da bu..." dedi kafasını yavaşça iki yana sallayarak. "Bana niye bu kadar değer veriyor? Buna değecek hiçbir şey yapmadım."

"Aslında, değer vermemesini gerektirecek hiçbir şey yapmadın."

"Tek yaptığım onu yüzüstü bırakmak. Onu tanıdığımdan beri omuzlarında yükten başka hiçbir şey olmadım. Ne demek bir şey yapmadım Luke? Yaptığım her şey zarar. Ona karşı bile. Hatta özellikle ona karşı."

"Onun bunları bir kez olsun aklından getirmediğinden eminim" derken, yatıştırıcı olduğunu düşündüğü bir tebessümle birlikte omzuna dokunmuştu Luke. "Seni göreceği için çok heyecanlı gözüküyordu. Üçüncü haftan doluyor ve senin de onu özlediğini biliyorum. Yine de istemezsen gidip ona bunu iletebilirim, anlayışla karşılayacağından eminim."

"Nerede şu an?"

"Bahçede. Pencereden bakmak ister misin?"

"Buradan gözüküyor mu?"

"Koridorun penceresinden gözüküyor."

Louis yavaşça kafasını salladığında Luke yerinden kalkıp kapıyı açtı ve onun önünden geçmesine izin verdi. Odadan çıkar çıkmaz Luke kapıyı kapattı ve önden yürüyerek Louis'yi pencereye doğru götürdü, onun ürkekçe cama doğru yaklaşmasını sabırla izledi. Metrelerce yükseklikten sanki görüleceğine dair bir korkuyla dışarıya bakıyordu.

Louis sonunda Niall'ı görebildiğinde gözlerinin dolmasını engelleyememişti. O, muhtemelen yanıklarının oluşacağı güneşin altında hiç gücenmeden bekleyebiliyordu ama Louis onun yanına gitmekten bile acizdi. Onu ne kadar özlediğinin haddi hesabı yoktu, onu gerçekten çok özlemişti. Bu halde olmalarının bütün suçlusu da oydu.

Yani... Tanrı aşkına! Louis tüm hayatı boyunca her yükün altından kalkabilmiş bir çocuk olmuştu. Ne zaman bir şeylerin altında kalıp pes eden, akıl hastanelerine kapatılmak zorunda kalan birisi olmuştu? En yakın arkadaşının yanına gitmek için doktorların izin vermesinin gerektiği, verildiği anda da korkudan bunu yapamayan birisi olmak ne zamandan beri Louis'likti?

"Bu sefer benim söylememe de gerek kalmıyor." dedi arka tarafından keyifli bir ses. Başını çevirmesine bile gerek yoktu, kim olduğu çok belliydi. "Ne kadar düştüğünün sen de farkındasın, değil mi?"

Cevap vermedi Louis. Alt dudağı titrerken bunu durdurmak için dişlerini sıkıyordu. Ağlamak istemiyordu. Yanında bekleyen Luke ona bakarken hiç istemiyordu.

"Ağla Louis." dedi tekrar. Sesindeki keyif sinir bozucuydu. "Çünkü 'arkadaşın' seni beklerken senin tek yapabileceğin ancak ağlamak olabilir. Sen sadece buna değersin."

Louis gözlerini bahçedeki Niall'dan çekip yanındaki duvara yaslandı, ellerini yüzüne kapatıp sakinleşmeye çalışırken tek istedigionun odaya geri dönmesiydi. Şu an burada bile olamaması gerekiyordu; oda dışına hiç çıkmazdı, terapilere bile onunla gitmeyip odada Louis'nin geri dönmesini beklerdi, burada olması saçmalıktı.

"Louis, bir sorun mu var?"

"Evet Louis, bir sorun mu var?"

"Hayır, iyiyim."

"Emin misin, bana anlatabilirsin?"

"Emin misin Louis? Pek iyi gözükmüyorsun. Gerçi her zamanki halin..."

Louis derin bir nefes aldı. Hiçbir işe yaramıyordu. Bu pisliğin çöplüğüne geri döneceği yoktu, alaylarının ardı ne yaparsa yapsın kesilmiyordu. Luke endişeli gözlerle kendisini sürüyordu ve bunu doktoruna atlatacağından emindi.

Dışarıda arkadaşı kendisini beklerken, ona sarılmak yerine burada kalması ise hiç mantıklı değildi. Ona sarılarak düşüncelerini susturmayı deneyebilirdi. Neden hâlâ buradaydı?

"Lavaboya gideceğim, sonra aşağı inelim." dedi ve odasına geri dönüp elini yüzünü yıkadı Louis. Tekrar Luke'un yanına gittiğinde Luke onu sorgulamadan Niall'ın beklediği alana kadar götürmüştü.

Hepsinin kafasının içinde olduğunu kanıtlarcasına, Niall onu gördüğü ilk anda öyle satılmıştı ki Louis bir an normal bir insan gibi hissetmişti.

Farklı hissettirmeyen tek şey bu arkadaşıyken onunla görüşmekten çekinmesinin tamamen saçmalık olduğu yüzüne vurmuştu. Kim giderse gitsin, ne değişirse değişsin, Niall ona aynı sıcaklıkta bakacak ve kendisini hiçbir zaman olduğu ucube gibi hissettirmeyecekti. Buna anlaşması gerekiyordu.

Buraya geliş amacı, bütün bu uğraşları da artık bir şeylerden kaçmak olmadığı kendisine yeniden hatırlatılmıştı. Louis bunu yeniden unutmamaya çalışacaktı.







...

Sinir 20 yorum yine
cok kisa gecis bolumu

Lost His Mind || Larry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin