1.7- you've got to move on

76 12 5
                                    

Louis'nin tedaviye hemen başlamak istemesi, ne kadar yorulduğumu kanıtıdıydı. Hastanelerden ve etrafındaki doktorlardan nefret etmesine rağmen, iki günlüğüne de olsa eve gidip dinlenmek istememişti. Çünkü tanrı biliyordu ki, Louis biraz daha o evde bu ruh haliyle kalırsa kendini kesin olarak öldürürdü.

Gerekli bütün işlemler tamamlanınca kadar burada kalıp kalmayacağı hakkında doktorla konuştuğunda doktor bunun daha iyi olacağını söylemişti. Bu yüzden iki gün boyunca, mahkeme kararıyla akıl hastanesine sevk edilme işlemi gerçekleşene kadar hastanede kaldı. Bu süre içinde Niall'ın çokça yardımı olmuştu çünkü ne kafasındaki sesler, ne de yanı başında duran kendisi susmak biliyordu.

Sonunda her şey tamamlandığında bir akıl hastanesine sevk edildi. Dikkatinizi dağıttığı için seslerin bastırılmasında yardımcı olan arkadaşı Niall'ı ardında bırakırken bu konuda huzursuz olsa da en azından Harry'yi görmemesi konusunda içi rahattı. Tamamen doktorlarla ve gerçek olmayan seslerle başbaşa kalmıştı.

İlk gün kendisine verilen, her yeri beyazlarla kaplı odayı gördüğü anda nefret etmişti. Buradan çıkmaması söylendi, yemeği ve ilaçları odaya gelecekti, her ihtiyacına anında koşacak bir hemşiresi olacaktı. Bir süre sonra gözetim hakkında topluma karışabileceği sözü de verilmişti, oda sınırı geçici bir süreliğineydi.

Bütün bunlar olurken tek yaptığı sakin kalmaya çalışmak olmuştu. Sanki çok normal bir şeymiş gibi davranmaya karar vermişti. Odanın ağırlıklı olan rengi bile gerilmesine ve bu yüzden karşısındaki hayaletin kendisiyle alay etmesine yol açarken, bunu nasıl yapacağı hakkında bir fikrinin olmaması ironikti.

Karşıdaki hayalet, görmezden gelinmeyi kaldıramamış ve bu onu daha da sinirlendirmiş olacak ki bir süre sonra bütün alaylar bir anda kesildi. Louis onun ne yapacağını izlerken, ayağa kalkıp duvarlarda yürümesini ve bu şekilde kendisine doğru gelmesini kesinlikle beklemiyordu. Korku içinde çığlık atarken gittikçe kendisine yaklaşan bedenle ne yapacağını bilemeyip en sonunda yaslandığı pencereyi bir şekilde kırıp camdan atlamaya çalıştı. Neyse ki bağırış seslerini duyup gelen doktorlar onu son anda tutup sakinleştirici vererek uyutmayı başarmışlardı.

Uyandığında onu eskisi gibi odanın köşesinde otururken buldu, bu sefer korkusu kat ve kat artmış olarak ona bakarken neler yapabileceğini düşündü. Daha fazlası olamaz dedikçe daha fazlası oluyordu ve Louis tahmin edemediği bu korku eşiğini daha fazla kaldıramayacak kadar yorgun hissediyordu.

Doktoruyla hastanede ilk seansını o gün yapmıştı. Bu olayın olmasıyla bir gün erkene alınmış seansta doktor sadece onu rahatlatmaya çalıştı, ilaçlarla onu biraz olsun dizginleyebileceklerinden bahsetti ve Louis bunu hemen kabul etti. Onu susturmak için ilaçları daha önceden de denemişti, sorun değildi, bu sefer doktor recetesiyle içeceği ilacının onu defetmesi için her şeyi yapardı.

O gün başka bir şey konuşmadılar, kalan konuları zaten ertesi gün yapacakları seansa bıraktılar. Louis odasına döndü, ilaçlarını içti ve uyumaya çalıştı. Kalbi hâlâ hızlı attığı için uykuya dalmasi biraz uzun sürse bile ilaçlar etkisini gösterince deliksiz bir uyku çekmişti. Uyanıp onu gördüğünde ise uyumadan önceki haline göre daha rahattı.

Ertesi gün kahvaltısını yaptıktan sonra psikoloğu onu tekrar ziyarete geldi, odasına götürdü. Bu, her şeyi açık açık konuşacakları ilk seferdi.

"Tekrar merhaba Louis," dedi adam onun pencereden dışarıyı izleyen gözlerini kendine çekmek için. Başarılı olmuştu, Louis hemen ona döndü. "Günaydın, bugün nasılsın?"

"Uykum var."

"Harika, çünkü bu, ilaçlar etkisini gösteriyor demek. Dün olduğu gibi sinir krizleri geçirmeyeceksin bir daha, endişelenme."

Lost His Mind || Larry Where stories live. Discover now