1.5 - why

77 11 0
                                    

Derin bir iç çekişle yerinden sıçrayarak gözlerini açtığında, ani hareket ettiği için damarına iğnenin saplanması bir oldu ama buna odaklanamadı, gittikçe hızlanan nefes alıp verişleriyle gözlerini acele içinde etrafta gezdirdi. Yan koltuktaki Harry hemen kalkıp kendisine doğru geldiğinde hızla koluna tutunmuştu.

"Harry,"

"Evet Louis" dedi Harry hemen. Boştaki elini Louis'nin saçlarına götürüp yüzünü açtıktan sonra parmaklarını yanaklarında gezdirdi. Bir anda onu yerinden sıçrayışını gördüğünde o da ne yapacağını bilememiş, zaten hiç gitmeyem telaşı tekrar yüzünü göstermişti. "Evet Lou'm, buradayım, sorun yok"

Louis o kadar hızlı nefes alıp veriyordu ki göğsünün bu denli düzensiz hareket etmesi Harry'yi ayrı endişelendiriyordu ama onun korktuğunun fakında olduğu için elinden bir şey gelmiyordu. Sokaktan geçen herhangi birisi bile birkaç saniyede korktuğunu anlayabilirdi, normalde bütün duygularını ustalıkla saklayan Louis'nin gözleri şu an bütün korkusunu resmen bağırıyordu.

"Neden buradayım?" dedi Louis hemen. "Nede- Dikişlerim mi açıldı?" Harry'nin bileğindeki elini çekip üzerine geçirilmiş hastane kıyafeti üzerinden karnındaki dikişlere dokundu ama hiçbir acı hissetmeyince iri gözlerini tekrar ona çevirmiş ve tekrarlamıştı. "Neden buradayım Harry?"

"Hatırlamıyor musun?"

Harry'nin şaşkınlıkla sormasıyla Louis'nin önce dudakları titredi, daha sonra gözleri doldu. Şu an aslında sadece aklında olan her şeyin kabus olmasını diliyordu çünkü elinden başka hiçbir şey gelmiyordu.

Tek istediği Harry'nin bambaşka bir hikaye anlatmasıytı.

"Sadece neden burada olduğumu söyle" derken dolu gözlerinden bir damla yaş aktı, elinin tersiyle onu silerken yenisinin gelmesi de gecikmemişti. "B-ben, ben neden-"

"Sakin ol, hey..." derken tamamen yatağa oturdu Harry. Kolunu onun omzuna atıp kendisine çekerken az da olsa sakinleştirebilmek umuduyla omzunu yavaşca okşamaya başlamıştı. "Sakin ol, anlatacağım, sadece sakin ol."

Louis bir hıçkırık bıraktığında Harry de dolan gözlerini kapayıp ağlamamak için kendisini sıktı. Bir süre nasıl söze gireceğini düşündükten sonra "Eve girdiğimde bağırıyordun" demişti. "Yanına geldiğimde- Birisine bağırıyordun, onu suçluyordun... Sonra- Elinde cam vardı. Beni gördüğünde bana-"

Louis kendisini daha fazla tutamayarak hıçkırarak ağlamaya başdığında eliyle yüzünü kapadı. Bir süre bu şekilde ağlamayı sürdürdü. Hayal değildi, kabus değildi; hepsi gerçekti. Gerçekten, sonunda kafayı tamamen yemişti.

Harry ise ne yapacağını bilmiyordu, onu yıllardır tanıyordu ve sadece bir kez ağlarken görmüştü. Onda da kendisini suçlamıştı zaten. Şu an neler olduğunu anlamıyordu ve ona ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama korkuyordu, en az Louis kadar korkuyordu.

Ellerini yüzünden çekip bulanık gözlerinin önüne getirirken titreyen sesiyle "Tanrım," diye mırıldandı. Sanki ilk cinayetini işlemiş adamın elindeki kanlara baktığı gibi parmaklarında gezdirdi gözlerini. "Neler oluyor a-anlamıyorum. N-neden bunlar oluyor, ben- Ben"

"Louis..."

Harry'nin çaresizce seslenmesiyle kendisine sarılan adama çevirdi bakışlarını. "Gerçek bile değilsin..." dedi en çaresiz ses tonuyla. "Diğeri nerede? Senin gerçek olmadığını bilmemek daha fazla zarar veriyor."

"Louis lütfen, neden gerçek olmadığımı söyleyip duruyorsun?" derken Harry'nin gözünden de bir damla yaş akmıştı. "Bana neden öyle bakıyorsun Lou? Korkuyorum, lütfen yapma, ben-"

"Diğeri nerede? Yer değişin, onunla konuşmam lazım."

"Diğeri kim?" derken sesini hafifçe yükseltmişti Harry. En az Louis kadar çaresizlik içinde kıvranıyordu.

Louis hâlâ akan yaşlarını umursamadan yanaklarını silip Harry'yi iterek kendisinden uzaklaştırdı, yatakta dönüp kalkmaya hazırlanırken kolundaki serumu çıkarmaya çalıştı.

"Louis onu sen çıkaramazsın, hemşire çağırmamız lazım." diyerek Harry yatağın diğer tarafından dolanıp hemen bileklerini tutarak onu durdurdu. "Serumun daha bitmedi bile, bitene kadar bekliyelim bari, n'olur..."

"Onu bulmam lazım"

"Kimi bulman lazım? Niall kapının önünde bekliyo-"

"Niall değil, onu bulmalıyım."

"Louis anlamıyorum..."

"Bana onca şeyi söyleyip ortadan kaybolamaz." dedi kafasını iki yana sallarken. "Şimdiye kadar hiç gitmedi, şimdi gidemez. Ben bu haldeyken olmaz. Evdedir. Eve gitmem lazı-"

"Gidemezsin, burada biraz daha kalman lazım."

Louis ağlamayı sürdürürken önce omzundaki kendisini tutan ellerden kurtulmaya çalıştı, işe yaramayınca onu omuzlarından itip uzaklaşmasını sağladı. "Eve dönmem lazım." diye tekrarladı. "Eve dönmeliyim."

Harry aralarındaki mesafeyi tekrar kapatıp ellerini parmakları çenesine gelecek şekilde boynuna yerleştirdi, kendisine bakmasını sağladı. Ne kadar o da sessizce ağlıyor olsa da Louis'yi sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu. "Sana yalvarıyorum, bana ne olduğunu anlat. Anlatırsan eve dönmene yardım edeceğim, sadece n'olur ne olduğunu söyle, n'olur..."

"Gerçek değilsin." dedi Louis. Bu sefer yüzündeki Harry'nin ellerini gözyaşlarıyla ıslatmaya başlamıştı. Sanki bu gerçeği kendi kendine hatırlatmak istiyormuşcasına tekrarlamıştı. "Gerçek değilsin, gerçek değilsin, gerçek değilsi-"

"Gerçeğim Louis." diye tekrarladı Harry. Bu sefer sözleri, diğerlerine göre daha kendinden emin çıkmıştı. "Gözlerime bak, kesinlikle gerçeğim. Sakinleş ve konuşalım, lütfen."

Louis ne kadar onu itmeye devam edip odadan kaçmak istese de bu, muhtemelen başarısız sonuçlanacak isteğine karşı gelerek derin nefesler aldı, kendisini geriye doğru bırakarak yatağa uzandı. Harry de yavaşça yatağın köşesine oturmuştu.

Sonunda Louis daha sakin gözüktüğünde ve Harry konuşacak cesareti kendisinde bulduğunda "Özür dilerim" diye mırıldandı. "Neler olduğunu anlamıyorum ama her şey için çok özür dilerim."

Louis ise onun dediklerini umursamadan ellerini yüzüne götürdü, bu yüzden boğuk çıkan sesiyle "Niall." diye mırıldandı. "Artık delinin teki olduğumu biliyor, benimle bir daha konuşmayacak."

"Loui-"

"Yıllardır bundan kaçıyorum ama sonunda beni en deli halimde beni yakaladı, inanamıyoru-"

Boğuk konuşmaları, Harry'nin ellerini tutup yüzünden çekmesiyle yarıda kesilince hızla ellerini geri çekip ondan kurtardı.

"Dokunma bana!"

"Louis-"

"Adımı söyleyip durma sikik! Ne boksan gittiğin yere dön yoksa kendimi cidden öldüreceğim. Tanrım... Neyin içine düştüm böyl-"

"Niall kapıda seni bekliyor, sesleri duyup gelmediğine göre uyandığından hâlâ haberi yok." dedi Harry soğukkanlı kalmaya çalışarak. "Seni buraya ben getirdim, o hiçbir şey görmedi ama ben olanları anlattım çünkü birbirinize değer veriyorsunuz ve sen onu yanında isterdin, o da ne olduğunu bilmek... Her neyse, gitmeye niyeti yok, ne kadar sürerse sürsün seni kapıda bekleyecek, ben de öyle. İkimiz de senin için her zaman burada olacağız."

"Bunun iyi hissettirmesi mi gerekiyordu?"

Derin bir nefes verdi, hâlâ kendisine korkuyla bakan çocuğa karşı ağlamamak için direnmesine rağmen gülümsemeye çalıştı. Louis, onun daha fazla konuşmasını istemediği için son birkaç cümle daha ekleyip odadan çıktı Harry.

"Niall gelince biraz onunda konuş, sakinleş, daha sonra bir psikiyatristle tanışacaksın, doktorlar yönlendirdi, sorun yok. Her şey iyi olduğunda evine döneceksin. Ki her şey düzelecek. İyi olacaksın..."

Lost His Mind || Larry Where stories live. Discover now