Bana Borçlandın...

109 11 19
                                    

Her zaman ki gibi iki saattir baş ucumda çalan alarmın sesiyle uyandım. Yavaş hareket ediyordum. İçimde kötü bir his vardı. Sanki bugün bir şeyler olacakmış gibi... Dolabımın önüne geçip okul formalarımı aldım. Üzerimi giyinip mutfağa yöneldim. Bon bugün erken kalkmıştı.
"Günaydın abla!"
"Günaydın."
Bon'un yanına oturdum. Annem de geldiğinde hep birlikte kahvaltıya başladık. Kahvaltımı bitirince evden okula doğru yol almaya başladım. Ve önümde iki kişi duruyordu. Aynı boyda ve mavi saçlılardı. Onların kim olduğunu yüzlerini görünce anladım. Bizim okuldaki Rin ve Rai. O an Haru'nun dediği aklıma geldi.
"Onlardan uzak dur Minako..."
Öyle yapıp diğer sokağa girdim. Adımlarımı yavaşlatmıştım. Bu sayede bayağı geride kalıyordum. Uzun bir yürüyüşten sonra okula varmıştım. O sırada Aki-chan elinde kekle yanıma geldi.
Akira "Günaydın Minako-chan!"
"Günaydın Aki-chan."
Aki-chan elinde tuttuğu diğer keki uzatarak.
"İster misin?"
"Hayır teşekkür ederim."
O sırada Hana ve Haru sınıfa girdi. Ve yanlarında Hideki vardı. Hepsi aynı
"Günaydın." demişti. Aki-chan'la aynı şekilde karşılık verdik. Bir süre tatlı tatlı sohbet ettik ve zil çalınca bölünmek zorunda kalmıştık. Bizim ilk dersimiz fizikti. Ve "basınç" konusunu işleyip çeşitli örnekler çözdük. Teneffüste hiçbir yere gitmek istemediğimden camın önündeki betona oturup bahceyi izlemeye başladım. 11-A ve 12-A sınıfları voleybol maçı yapıyordu ve oynayanlar arasında müdür ve müdür yardımcısı da vardı. Şaşırmıştım, sonuçta çoğu okulda böyle olmaz. Hava biraz kapalıydı ancak açacak gibi duruyordu. Tüm Teneffüsü voleybol maçını izleyerek geçirmiştim. Nedense içimdeki o kötü histen hala kurtulamadım...
••••
Sonunda sabahki son derse girmiştik. Bir an için dışarıyı seyretmeye dalmışım. O sırada hocanın seslendiğini duydum. telaşla ayağa kalktım.
"Gidip bir şişe su alır mısın?"
"Tabii hocam."
Hocanın elindeki parayı alarak doğruca kantine yöneldim. Ancak o zaman havanın açtığını ve güneşin kendini gösterdiğini fark etmiştim. Kantinden bir şişe su alıp sınıfa döndüm. Ve ders kaldığı yerden devam etti. Öğle arasına girdiğimizde çantamı sırtlanıp doğruca hastaneye koşturdum. Anne ve babam beni orada bekliyordu. Evet bugün bu gözlüklerden kurtulacaktım. Hastanenin önünde annemlerle buluşup "göz" bölümüne gittik. Lazerle tedavi olacağından dolayı kısa süreceğini ve ardından okula gidebileceğimi söylemişlerdi. Ve bu nedenle rapor vermemişlerdi. Ameliyata girmeden önce bir kez daha göz muayenesi yapıldı. Bundan sonra hemşireler beni hazırlamıştı ve şuan da ameliyat olacağım yere gidiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse gözlüklerimi seviyordum ve onlarla mutluydum. Ancak ailem ameliyatla düzelebileceğini öğrendiğinde çoktan karar vermişlerdi bile...
•••
Ameliyat çıktığım ilk süreler gözlerim bulanıktı. Bu durum zamanla düzeldi. O sırada annemler doktorla konuşuyorlardı.
"Gözleri şuan çok daha iyi durumda. Ancak yine de dinlendirici gözlük vereceğiz. Kitap okurken, bilgisayar vb. ile uğraşırken ve yazı yazarken kullanması gerekiyor. Sürekli takmasına da gerek yok."
Ameliyat olsam da yine gözlüğüm olacaktı. Hehe. Gözlükleri sevmem garip bir şey mi acaba?...
"Minako hadi eve gidelim."
"Okula gidip sınav hakkında bilgi almam lazım anne. Siz gidin hem iş yerine uğraman gerektiğini söylemiştin."
"Peki. Dikkatli ol."
"Tamam anne."
Annemlerden ayrılıp okula gittim. Zil çalmak üzereydi bu nedenle çıkış saatini bekledim. Zil çalıp hoca sınıftan çıktığında sınıfa dalmış ve soluğu Arata ile Nalu-chan'ın yanında almıştım. Durumu anlatıp sınavla ilgili bilgileri aldım. Daha sonra okul kütüphanesine uğradım. Önceden çözülüp kütüphaneye verilen matematik kitaplarını alacaktım. Kütüphaneye indim ve yaklaşık 10 dakika orada oyalandım. İşimi bitirdiğimde okul kapısına yöneldim.
Ah hadi ama! Daha bir saat önce güneşliydi hava, ne ara yağmur başladı. Hadi onu geçtim, ne zaman bu kadar şiddetlendi?..
"Söylenme Minako. Eve gitmek zorundasın. Islansan da gideceksin... Pekala!"
Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Mümkün olduğunca kenardan gitmeye çalışıyordum. Ve yağmura siper olan branda , çatı gibi yerlerin altından gidiyordum. Ben ilerledikçe yağmur hızlanıyordu ve daha şimdiden saçlarım sırılsıklam olmuştu. Biraz kuruyabilmek adına rastgele bir yere girdim. Girmemle birlikte sevimli bir kız hemen yanıma geldi.
Kız "Hoşgeldiniz efendim. Islanmışsınız , isterseniz o tarafa geçin en azından ısınırsınız."
Kızın işaret ettiği yere baktım. Elektrikli bir soba vardı ve önünde de minderler vardı. Kıza teşekkür edip o tarafa doğru ilerledim. Oraya yaklaştıkça ısıtıcıdan gelen sıcaklığı hissedebiliyordum. Çantamı kenara koyup ısıtıcının önüne geçtim. Ve hiç vakit kaybetmeden telefonumu elime aldım.
"Olamaz! Telefonda ıslanmış... Lütfen çalışıyor ol lütfen , lütfen..."
Gözlerimi kapatıp telefonun bir tuşuna bastım. Korkarak tek gözümü açtım.
"Oh... Neyse ki çalışıyor..." Hemen annemin numarasını tuşladım. Bir kaç kez çaldı ancak açan olmadı. Bunun üzerine ben de Bon'u aradım.
Bon "Tahmin edeyim; şemsiyen yoktu ve sen de bir dükkan ya da benzeri bir yere girdin. Bu nedenle gecikeceksin?"
"Aferin bay çok bilmiş... Doğru. Annem nerede?"
Bon "Mesaisi uzayacakmış geç gelecek."
"Anladım. Ben gelebildiğim en kısa sürede geleceğim."
Bon "Acele etmene gerek yok."
"Seninle uğraşamam hadi görüşürüz."
Telefonu kapadım ve ısıtıcıya yakın , boş bir masaya geçtim. Az önceki kız yanıma geldi.
"Isınmış olmalısınız. Size ne vereyim?"
"Um... Şey... Benimle konuşurken mesafeli olmasan olur mu? Alışkın değilim. Hem aynı yaşta gibi duruyoruz. Bana ismimle hitap edersen patronun kızar mı?"
Kız bir süre düşündü.
"Sanırım kızmaz."
Gülümsedim.
"O zaman merhaba! Ben Minako!"
Elimi uzattım. Kız da elini uzatarak
"Ben de Elie!"
"Memnun oldum Elie!"
Elie gülümseyerek "Ben de Minako!"
"Elie! Siparişleri al!"
Elie "Hemen efendim!"
"Üzgünüm... Benim yüzümden azar işittin..."
Elie "Endişelenme bu her zaman oluyor. Eee ne istersin?"
"Sanırım Nalu-chan'ın zevkinden gideceğim. Hehe~ Sufle! Sufle istiyorum."
Elie "Getiriyorum."
Elie arka tarafa giderken ben de çantamdan matematik kitabımı çıkardım. Ne yazık ki yarın matematik sınavımız var... Defterdeki soruları daha önce defalarca kez çözdüğümden artık ezberledim gibi bir şey. Bu nedenle test kitabına gömülmüştüm. O kadar odaklanmıştım ki Elie'nin sesiyle irkildim.
Elie "Sanırım sınavın var."
"Ne yazık ki... Ve yapamıyorum."
Elie "Minako sen kaça gidiyorsun?"
"10 peki ya sen?"
Elie "Ben de! Eğer istersen seni çalıştırabilirim!"
"Gerçekten mi?! Ama o zaman yine azar işitmez misin?"
Elie "Endişelenme."
Elie yanımdaki boş sandalyeye oturup bana konu anlatmaya başlamıştı.
•••
"Artık gitmeliyim. Geç oldu. Çok teşekkür ederim Elie!"
Elie "Hey Minako! Burada çalışmak ister misin?"
"Eh?"
Elie "Patron yarı zamanlı çalışacak birisini arıyor. Diyorum ki sen...burada çalışmak ister misin?"
"Belki... Şimdilik kesin bir şey söyleyemem ama en kısa zamanda sana cevabı veririm. Görüşürüz Elie!"
Cafeden çıkıp caddede ilerlemeye başladım. Ne yazık ki yağmur hala dinmemiş aynı şiddette devam ediyordu. Eve gitmeme çok az kalmıştı sadece iki sokak. Ama bundan önce arabaların fırlattığı sulara dikkat ederek karşıya geçmeliyim. Arabalara kırmızı yanmıştı. Yetişmek için adımlarımı sıklaştırsam da yetişememiş neticede yağmur altında ışığın yanmasını beklemeye başlamıştım.
"Eve gidince iyi bir duş almam gerekecek. Umarım hastalanmam. Ve daha matematik çalışmam gerek... Bu yağmur nerden çıktı k-"
Sözüm yarım kalmıştı. Çünkü yağmur dinmişti. Birden. Ya da ben öyle düşünüyordum. Başımı kaldırıp yukarıya baktım. Yağmuru engelleyen siyah bir şemsiye vardı. Şemsiyeyi tutan kişiye baktığım da donup kaldım. Bu Rin'di. Hemen geri çekildim. Ancak Rin kolumu tutmuş şemsiyenin altında tutuyordu.
"Hey, bırak beni!"
Rin "Ama ıslanıyorsun."
"Yeterince ıslandım. Ayrıca senin şemsiyene ihtiyacım yok!"
Rin "Hadi ama! Ben ya da kardeşim sana bir şey yapmadık. Bize böyle davranma."
Kafamı öbür tarafa çevirdim. Ama hala Rin'in elinden kurtulamamıştım. Bir an önce ışığın yanmasını bekliyordum. Ancak yanmıyordu. Rin hala bir şeyler söylese de onu dinlemiyordum. Yolu kontrol ettim, araba gelmediğini gördüğümde Rin'den kurtulup yola çıktım. Yolun ortasına geldiğimde kulağımı yırtacak şekilde bir korna sesi duydum. Bir araba hızla geliyordu. Donup kalmıştım hareket edemiyordum. Tam o sırada birisi
"DİKKAT ET!" diye bağırdı ve beni kendine doğru çekti. Hızlı bir şekilde çektiği için ikimizde yere düşmüş sırılsıklam olmuştuk. Hemen ayağa kalktım. Islanan ve bozulan üzerimi düzlettim. Rin'de yerden kalkmıştı ve öbür tarafa savrulan şemsiyesini aldı.
Rin "Sanırım artık bir önemi kalmadı..."
O sırada yan yan bana baktı. Yine kafamı çevirmiştim. Az önceki olayın şoku nedeniyle yine ışığı kaçırmış ve beklemek zorunda kalmıştım.
Rin "İyi misin?"
"Evet..."
Rin "Bak sana zarar vermeyeceğim inan. Eğer yaralandıysan söyle."
"İYİYİM DEDİM! Şimdi artık gider misin?"
Rin sustu ve önüne bakmaya başladı. Bir ara tek bir şey fısıldadı.
"Bana borçlandın..."
Yayalara yeşil yanıp tüm arabalar durduğunda karşıya geçtim. Şimdi fark ettim de Rin ve benim evim aynı sokakta... Yan yana yürüyorduk. Daha doğrusu ben Rin'den uzaklaşıyordum o ise bana yaklaşıyordu. En sonunda durdum. Rin şaşırsa da yürümeye devam etti. Belki Haru'nun ve Klo-chan'ın dediği kadar kötü birisi değildir. Belki değişmiştir.
"RİN!"
Rin durup arkasına yani bana baktı. Ona yaklaştım, şimdi gerçekten yan yana yürüyorduk.
"Ben... Ben teşekkür ederim."
Rin "Hah? Ne için?"
"Az öncesi için. Sen beni kendine çekmeseydin o araba bana çarpacaktı."
Rin "Bu biraz da benim hatam. Sonuçta benden kaçıyordun."
"Sen nerede oturuyorsun?"
Rin ileriye baktı ve parmağıyla ileriyi işaret ederek
"Şu sarı binayı görüyor musun? İşte oranın üçüncü katında."
"Anladım."
Tekrar sessizce ilerlemeye başladık. Yağmur azalmıştı ama yine de hala yağıyordu. Rin'in oturduğu binaya geldiğimizde durdum.
"Tekrar teşekkür ederim. Gitmeliyim."
Arkamı dönmüş gidiyordum ki Rin kolumu sertçe tutup beni çekiştirmeye başladı. Adeta koşuyorduk.
"Rin! Ne yapıyorsun?!"
Rin hiçbir şey demeden beni çekiştirmeye devam etti. Kurtulmaya çalışsam da onun gücüyle benim gücüm bir değildi. Rin beni bir ara sokağa getirmişti ve durmuştuk.
"Ne yaptığını sanıyorsun?!!"
Rin "Minako ben..."
Rin bana yaklaşıyordu. Her ne kadar kolumdan tutuyor olsa da aramızda mesafe vardı. O yaklaştıkça ben de geri kaçıyordum. En sonunda sırtım sonradan örülmüş yarısı yıkı bir duvara çarptı. Gözlerimi duvardan ayırıp tekrar Rin'e döndüğümde kelimenin tam anlamıyla donmuştum. Rin duvara sıkışmamı fırsat bilmişti ve şuan da dudağımdan öpüyordu. Elleri omuzlarımdaydı. Serbest kalan ellerimle sertçe Rin'i ittim ve ona bir tokat attım. Öyle ki tokadın sesi sokakta yankı yapmıştı.
"Sen..."
Konuşamadım, gözüm dolmuştu. Koşarak uzaklaşmaya başladım.
Rin "Eğer.... Eğer Haru'nun bunu öğrenmesini istemiyorsan dediklerimi yapmak zorundasın Minako! Unutma bana borçlandın!.."

------------------------------
Minako'nun tipi değişmiştir. Medyada Minako'nun yeni hali var. ^^
Dikkat ettim de okunma sayısı bayağı azalmış. Yorum sayısından bahsetmeyeceğim bile. Hikayeden sıkıldınız mı? Yorumlarınız benim için çok değerli! Okunma sayısı umarım okullar açıldığı için azalmıştır...

Minako ve Onun Maceraları!Where stories live. Discover now