Bölüm 2

531 38 19
                                    

Bokuto'nun Keiji'nin sabrına olan hayranlığı her geçen gün artıyordu. Okulun ilk haftası bitmişti bile. Her gün bir hakaret ya da kötü söz duyuyordu birinden bu normal değildi. Keiji öğle yemeği dışında çıkmıyordu hiç sınıftan nedenini sorduğunda geçiştirmişti onu.

O gün ikinci dersten sonra hoca onu bir konuda yardım etmesi için çağırdı. Bokuto da lavabodaydı. Döndüğünde arkadaşının sırasında çok çirkin yazılar gördü. Siyah bir kalemle yazılmıştı. Hemen bir ıslak mendil çıkardı çantasından. Keiji dönmeden silmeye çalıştı hızlıca. Ama o çıkmayan bir kalem olmalıydı. Onun görmesini istemiyordu. Belki kitaplarıyla kapatabilirdi.

Sınıftaki birkaç kişiye döndü "Neden yaptınız ki böyle bir şey? Yani sevmezseniz görmezden gelin, ona yaptıklarınız. Gerçekten kötüsünüz"

"Yeni çocuk sen de mi zorbalık istiyorsun yoksa?" dedi Kentarou'nun yanındaki kilolu bir çocuk.

Hızlıca sıraların yerini değiştirmeye çalışıyordu, ona cevap vermedi. Tam düzeltiyordu ki sıraları Keiji içeri girdi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu ona.

"A-ah şey sadece sıraları düzeltiyordum, çarptım da geçerken"

"Bu benim sıram" dedi kitaplarını görünce. "Ne oldu?"

"Şey Keiji" başını önüne eğdi. Gözleri dolmuştu. İki haftadır tanıdığı arkadaşını tek bir sözle tanımlasa melek derdi onun için. İnsanlar neden böyleydi.

Keiji dikkatlice baktı sıraya "Çok yaratıcı gerçekten." diye mırıldandı ve sınıftan çıktı. İki dakika sonra elinde bir temizleyici şişesiyle döndü.

"Hey sorun değil." dedi Bokuto'nun gözlerine baktı. Bo kalbinin yerinden çıkacağını düşündü o anda. Keiji koluna vurdu hafifçe. Dokunduğu yer yanıyordu sanki, gözlerindeki ifade deliciydi. Sanki bir dalganın içinde kalıp tepetaklak olmuştu.

Dikkatle sırasını silmesini izledi. Sinirli görünmüyordu. Temizledikten sonra şişeyi de alıp çıktı sınıftan, ellerini bir kağıt havluya kurulayarak geldiğinde hocaları da arkasından girdi sınıfa. Bokuto sormak istediklerini soramamıştı yine.


Öğrencilerden bazıları hafta sonu ailelerinin yanına gidiyordu. Genelde cuma akşamüzeri lüks araçlar yanaşırdı arka kapıya. Keiji camın önündeki boşluğa oturmuş özel şoförlerinin ya da ailelerinin almaya geldiği öğrencileri izliyordu.

Bokuto odaya girmişti elinde bazı paketler vardı. Mutfağa bıraktığını gördü onları.

"Evden bir şeyler gönderdiler de." dedi hafifçe gülümseyerek.

"Ne güzel" dedi Keiji, yatılı okulda da olsa onu önemseyen birilerinin olması güzeldi. Kısa bir süredir tanısa da onu iyi bir çocuk olduğunu görebiliyordu. Oldukça da hoştu ama saçmalama dedi kendi kendine. Saçma sapan şeyler düşünme dedi. Başını tekrar yasladı cama.

"Keiji?"

"Efendim?"

"Bunlardan al sen de tamam mı? Bizim aşçımıza iki kişiyiz dedim ben yani, ona göre hazırlamasını istedim."

"Ah lütfen zahmet etme böyle. Gerek yok. Afiyet olsun sana."

"Hayır hayır asla sen olmadan yemem. Hem yarın kahve makinemiz falan da gelecek. İstediğimizde kullanırız."

Keiji gülümsedi, gerçekten çok iyi bir çocuktu. Neyse ki insanlar ona çok fazla zorbalık yapmıyorlardı. Bunun burslu ve kimsesiz olmakla da ilgisi vardı demek ki. Cesaret edemiyorlardı ona bulaşmaya. İçini tarifsiz bir acı kapladı, yıllar geçmişti. Hala etkiliyordu onu yaşadıkları. Annesi ve babası, onları gülerken gördüğü son anları, yetimhanede geçirdiği yıllar, yalnızlık kimsesizlik. Sekiz yaşındayken yetişkin olmak zorunda kalan bir çocuk olmuştu. Burada insanlar çok kötüydü. Bokuto sanki sıcacık bir güneş gibiydi bu korkunç yerde. Elinde değildi onun yanındayken yüzünde oluşan küçücük gülümsemeyi durdurmak.

Heaven in Your ArmsWhere stories live. Discover now