Su Çiçeğim

3.9K 391 132
                                    

---Vote ve Yorum Bırakmayı Unutmayın---

Evrim'in aklına sadece hapishaneden kaçış kurguları geliyordu. Hani filmlerde kaşıkla kaza kaza gidilirdi ya böyle,bir kaşık eşliğinde yerin yedi kat dibini soya soya magmaya erişmek istiyordu son sarma faciasından sonra.

Yiğit üstüne düşmemiş alaylı bir gülüşle şaka vurarak kendini geri çekmişti belli ki bir şey hissetmemişti yani görünmez kaza denilen cinsten bir olaymış gibi geri kaçmıştı adımlarıyla. Üstelememiş,dillendirmemiş yahut sözcüklere de dökmemişti.

Ama sanırım Evrim kendisi kadar ufak kalbinde cayır cayır yanan ve soluğunu kesen bir karıncalanma hissiyle ürpermişti.Bu tiksintiden değildi,bu korkudan da değildi.

Korkunun tadını iyi biliyordu Evrim. İlk başlarda Oğuz'u öpmek konusunda binlerce küçük hayale sahipti misal. Onu öpebilmek düşüncesi heyecan veriyordu ya da öpüşmek eyleminden ziyade bu eylemi Oğuz ile yaşayabilmek düşüncesi ona heyecan veriyordu demek daha doğruydu aslında.

Bu duygu tam olarak ne zaman bitmişti ? Oğuz başka insanlarla gözünün önünde yatarken mi ? Ve onların içine girip çıkarken gözlerini Evrim'den çekmeden ağlamasına rağmen izlemeye zorlayarak mı misal? Daha da fenası canı acımasına rağmen sakallarını inatla uzatarak onun can acısından memnun olarak öpüşlerinde mi silinmişti o his.

Ürperti hissini de korku hissini de Oğuz elinde sivri bir camla "yüzünü keserek güzelliğini almak." ya da kezzap yoluyla suratını eriterek "kendisine mecbur kalmak" ile tehdit edip zorla üzerine tırmanarak yaşatmıştı. Tecavüze yeltendiğinde Evrim ilk defa birine sevgi duymanın bu duyguyla alakası olmadığını kavrayabilmişti ancak.

Gerçekten seven, seni kısıtlamazdı.

Gerçekten sevebilmek isteyen, kanatlarını kesmezdi kelebeklerin ya da onlara üç günlük dünyayı bin kederle yoğurmazdı.

Gerçekten sevebilen zaten en başından onun özel alanına ve duruşuna saygı duyardı.

Misal Yiğit bu zamana kadar o gecenin bahsini dahi açmamıştı.Öğrenmesi gerekenleri belki tutanaklardan okumuş yahut okumamıştı lakin bir kerecik olsun karşısına geçerek ne kadar aptal ve havai kafalı bir ergen oluşuyla ilgili nutuk da çekmemişti.

Yiğit bizzat o özelin merkezinde olmasına rağmen Evrim'i güldürmek ya da zorla ağzına bir şeyler tıkmak haricinde...

Özel alanına girmiyordu, eğer elinde devasa bir tabak meyveyi zorla Evrim'in ağzından tıkmıyorsa. Son sarma faciasından sonra zaten Evrim bir mumya misalı ağzını sıkıca örterek yiyordu.

Ağır çekim Hint dizileri misali kaymayı seven yağlı sarmaya bir miktar kırgındı.

Bugün ise yataktan kalkamıyordu. Yiğit onun korktuğunu bildiği için "hadi seninle skeç izleyelim."diyerek oğlanı yatağa almıştı ve küçük telefon ekranında dip dibe uzanan ikiliden Evrim mışıl mışıl uyuklar halde mırıldanmıştı gecenin sonunda.

Ateşlenmiş,yanıyordu Evrim.

Üstüne üstelik karın ağrısıyla yataktan da zor doğruluyordu, tuvalete yetişene kadar altına yapma korkusundan ok gibi fırlamıştı.

Mide bulantısı ve ishalle birlikte yarım saati aşkın tuvalette yarı baygın duraksarken mutfaktan gelen seslerle göz devirdi. Harika sabaha işe gidecek olan Yiğit'i de gecenin bir köründe uykudan uyandırmıştı işte, berbat bir ev arkadaşıydı.

Başı fır fır dönüyor ve ağrıdan sızlıyordu.

Evrim temizlenip lavabodan çıkarken mide bulantısıyla yeniden duraksayıp cayır cayır yanan tenine soğuk su savurup başını ovaladı.

"Kesin sarmadan.."diye mırıldandı Evrim. "Şişko olacağım ve midem istemiyor..."

"Evooooo."diye seslendi pencerede sigara içerken bir fincan bitki çayı demleyen Yiğit uykudan şişik gözlerle. "Bu ne hal la."

"Karnım ağrıyo ve.."

Yiğit dudaklarını oğlanın alnına yaslayıp ateşini ölçerken. "Yanıyosun sen meleğim.."

"Yemek dokundu dedim sana çok yiyemiyoru.."

"Bana baksana.."dedi Yiğit şaşkınca. "Oha! Surata bak,lan hahaha.."

"Ne?"dedi Evrim panikle. "Salyam mı akmış uyurken?"

"Yoo."dedi Yiğit telaşla. "Dalmaçyalı olmuşssun sadece."

"Ne?"

"Su çiçeği olmuşsun benek beneksin."diye sırıttı Yiğit. "Karnın ağrıyorsa sana patates haşlayayım baya sıvı kaybetmiş gibisin. Çocuk mu doğuruyon diyecektim ama.."

"Yiğit.."

"Çocuk sayılır.."diye sırıttı Yiğit. "Patates, kahve keser. Sonra...Olay kusmamak."

"Ya."dedi Evrim pencereden kızarık ve her yerini işgal eden beneklere bakıp."Ama annem aşılarımın tam olduğunu söyledi."

"Evcil şivava mısın la sen?"dedi Yiğit göz devirip. "Dokunmayla geçer  su çiçeği muhtemelen hamamda falan bir yere dokundun..." Sırıttı alayla. "Ben olmadım daha.."

"Eee benden uzak dur."dedi Evrim geri çekilip. "Sana da geçecek!"

"VALLAHİ DESENE.."diye mırıldandı Yiğit sıcak kaynatmak için tencereyi ocağa savurup. "Gelsene bir meleğim."

"Ne!"

"Gel gel..acımayacak.."diye sırıttı Yiğit.

"Sen ne halt.."

Evrim sıkıca kucaklanırken alnına inen sonsuz öpücüklerin yanaklara kaydığını sonra yavaşça ve daha da yavaşça Yiğit'in yüzünü kendi yüzüne bastırdığını hissetti.

Ne yapıyordu bu?

"S-SEN HASTA OLACAKSIN!"

"LAN AĞZINI YERİM BAL DAMLIYOR BAL.."diye gürledi Yiğit sırıtıp. "Oh be, sevinirim."

"N-Neden?"dedi Evrim.

"İzin kapacam beleş."diye sırıttı Yiğit.

"İzin kapacaksın diye hasta olmak mı.."

Yiğit oğlana bir öpücük daha bırakıp sıkıca göğsüne bastırırken okşadı saçlarını. "Hem ben de hasta olursam işe gitmek zorunda kalmam evde göt devirip yatar ve...Meleğimle ilgilenirim,ha?"

Evrim yutkunurken Yiğit sırıttı.

"Tabi merkez şubede biriken evrakların peşinde de koşturmam.."

"Ama.."

"Aması yok, hadi gel patates ye karnın geçsin."diye mırıldandı Yiğit. "At gibi yulaf kemirmekten iyidir..Patates."



NadideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin