Bölüm 27

57.4K 4.3K 2.3K
                                    

Sabahın köründe elimde börek tepsisiyle iki kadın ve bir çocukla yürürken aslında neden bunu yapıyordum bilmiyordum. Suna abla ve annem Menekşe ablanın evine güne davetlilermiş, ne ara kanka oldular da güne girdiler anlamış değildim. Okul gününü ekmiştim sırf gidebilmek için çünkü hiç gidesim gelmemişti okula. Ben de biraz Çetin'in canını sıkmak istiyordum. Hep o mu benim sıkacaktı biraz da ben sıkayım değil mi ama?

Teyzemler dün gitmişti. Keyfim yerindeydi çünkü paralar koparmıştım ondan. Sadece şimdi harcasam mı yoksa bekleyip euronun daha ne kadar yükseleceğini bekleyip ona göre mi bozdursam bilemiyordum. Zenginlik zordu, böyle şeyler düşünmek zorunda kalıyordu insan.

Tüm bunların dışında babam konusu vardı. Babam bizi terk ettikten sonra komple baba tarafıyla irtibatımızı kesmiştik. İlk defa geçen halam aramıştı ve bizimle konuşmak istemişti. Israrla babamı görmemizi istiyordu. Ablamla ben hiç niyetli değildik, kararlıydık sonuna kadar.

Kapıyı çaldığımızda Menekşe abla bizi karşılamıştı. Elimizdekilerle mutfağa geçtiğimizde Yunus'un da olduğunu fark ettim. Hemen sonra içeriye annesi girdiğinde şaşkınlıkla baktım çünkü kadın bayağı genç duruyordu. Gençti zaten otuz iki yaşındaydı ama Çetinle yan yana getirince sanki Çetin onun abisiymiş gibi duruyordu açıkçası. Onunla da tanışmıştım. Tatlı bir kadındı. Tüm aile üyelerinin ılımlı ve tatlı olması ama Çetin'in sapık ve kavgacı olması ne tür bir çelişkidir?

"Çetin nerede abla?" diye sordum. Kadın ilk bir şaşırmıştı ve abi mevzusunu geçirmişti. Ben ise çok yakın arkadaş olduğumuzdan dolayı ona abi dememin gereksiz olduğunu, aramızda bunun lafı olmadın söylemiştim. Şaşırmıştı. Dediğine göre Çetin böyle şeylere takıntılıymış. Ama kendisi demişti bana abi deme diye. Zaten diyesim de yoktu ya.

Günlerdir babası tarafından alıkonulduğu için yorgun ve uykusuzmuş. Zaten sabah da erken olduğu için hâlâ odasında uyuyormuş. Bunu öğrenip sinsi bir tavırla merdivenlerden çıktım ve odasının önüne geldim. Kapının kulpunu indirdiğimde ilk olarak geniş yatağı gözüme çarptı. İkinci saniyede üzerinde yüzükoyun, üzeri çıplak bir şekilde uyuyan Çetin'i gördüm.

Parmak uçlarıma basarak içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Bakışlarımı kısaca odasında gezdirdim. Klasik genç bekar erkek odasıydı. Tek fark her yerde koyu bir ülkücü olduğunu belli eden detaylar vardı. Allah aşkına bozkurtun kafasına niye Çetin'in kafası şoplanmıştı? Umarım bu arkadaşlarının ona yaptığı bir doğum günü şakası falandır.

Zihnimde onu nasıl uyandırmam gerektiği ile alakalı senaryolar üretmeye başladım. Çok ekstrem bir şey gelmese de o an aklıma ilk geleni yaptım.

Sesime endişeli bir ifade katarak "Nazif kalk Nazif!" dedim ve koşar adımlarla yanına gittim. Çıplak sırtını dürterken "Össyi kaçırdın Nazif kalk!" dedim sarsarak. "Okuyup büyük adam olamayacaksın Nazif!"

İlk birkaç saniye uyanmadı, daha sonra kaşları hafiften çatılacak gibi olsa da sanki gözkapakları ağırlaşmıştı. Bu yüzden 'hmmm' gibi saçma sapan mırıldanmalar çıkararak uyumaya devam etti. Gözüme bir an çok tatlı gelmişti. Neyse, konumuz bu değil.

Bir nefes verdim. Bu nasıl bir kış uykusudur ya?

Telefonumu cebimden çıkartıp youtube'a girdim ve arama kısmına şarkının adını yazıp açtım. Yandan ses verirken kulağına doğru yaklaştırdım. Anca böyle uyandırılabilirdi.

"Hey, hay, hu!" diye şarkıya eşlik ederken kulağına doğru bağırdım. "Manam manam Türk, önüme gelen hürk!" Şarkı Azerice olduğu için artık anlayıp söyleyebildiğim kadarıyla eşlik ediyordum. "Kuzeyde çıkan güneş güneyde parlar..."

OĞLANCI | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin