8.BÖLÜM

2.1K 119 38
                                    

8.BÖLÜM

Taksiciye ücreti öderken dolmuşa binmediğim için pişman olmuştum.

Yayladan inişim gidişimdeki gibi yaklaşık iki saati doldurmuştu. Otobüsten indiğimde hava kararmıştı, ben ise dolmuşu bekleyemeyecek kadar sabırsızdım o yüzden taksi çevirip havaalanının yolunu tutmuştum.

"Kolay gelsin." diyerek taksiden indiğimde suyu çekilmiş cüzdanımı çantama attım.

Koşar adımlarla iç hatlar gelen yolcu girişine doğru yürümeye başladım.

Utku havaalanına vardığımda kendisini arayıp haber etmemi istedi ama inadımdan aramayacaktım. Sora sora bağdat bulunur demişlerdi. Ben de yetkili herhangi birine, Bulut Havayolları şirketinin sadece pilot ve kabin memurları için olan bekleme odasını sorup bulacaktım.

Havaalanına yabancı değildim. Buraya yolum abimin iş izni sebebiyle yılda 2 kez düşerdi; 16 yaşıma kadar 4 kezdi çünkü dayımgil de bir zamanlar Almanya'da yaşıyordu. Zaten abim, dayımın kendisini yanına çağırmasıyla Almanya'ya gitmişti yoksa 18 yaşında aklında oraya gidip yerleşme fikri yoktu.

İlk başlarda çok zorlandı ama zaman geçtikçe alıştı. Feyza Abla ile evlendikten sonra geri başa sardı ve Türkiye'ye dönmek için senelerce kendini ayarlamaya uğraştı. Defalarca döndü dönecek derken bir türlü işler yolunda gitmedi. Her seferinde sevincimiz kursağımızda kaldı; en çok da evlat-torun hasreti çeken annemin. Ama ben abimi anlıyordum. Kurulu bir düzeni bozmak kolay değildi.

İç hatlardan içeri girdiğimde güvenlik sırasının az olduğunu görmek beni sevindirdi. Çok beklemeden güvenlik kontrolünden geçip gittim.

Danışman tarzı biri için etrafıma bakınırken ansızın ortamın ahengine kapıldım.

Lambalardan yerdeki parlak fayanslara düşen ışıklar, gözlerimi kamaştırdı. İnsanlar bavullarını sürerek bir oraya bir buraya yürüyorlardı. Kulağı cırmalamayan bir uğultu vardı; net anlaşılan tek ses anonslardı.

Nedendir bilmem havaalanlarındaki atmosferi çok seviyordum. Belki de yeni başlangıçların en gözde basamağı olduğu içindir. Başka bir şehir her şeyi düzeltecek gibi geliyordu insana.

Bacağıma bir şey çarpınca denizde ayağıma bir şey değmiş gibi korkuverdim.

''Sıpa!'' Genç bir kadın ayaklarımın dibine serilen çocuğa sinirle bağırdı. ''Ben sana koşma demedim mi?'' Annesi olduğu her tavrından belliydi. Bavulunu bırakıp ağlayan kızını kolundan kaldırdı ve sonra bana döndü. ''Kusura bakmayın.''

''Hiç sorun değil.''

Aklıma odamda hüngür şakır ağlayarak bıraktığım yeğenim gelmişti. Nasıldı şu an acaba? Oyuncak bebeğini alarak çocukça davrandığımı çok sonra fark edebilmiştim. Çıkardığı yaygaraya bakılırsa onu çok üzmüştüm.

Ben yine Utku'yla konuşurdum, çocuğun bebeğini niye almıştım ki? Ha benim aldığım bebek ha Utku'nun aldığı bebek, Işıl için ne fark ederdi?

Ablam Işıl'ın bu bebeği uzun zamandır istediğini söylemişti. Bunu uçakla şehir şehir gezen amcası biliyordu da haftanın en az üç günü onu gören teyzesi bilmiyordu.

''Sizi yine rahatsız edeceğiz ama...'' dedi akranım olduğunu tahmin etmeye başladığım kadın. ''Ben ilk kez uçağa bineceğim de ne yapılır ne edilir hiç bilmiyorum.'' Cebinden katlanmış bir kağıt çıkardı. ''Ben bu biletten bir şey anlayamadım. Trabzon uçağının sırası hangisi bana bir gösterseniz.'' Mahcup halde gülümseyip gözleriyle insanların dizildiği sıraları gösterdi.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now