15.BÖLÜM

2.1K 108 24
                                    

15.BÖLÜM

El bavulundan hallice olan küçük bavulumun çekçeğini tutarken, bilmem kaçıncı kez dikildiğim boydan camın önünde, pistteki uçakları seyrediyordum. Hatırı sayılır uzaklıkta olmaları sebebiyle uçakların esas boyutu anlaşılmıyor, büyüklüğü tırımız kadar gibi geliyordu bana. Yine de gözlerim heyecanla parlamayı, kalbim heyecanla çırpınmayı kesmedi.

Bir zamanlar o kişi, yıllar önce bu havaalanında ilk uçağa binişini bana coşkulu bir telaşla anlatırken heyecanına anlam verememiştim. Gökyüzünde görüp durduğumuz metal kuşu, yeryüzünde görmenin nesi farklı diye düşünmüştüm ama o haklıymış. Havada, ekranda, fotoğrafta görsek de yakından görmesi bir başkaydı, farklıydı. Hepsinden öte heyecanlandırıyordu insanı.

Bünyem korkumu mu yoksa heyecanımı mı bastırsaydı? Üstelik hangisi ile mücadele edeceğimi çözemezken yeni şıkkın doğması hiç yardımcı olmuyordu.

Uçuş saatime yaklaşık 1 saat 30 dakika kalmıştı ve üzerine düşündüğümde paniğin de esiri oluyordum. Nasıl panik olmazdım? Bugün ciddi ciddi uçağa binecektim.

Ben, uçağa, binecektim.

Ben.

Sesli bir nefes verip boştaki elimle yüzümü yelledim. Hayır, şu anda düşünmem gereken abiciğimin karşıladığı uçak biletleri, pasaport çıkarma masrafı, vize ücretiydi. Ek olarak Berna'ya zar zor yaptırdığım dönme dolaptaymışım gibi görünen fotoşoplu fotoğrafımdı.

O fotoşopu yapsın diye Berna'ya az mı dil dökmüştüm? Sırf bundan ötürü bugün ne olursa olsun uçağa binmekten cayamazdım. Emeğime saygımdan yapmamalıydım bunu. Emeğim diyordum çünkü bilgisayar programcılığı mezunu arkadaşım için beni dönme dolaba binmiş gibi göstermek onun için beş dakikalık işti. Benim ise 3 gün boyunca göbeğim çatlamıştı onu ikna etmek için.

Yapmak istememesine hak versem de beni öyle süründüreceğini bilseydim ablamla ayarladığımız 1 ay önceki lunapark buluşmasında dönme dolaba binerdim. Cidden Berna'yı ikna etmek için verdiğim uğraşı kendimi ikna etmek için gösterseydim Berna'dan daha önce dize gelirdim.

O lunapark akşamı, Işıl'ın uçakları göstermesiyle tüm direncim kırılmıştı ve ablama Utku yüzünden ağladığımı hiç istemeyerek kabullenmiştim. O kadar itiraf etmek istemiyordum ki bir an birinin telefonunu parçaladığımı ve bu yüzden az daha mahkemelik olacağımdan bahsedecektim. Mahkemelik olmak, insanı yatarken ağlatabilirdi neticede. Fakat sağlam kılıfımı ablama sunmadım. Bunun sebebi nutuk çekmesinden kaçmak değil de Hamit'i arayıp rahatsız etmesini istemediğimdendi. Biraz da ablamı incittiğimden dolayı suçluluk duygusundan kurtulmak için çakma tektaşı 4 yıldır bilerek sakladığımı, Işıl ile bizim evde kaldığı gün ağzından Utku ile Asya adındaki pilot kızın arasında bir şeyler sezdiğini duymanın beni ağlattığını söylemiştim. Bunları söyler söylemez buluşmamızın asıl amacı unutulmuştu. Dönme dolaba binme işi yatmıştı. Öyle ki lunaparka bizi evlere götürmek için gelen Fırat Abi, arabayı sürerken dikiz aynasından bana dönme dolaba binip binmediğimi sorana kadar ablam da ben de aklımızdan uçup gittiğinin farkında değildik.

Ertesi gün tekrar lunaparka gitmiştim. Kendimi dönme dolabın önünde 15 dakika yüreklendirdikten sonra pat diye koşarak dönme dolabın kümesine binmiştim. Tabii ona ne kadar binmek denilebilirse; oturduğum gibi geri kalkmıştım. Lunaparktaki görevlilerin bakışlarını umursamadan kendimi gazlamaya devam ettim. Eve elim boş dönmek istemiyordum. Abime bir an önce o fotoğrafı yollayıp biletimi almasını, yapamazsın diyen herkese ağzının payını vermek istiyordum. Fakat o cesaret hiçbir şekilde bana gelmedi, gelmeyecekti de çünkü Utku yoktu, deliliğimin cesaretini bile aldığım insan yanımda yoktu. Berna haklı çıkmıştı. Utku olmadan binemezdim, binememiştim, binemeyecektim de. Ama sırf böyle diye de pes etmedim. Her zaman başka yollar vardır ve kurnaz fikir aklıma çabucak gelivermişti.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now