14.BÖLÜM

2.1K 105 20
                                    

14.BÖLÜM

Karşımdaki 360 denilen aleti izlerken gözlerim dehşetle açıldı. Her tepeye çıktığında insanların çığlık sesleri, hoparlörden bangır bangır etrafa yayılan kopmalık şarkıya karışıyordu. Aynı şekilde görüş alanımın dışında kalan diğer tehlikeli aletlerden de bağırışlar duyuluyordu ve hepsi bir bütün olduğunda lunaparktan çevreye eğlence ve korkuyla harmanlanmış gürültü dağılıyordu.

Saçımı kulağımın arkasına yerleştirirken ''Canımı sokakta bulmadım.'' diye mırıldandım.

Babamı uğurladıktan sonra ablamla planladığımız buluşmaya geç kalmamak için alelacele hazırlanıp evden çıkmıştım. Haliyle lunaparka buluşma saatinden yaklaşık 45 dakika önce vardım.

Işıl ve ablamı beklerken etrafı izleyerek vakit geçiriyordum. Sıkıldığım söylenemezdi çünkü lunaparkta çok neşeli, cıvıl cıvıl bir enerji vardı. Buraya gelince insan derdini tasasını unutuyordu.

Göğsümün altına çapraz yaptığım kollarımı çözüp bileğimdeki gül kurusu renkli taşlı saatime baktım. Saat 18.53'tü. Buluşma saatimize 7 dakika kalsa da dakik ablamın çoktan gelmesi gerekiyordu. Arayıp nerede kaldığını sorsam daha saat 19.00 olmamış diyerek zeytinyağı gibi üste çıkardı o yüzden onu arama fikrimden vazgeçtim.

Yanağımı şişirip tekrar kollarımı çapraz yaparken önümden geçen çocuğun elindeki Niloya balonu dikkatimi çekti.

''Pardon.'' dedim direkt ebeveynlerine. Beni ya gürültüden duymadıkların ya da kendilerine seslendiğimi zannetmediklerinden yürümeye devam ettiler. Dikeldiğim yerden harekete geçip ''Pardon, bakar mısınız?'' dedim tekrar.

Bu sefer durmuşlardı ama benden dolayı değil de küçük kızlarının eline yüzüne bulaşan çikolatalı dondurmayı silmek içindi muhtemelen çünkü kadın çantasından ıslak mendil çıkarmıştı.

''Pardon,'' diye üçüncü kez yinelediğimde küçük kızının çikolatalı dondurmaya bulanmış dudaklarını silen kadın, bize mi seslendiniz dercesine kaşlarını kavislendirmişti. ''Balonu nereden aldınız?''

''Çarpışan arabanın yanındaki baloncudan.'' dedi kadın. O sırada çocuğun sağ el parmaklarından akan dondurmayı silme görevi babaya devrolmuştu. ''Fakat baloncu hala orada mı, bilmiyorum. Geziniyordu.''

''Hım, anladım, teşekkür ederim.'' diyerek tebessüm ettim.

''Rica ederim.'' dedi kadın da aynı tebessümle ve ben yanlarından ayrılırken kocasının temizleme işini beğenmemiş olacak ki kocasını iteledi. ''Bırak, Fuat, bırak. Ben hallederim. Çocuğun elini sileceğim derken daha da batırdın.''

''Anne, atlıkarıncaya binmek istiyorum.''

"Yardımcı olmayınca bu çocuğu ben tek başıma yapmadım diyorsun. Yardım edince de beğenmiyorsun karıcığım. Al yap."

Küçük çekirdek aileye arkamı döndüğüme sevinmiştim çünkü gülümseyen yüzümü saklamama gerek yoktu. Fırat Abi ve ablam da böyleydi.

Çarpışan arabaların olduğu yere yürürken gri çantamın fermuarını açtım. İçinden fıstık yeşili cüzdanımı çıkardım. Çantamın fermuarını kapatıyordum ki telefonum çaldı. Aramayı cevaplayıp telefonu omzumla başım arasında kıstırdım.

''Geldiniz mi?'' dedim çantamın fermuarını çekerken.

''Ooo bunu sorduğuna göre erkencisin.'' dedi ablam ben telefonu elimle tutmaya başlayıp eğdiğim başımı doğrulturken. ''Neredesin?''

''Çarpışan arabaların oraya gidiyorum.'' Yaklaşık 50 metre ötemdeki baloncuyu gözlerimi kıstığım halde bulanık bir şekilde görüyordum. Göz doktoruna çok önceden randevu almalıydım.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now